Geçtiğimiz hafta İzmir’e bağlı Bergama ilçesini birkaç günlüğüne ziyaret etme fırsatı buldum. Bergama her ne kadar İzmir’e bağlı olsa da aslında şehre biraz uzak. Aralarında neredeyse 2 saatlik bir mesafe var ve daha önce İzmir’i ziyaret etmiş olmama rağmen adını pek duymamıştım. Kısa bir süre Bergama’da bulunacağımız için bir Müze Kart çıkarıp -Benim gibi öğretmenseniz, öğretmen kartınızı kullanarak da müzeleri ücretsiz gezebilirsiniz.- ilçenin tarihi yerlerini, özellikle Bergama’yı bir dünya mirası haline getiren güzelliklerini görmek istedik ve Bergama Müzesi’ni, Antik Kent Pergamon’u ve sağlık merkezi Asklepeion’u hayranlıkla dolaştık. Eğer yolunuz Bergama’ya düşerse, bu büyülü kenti ziyaret etmenizi şiddetle öneriyorum!

2-200
Pergamon Antik Tiyatro | Fotoğraf: Nesliay Ocakküçük

Bergama

Pergamon: Çok Katmanlı Kültürel Peyzaj Alanı

Pergamon, Misya Bölgesi’nin en önemli merkezlerinden biri olmakla birlikte MÖ 282-133 yılları arasında da Pergamon Krallığı’nın başkentiymiş. Bu krallık toplam 6 kralla 150 yıl hüküm sürmüş. Adının nereden geldiği hakkında çeşitli söylentiler olsa da söylenene göre ismini Pergamos adındaki bir kahramandan almış. Pergamos, bu başkenti ele geçirdikten sonra kente, kendi adını vermiş. Bu dönemde kente birçok sanatsal ve tarihi yapı inşa edilmiş ve krallık Roma’ya bağlanmış. Roma döneminin önemli merkezi olduktan sonra Pergamon; Bizans, Selçuklu ve son olarak Osmanlı’ya da ev sahipliği yapmış. Özellikle Helenistik Dönem’de kültür, sanat ve eğitim alanında zirve yapmışlar diyebiliriz. Zeus Sunağı, Dionysos Tapınağı, Athena Tapınağı, Demeter Tapınağı, Traian Tapınağı, 200.000 parşömenenden oluşan ünlü Pergamon Kütüphanesi, tiyatro, gymnasion, saraylar, su yolları, çeşmeler, sarnıçlar ile sosyal, dini ve kültürel olarak döneminin önde gelen kentlerinden biri olmuş.

1-256
Pergamon | Fotoğraf: Nesliay Ocakküçük

İlklerin Kenti

İskenderiye Kütüphanesi’nden sonra Anadolu’da en büyük çaplı kütüphaneye sahip olan Pergamon’a, Mısırlılarla yaşadıkları rekabet sonucu papirüs girişi yasaklanmış ve onlar pes etmeyip parşömenden daha da iyisini icat etmişler. Oğlak derisi kullanarak kendi kağıtlarını icat etmişler ve adına Pergament (Bergama kağıdı) demişler ve 200.000 kadar pergament (parşömen) ile Antik Çağ’ın ikinci büyük kütüphanesine sahip olmuşlar. Sanat yapmak için 4 tane tiyatro inşa etmişler. İlklerin kenti şöhretini sağlık alanında da sürdüren Pergamon, Anadolu’da kurulan ilk tedavi ve rehabilitasyon merkeziyle de ünlenmiş. Tapınakları, su kemerleri, kocaman tiyatroları, birazdan bahsedeceğim ilk sağlık merkezi olan hastanesi ile burada adeta kültürel ve görsel bir şölen yaşadık diyebilirim. En çok da milattan önce kısıtlı imkanlarla her şeyi nasıl bu kadar estetik şekilde inşa edebildiklerine şaşırdık…

yazilar
Pergamon | Fotoğraf: Nesliay Ocakküçük

Bu kente ait kalıntılar ilk kez 1870’lerde Alman mühendis Carl Humann tarafından bulunmuş. İlginç bir not düşmem gerekirse de; eserleri Berlin’e gönderen Alman mühendis, vasiyeti üzerine Bergama’ya gömülmüş. Buradan oldukça etkilenmiş olsa gerek… Pergamon her ne kadar 2011’de Geçici Dünya Mirası listesine girse de, 2014’te Dünya Mirası olmaya hak kazanmış, bence çok da geç kalınmış.

