Mary Queen of Scots: İki Kraliçenin Hikayesi
2018 sinema yılının en görkemli kostümlü dramalarından Mary Queen of Scots, tarihin fazlaca anlatılmış bir kesitine farklı açılardan bakmaya çalışan, sanatsal dallardaki başarısıyla öne çıkan bir dönem filmi.
İçinde bulunduğumuz onyılın en göz kamaştırıcı genç aktrislerinden Saoirse Ronan ve Margot Robbie‘yi sırasıyla Mary Stuart ve I. Elizabeth rollerinde izlediğimiz film, Britanya tarihinin en güçlü, en dillendirilmiş ve en bilinen dönemlerinden birine götürüyor bizi: I. Elizabeth’in tahtta olduğu, on altıncı yüzyılın ikinci yarısına… Bugüne dek Cate Blanchett’ten Bette Davis’e, Judi Dench’ten, Helen Mirren’a birçok aktrisin sinema ve televizyonda canlandırdığı İngiltere ve İrlanda’ya hükmeden I. Elizabeth’in özellikle yakın tarihte popüler film ve dizilerde işlenmiş olması onu tanıdık bir figür haline getirse de, aynı dönemde yaşamış olan İskoçya kraliçesi Mary Stuart hakkında bildiklerimizin görece çok az olduğunu söylemek mümkün. Mary Queen of Scots filmi ise I. Elizabeth’i ikinci plana atıyor ve sahneyi İskoçya kraliçesine bırakıyor.
Çocukluğunu Fransa’da geçiren ve tahtın veliahtıyla evlendirilen Mary’nin yalnızca bir yıl kral olarak kalabilen eşinin ölümünden sonra, anavatanı İskoçya’ya dönüşüyle başlıyor film. Tanıtım görsellerini görüdyseniz ya da fragmanları izlediyseniz bekleyeceğinizin aksine Mary Queen of Scots, adınının hakkını vererek Elizabeth’e fazla bir ekran süresi vermiyor ve onu bir yan karakter olarak tutuyor. Ne yazık ki, tüm filmin iki kraliçe arasındaki rekabet üzerine kurulmuş olduğu beklentisinin yarattığı hayal kırıklığı, İskoçya’daki iç savaşın neden-sonuç ilişkisine oturtulamayan geçiştirilişiyle daha da büyüyor. Tarihi gerçekleri birbiri ardına sıralayan, tarih dersi kıvamında sıkıcı bir film kesinlikle değil bu ama karakterlerine de yeterince vakit ayıramıyor, onlara yabancı kalıyor, yabancı bırakıyor.
Hikaye anlatımındaki ve senaryosundaki eksiklere ve beklentileri karşılayamayışına rağmen, film özellikle sanatsal anlamda göz kamaştırıyor. Kostüm, makyaj ve saç tasarımındaki başarısının hakkı halihazırda Akademi tarafından da iki adaylıkla takdir edilmiş olan film, Max Richter gibi günümüzün çağdaş klasik müzik ve film müziği alanındaki dahilerinden birine emanet ettiği müzikleriyle de büyülüyor. Performanslara gelince, filmin yıldızı başroldeki Saoirse Ronan‘dan çok hem I. Elizabeth rolünü hem de makyaj ve kostüm ekibinin geçit törenini üzerinde layığıyla taşıyan Margot Robbie. Ekran süresinin azlığına ve senaryodaki geçiştirmelere rağmen, Elizabeth’in duygularını, farklılıklarını ve tuhaflıklarını hem fiziksel görünümüyle hem de oyunculuk yeteneğiyle çok iyi yansıtıyor. Yan rollerdeki genç erkek oyuncular Jack Lowden, Joe Alwyn ve Ismael Cruz Cordova‘nın da adını anmak, kariyerlerini takibe almak şart.
Mary Queen of Scots‘ın çeşitlilik konusundaki çabası da takdiri hak ediyor. Film, oyuncu seçiminde ırk ayrımı gözetmemeye, anlatısının içinde heteronormatif seçicilikten uzak durmaya özen gösteriyor. Teknik açıdan başarılı bir ilk film ortaya koyan yönetmen Josie Rourke, bir dönem filmini yüzlerce benzerinden ayrıştırmak için çabaladığını hissettiriyor. Ama belki söz konusu dönemin tarihinin erkek bakış açısıyla yazılmış olması, belki de filmin uyarlandığı roman ve senaryonun erkeklerin elinden çıkmış olması nedeniyle tarihteki bu iki güçlü ve etkili kadının hikayeleri kimi zaman savaşçı, hükümdar ve politikacı yönlerini arka plana atıp onları doğruganlık, analık ve bacılık gibi rollere indirgeniyor. Bu anlamda akıllara 2018’in bir başka Britanya Kraliyeti filmi, The Favourite ve toplumsal cinsiyet normlarına nasıl da başkaldırdığı geliyor ve ister istemez yapılan bu karşılaştırmada Mary Queen of Scots ağır bir yenilgiye uğruyor.
IMDb Puanı: 6.5/10
İlk yorumu siz yazın!