theMagger.com'a kayıt olduğunuzda,
• theMagger’a keşiflerinizle katkıda bulunarak, yazar olup dilediğiniz konuda yazılarınızı yayınlayabilir ve kendi blog sayfanızı oluşturabilirsiniz,
• Yazılarını kaçırmak istemediğiniz yazarları, sevdiğiniz kategorileri ve ilginizi çeken etiketleri takip edebilirsiniz,
• Takip ettiğiniz yazar, kategori, etiket ve okuduğunuz yazılara göre size özel ana sayfa akışınızı oluşturabilirsiniz,
• İlginizi çeken yazıları sonra okumak için kaydedebilirsiniz,
• Yakınımdakiler bölümünden çevrenizdeki mekanlarla ilgili theMagger.com'da yazılmış yazıları görebilirsiniz,
• Yazılara yorum yaparak merak ettiklerinizi yazara sorabilir; fikirlerinizi yazar ve okurlarla paylaşabilirsiniz,
Bizimle birlikte pek keyifli bir keşif yolculuğuna çıkacağınızdan emin olabilirsiniz. Şimdiden hoş geldiniz!
Çok teşekkür ederim yorumunuz için. Tam da aynı his bende de oluştu: Kitap akmıyor, bunun nedenleri de yazımda kendimce anlatmaya çalıştım.
Bir süredir yeni işim gereği çok yoğun bir biçimde fiziksel aktivite, egzersiz ve haliyle de beden-kitle endeksi konuları ile haşır neşirim. Öncelikle kilo ve obezite bir fiziksel görüntü ötesinde çok ciddi bir sağlık sorunu. Burada uzun uzun WHO ve diğer kurumların araştırma ve yayınları bağlamında uzun uzun rakamlar vermeyeceğim. Fazla kilo bir sürü kanser yanında Tip-2 diyabet ve kalp damar hastalıklarının en önemli ilk üç nedeni arasında. Bazılarında ise birinci. Dolayısıyla burada hareket-beslenme-yaşam tarzı üçgeni içinde çok ciddi bir sorun söz konusu. özellikle 3.Dünya'da çocuk obezliği gelecek 10 yılın en büyük sağlık sorunu. Tartışmanın bağlamı maalesef günümüzün imaj döneminde estetik üzerinden yürüyor. O yüzden bence özellikle kilo ile ilgili durumu diğer konulardan (fazla kıllı olmak, doğuştan veya sonradan oluşan yara-izler, büyük burunlar vb.) ayırlamak toplum sağlığı için önemli. Başka bir deyişle birinin bel bölgesinin çapı onun toplumsal statüsünden ziyade her artan santimde kalp krizine biraz daha yaklaşmasını ilgilendiriyor. Tabi konu buraya gelince bu sefer de gıda endüstrisi, diyet endüstrisi ile karşılaşıyoruz ve konu daha çetrefilli bir hale geliyor.
Aslında çok faydalı bir tartışmaya giriyoruz. Tıbbi gerçekler ile toplumsal-kültürel ve politik süreçler arasındaki farklılaşmalar. Tıp sosyolojisi ilginç bir alandır ve bu dönemde de Covid-19 nedeniyle yeniden konuşulan bir alan haline geldi. Benzer bir durum aslında obezite ile de ilgili. Konunun sosyolojik olduğu kadar ekonomi-politik boyutu da var. Keza gıda endüstrisinden moda sektörüne, sağlık endüstrisinden estetik sektörüne kadar ciddi bir ekonomiden bahsetiyoruz. Öte yandan konunun şöyle bir tehlikesi var: Obezitenin tip-2 diyabet yaptığı veya meme kanseri riskini arttırdığına dair bir şüphe yok. Kilo arttıkça sağlık üzerindeki tehdit artıyor. Bu bir gerçek. Kilolu veya şişman veya obez, kişilere yönelik ayrımcılık yapılması da bir gerçek. Yine rakamlara boğmayacağım; obezite çok büyük oranda yaşam tarzından, yani kişinin hareketsizliğinden ve beslenme alışkanlığından kaynaklanıyor. Burada toplumsal ve kültürel etkenler de elbette rol oynuyor; psikolojik etkenler de devreye giriyor, örneğin büyük travmalar yeme bozukluğuna yol açıyor. Yine de kişisel sorumluluk çok önemli ve başat bir rol oynuyor fazla kilolu olmakta. WHO hareketsizliği uzun zamandır bir pandamı olarak tanımlıyor. Sigaradan farklı çevresindekilere zarar vermiyor. Size katıldığım nokta şu: hiçbir olguda olmaması gerektiği gibi fazla kilolu olma durumda da insanlar da ayrımcılığa, herhangi bir aşağılanmaya maruz kalmamalı ve evet istedikleri beden kıyafetleri bulmalılar. Tıpkı aşıya ulaşmada ve ana-çocuk sağlığında olduğu gibi (Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri No.3'de de dendiği gibi) eşit sağlık hizmeti almalılar. Öte yandan da konunun bilince olmalılar ve tercihlerini ona göre yapmalılar. Pazar sabahı erken kalkıp yürümek ile yataktan geç kalkıp bol nutellalı kruvasan yemek bir tercih ve her tercih gibi sonuçları var.
yazmanın, fiziksel bir eylem olarak uhrevi boyutu neredeyse bir ibadet gibidir.. biraz abarttım ama benim içim öyle. Güzel yazı, elinize sağlık
Kefernahum çok iyi ve vurucu bir film ve bence de başyapıtı. Peki şimdi nereye ise sıcak dediğimiz filmlerden. Filmi çok oldu seyredeli.
Fred Davis'in 'Fashion, Culture and Identity' kitabı uzun zaman akademik kariyerimde pek çok sosyal fenomeni ve popüler kültür olgusunu açıklamak için kullandığım çok önemli bir başyapıt. Moda konusunda yazılmış ilk kapsamlı ve ciddi akademik çalışma da sayılabilir. Michelle Lee'den 'Fashion Victim: Our Love-Hate Relationship with Dressing, Shopping, and the Cost of Style' kitabı da dikkate değer bir çalışmadır. Bunların yanında özellikle bu 'spor ayakkabı, eşofman benzeri parçalar' mevzuu konusunda tamamen katılıyorum size. keza bu moda, stil vb. konularda maalesef yine kadınlar kurban-mağdur oluyor. Erkekler 'temiz giyinsinler yeter' görüşü hala hakim. Öte yandan ben yine muhafazakar tarafımı konuşturacağım ve giyimde belli kurallara uymak gerektiğini, bu kuralları iyi bilerek yıkmanın iyi sonuçlar vereceğini söyleyeyim. Yine çok iyi bir konu seçmişsiniz...
Min favorim.. çok sık alışveriş yaparım.
MUBİ'de izleme listeme ekledim. Tam üstüne geldi bu röportaj...
Yazıda geçen bir ifadede sanırım ufak hata oldu. Dünyanın en büyük kütüphanesi British Library ile Library of Congress. Sanırım dünyadaki en büyük otel kütüphanesi demek istediniz. Bende de oluyor bazen öyle hatalar. Bu otellerden sadece Le Pavillion des Letters'i duymuştum. Edebiyat temalı baya bir cafe ziyaret etmiştim de otellere hiç gitme şansım olmadı.
Pop-art ve kitsch tartışmasına iyi bir giriş yapmışsınız. Açıkcası iki kavram da bana çok uzak. Kitsch kavramını anlamak için post-modern dönemden önceye balmak yaklaşımını doğru buluyorum ama tüm gotik ,barok ve rokoko dönemlerin ürünlerine de kitsch olarak bakmak yanlış olacaktır.