FutureBright Sanat Vakfı ve ZMET Institute tarafından düzenlenen, Türkiye’nin olduğu kadar dünyanın da ilk bilinç dışı imgelerine yer veren sergi, Nişantaşı’ndaki Maji Art Gallery’de 14 Ocak’ta açıldı. Sanatçılar tarafından değil de anonim katılımcılar tarafından yaratılan bu katılımcı sanat projesine FutureBright ZMET, 3 binden fazla katılımcı kolajı, 10 binden fazla imge, 800’ün üzerinde metafor ve 150’nin üzerinde kavramı analizleyerek elde ettiği verileri entegre etti. İmgeler ve metaforlarla anlatılan ülkemizin portresine gelin, birlikte bakalım.

Konum

Öz’e Dönüş ile etkileşimim farkında olmadan sergiye doğru giderken başladı. Evin sokağından çıkarken her zaman gördüğüm ve her seferinde beni aynı düşünce akışına yönelten bir giyim mağazasının önünden geçtik. Mağazayı görünce düşündüklerimi dile getirmek istedim ve bana eşlik eden eşime dönüp düşündüklerimi şöyle anlattım: “Ne zaman bu vitrindeki kıyafetleri görsem neden bu kadar pahalı olduklarına anlam vermeye çalışıyorum. Hiç şık değiller, kumaşları kalitesiz duruyor, giydirdikleri mankenler bile ruhsuz görünüyor. Bir şekilde büyük ve tasarım mağazası olduğunu hissettiren bir yerde sergileniyorlar ve insana “ben neden alamıyorum/neden bu elbise bende yok” düşüncesini getirtiyorlar. Elimde olmadan bana bu düşünceler geliyor ancak son zamanlarda böyle ürünleri alma isteği geldiğinde kendime şöyle bir formül uygulamamı da sağladı. Aynı kıyafeti herhangi bir yerde satılıyormuş gibi markasız ve sade bir şekilde gözümde canlandırıyorum ve hâlâ almayı isteyip istemediğimi kendime soruyorum. Sonucunda çoğu zaman yüzüne dahi bakmayacağım bir kıyafet olduğu ortaya çıkıyor. İşte bu vitrin başta beni sinirlendirse de satın alma alışkanlıklarımla ilgili bir farkındalık kazandırmamı sağladı. Her alışveriş isteğim geldiğinde aslında gerçekten neyi isteyip istemediğimi kendime sormayı hatırlattı.”

Bu şekilde konuşarak yürürken günün geri kalanında bu düşündüklerimin devamını serginin makale çalışmasında göreceğimin henüz farkında değildim. Ben sergiler konusunda uzman biri değilim ancak Sosyoloji son sınıfta okuyorum ve uzun yıllardır bilinç, bilinçaltı, bilinç dışı ve kolektif bilinç dışı konularında çeşitli çalışmalara katılıyor ve kendi üzerimde çalışıyorum. Beni bu sergiye çeken tam olarak bu eğilimlerimdi ve bu nedenle hakkında söyleyebileceğim ilk şeylerden biri, onu sosyolojik bir sergi olduğu.

img_3484-2
“Karmaşa” | Fotoğraf: Ece Gizem Şenoğlu

Öz’e Dönüş sergisi, pandeminin kültürü, gençleri ve ev kadınlarının yaşamlarını nasıl değiştirdiğini, Türk kültüründeki pek çok kavramın yeniden tanımlanmaya başladığını ve bugüne kadar bildiklerimizin pandeminin de önüne katarak getirdiği yeni düzen ile birlikte sorgulanarak biçim değiştirmeye zorlandığını ele alıyor. Türkiye’nin gençleri büyük umutlarla ulaştıkları günümüzden umutsuz, daha fazlası için arayışlar içerisinde; karamsarlık tüm yurda hakim, herkes el yordamıyla ilerlemeye çalışıyor ve hatta bu ilerlemeyi sorguluyor; sağlıklı ve sağlıksız tanımları yeniden yapılırken, ölüm, artık bir arkadaş gibi aramızda dolaşıyor.

Böyle bir değişimi hiç beklemeyen bir kültürün buna karşı verdiği çeşitli tepkiler tamamen imgeler ve metaforlarla anlatılıyor. Young Woman at a Window/Penceredeki Kadın (Salvador Dali), Nighthawks/Gece Kuşları (Edward Hopper) gibi gözünüze tanıdık gelecek olan tablolar, Türkiye’nin bilinç dışına ait imgelerle kolajlanarak günümüzden bir kesit yansıtacak şekilde yeniden karşımıza çıkıyor.

Sergi için kullanılan tüm imgeler ve metaforlar ZMET (Zaltman Metaphor Elicitation Technique) araştırma tekniği kullanılarak Türkiye’nin bilinç dışı haritasının çıkarılması için oluşturulan verilerden ileri geliyor. Harvard Üniversitesi Prof. Gerald Zaltman tarafından geliştirilmiş bir araştırma modeli olan ZMET, insanların bilinç dışındaki derin duygularına, tutum, baskı, talep ve korkularına zihin imgeleri ve metaforlar üzerinden ulaşarak veriler elde ediyor. Galeriye girer girmez insanı etkileyen ve animasyonlarla güçlendirilmiş bu eserlerin, aslında bizlerin kolektif bilinç altlarımızda yer alan imgelerin ZMET tekniği kullanılarak elde dilen verilerle oluşturulmuş birer aynası olduklarını söyleyebiliriz.

img_3487
“Özlem”| Fotoğraf: Ece Gizem Şenoğlu

Bu toplumsal aynalar arasında beni en çok etkileyenlerden biri “Özlem” adlı eser oldu. Eser sahibi, ev kadınların pandemi sürecinde hayatlarına aldıkları darbeleri ve tüm yaşamlarını adadıkları “ev”lerin bu süreçte nasıl anlam yozlaşmasına uğradığını; kutsal olan yuvalarının, daha ağır çalıştıkları ve normalde evde olmayan diğer ev sakinleri tarafından sergideki tabirle “istilaya uğramasının” onlarda yarattığı travmayı ve evlerine yeniden anlam üretme çabalarını anlatıyor.

lion-2
“Keskin Ferahlık” | Fotoğraf: bilincdisi.org

Galerinin vitrininine yerleştirilmiş “Keskin Ferahlık” isimli çalışma ise beni en çok etkileyen bir diğer eser oldu. Bu eser, konuyu erkekler ve eril enerji açısından ele alıyor ve Türk erkeğinin modern bir birey olma çabası yolunda kendi özlerinde yer alan özellikleri de inkar etmelerine, bastırmalarına sebep olan kültürel dayatmaları yansıtıyor. Toksik eril enerjiye bakarak eril enerjinin “kendisini” yargılayan bir dönemde hayatta kalma çabası verirken, doğal eril yanlarının da yok edilmesi ile karşı karşıya olduklarını, aslan ve sfenks kedisi imgeleri ile aktarmaya çalışıyor.

Sergiden ayrılırken beğendiğiniz kolajların küçük boylarını ücretsiz olarak alabiliyorsunuz. Yine çıkarken edindiğim sergi kitapçığında ise, sabah galeriye doğru yürürken eşime anlattıklarımın adeta kağıtta can bulduğunu ve bilinç dışımın beni bu sergiye yönlendirdiğini de görmem zor olmadı. Tüketici Araştırmacısı ve Akademisyen Yazar olan Prof. Dr. Uğur Batı ile FutureBright Group Kurucu Ortağı Akan Abdula tarafından sergi için yazılan kitapçığın giriş bölümü şu şekilde başlıyor:

“Rapunzel yaşlı bir cadı tarafından bir kuleye hapsedilmiş genç bir kadındır. Yaşlı cadı Rapunzel’e sürekli çirkin olduğunu söylemektedir. Bir gün kulenin yanından bir prens geçer ve Rapunzel’e ne kadar güzel olduğunu söyler. Bu söz üzerine Rapunzel altın sarısı rengindeki saç örgülerini aşağı sarkıtır ve prens de onlara tutunarak Rapunzel’i kurtarmak üzere kuleye tırmanır. Sonra anlaşılır ki, Rapunzel’i hapseden cadı değildir. Onu kulede tutan kendi çirkinliğine inanmasıdır. Yakışıklı prensin yüzüne yansıyan güzelliğini fark edince özgürlüğe kavuşabileceğini anlar. Bir nevi tüketim kültürünün kıskacı altındaki modern birey de Rapunzel’den çok farklı değildir aslında. Gündelik ihtiyaçları ve kimlik ihtiyaçları arasında gidip gelmektedir. Üstelik dramatik olan bu ikisi arasındaki farklı anlamanın günümüzde o kadar da kolay olmadığı gerçeğidir. Bir an için sahip olduğunuz tüm tüketim nesnelerini düşünün. Hangileri gerçek ihtiyacınız? Hangileri arzularınız? Hangileri bizzat sizsiniz? Tüketimin bütün meselesi bu yukarıdaki hikaye.”

Bir vitrinden geçerken düşündüğüm, sabah galeriye yürürken sesli olarak dile getirdiğim konunun, aslında pazarlama ve tüketim kavramlarının tam olarak araştırdığı konular olduğunu ve sergi için de kullanılan ZMET tekniği ile bizzat benim gibi insanların bilinç dışlarının bu konular için araştırıldığını böylelikle fark ettim. Sergiden ilhamla, evin sokağında gördüğüm giyim markasının ismiyle satın alma alışkanlıklarımı kendim için bir metafora dönüştürmek de benim için günün hediyesi oldu.

Benim deneyimim, güneşli bir Cumartesi günü bu şekilde seyretti. Sizler de bahsettiğim kolajları ve daha fazlasını deneyimlemek isterseniz, 08 Şubat’a kadar Maji Art Gallery’i ziyaret edebilirsiniz. Bizzat deneyimleme şansı olmayanlar ise serginin web sitesi üzerinden kolajlara ve ilgili makalelere ulaşabilirler.

Kapak Fotoğrafı: bilincdisi.org

İlginizi çekebilir: Artsy Magger’dan İstanbul Sergi Takvimi