Sarp ve Dik Kayalıklar

Pergamon’un kelime anlamı olarak “sarp ve dik kayalıklar” demekmiş. Kentte düzlük alan bulunmadığından ve coğrafi zorunluluklar sebebiyle bir tepe yerleşimi haline gelen Pergamon, adeta upuzun bir merdivene tırmanmak gibiydi. Zaten en tepe noktasına kadar tırmandığımızda neredeyse tüm Bergama önümüze serildi. Aynı zamanda da tarihin basamaklarını tırmanmak harika bir deneyim oldu. 

33-8
Pergamon | Fotoğraf: Nesliay Ocakküçük

Akropol (Yukarı Kent)

Akropol, soyluların, komutanların, Kral ve ailesinin yaşadığı bölgeymiş. Burada bir de 12 bin kişilik bir tiyatro da var. Kentin koruyucusu olarak kabul edilen akıl ve savaş tanrıçası Athena adına yapılan Athena Tapınağı, Akropol’ün en önemli yerlerinden biri. Çok üzücü ki kazılarda Athena Tapınağı’nın birçok parçası Berlin’e taşınmış ve aslına uygun biçimde orada yeniden kurulmuş. Şu an Pergamon’da yalnızca temelleri kalmış. Athena Tapınağı’nın güneyindeki bir terasta bulunan Zeus Sunağı da Berlin’e götürülmüş ve onarılarak Pergamon Museum’a konmuş. Bergama’da sunağın sadece alt kısmı yani kaidesi kalmış. Eğer Akropol ‘a tırmanmak isterseniz, bu yol 2-3 km ve oldukça eğimli bir yapıda. Bu nedenle dilerseniz teleferik kullanarak da tepeye tırmanabilirsiniz.

Orta Kent ve Asklepios

Orta Kent ise Akropol’deki soylu kesimin aksine halkın rahatlıkla girip çıktığı yer. Orta Kent’in en büyük yapısı olan Gymnasion’un üst terası yetişkinlere, orta terası gençlere, alt terası ise çocuklara ayrılmış. Biz bu bölümde sağlık tanrısı olarak bilinen Asklepios adına yapılan tapınağı ziyaret ettik. Dini özelliklerinin yanı sıra bu tapınak aslında inşa edilen ilk hastaneymiş. Burada hastalar, çok çeşitli ve çağına göre çok gelişmiş yöntemlerle tedavi ediliyormuş. Hastalar burada bitkilerden elde edilen ilaçlar, ameliyat, su ve çamur banyolarının yanı sıra, spor, müzik, tiyatro, eğlence ve telkin yoluyla tedavi ediliyormuş.

4-151
Asklepios Uyku Odaları | Fotoğraf: Nesliay Ocakküçük

Hatta burada hekimler tedavi konusunda öyle iddialıymış ki burası “ölümün giremediği yer” olarak anılmış. Antik çağın en önemli sağlık merkezlerinden biri olan Asklepios, o dönemde tıp bilimine ışık tutmuş. Burada tedaviler sadece fiziksel değilmiş ve dünyanın ilk psikiyatri hastanesi olarak da tarihe geçmiş.

cesssme
Asklepios Kutsal Çeşme | Fotoğraf: Nesliay Ocakküçük

Alanında uzman hekimler ve müzik, çamur banyoları, su ve spa terapileri, meditasyon, telkin, doğal bitkisel karışımlar, masaj, aromaterapi, özel diyetler, kutsal su tedavisi, açlık ve susuzluk kürleri ve bağırsak lavmanları gibi bazıları günümüzde geliştirilerek hala kullanılan yöntemlerle hastalara şifa dağıtmış.

5-117
Asklepios | Fotoğraf: Nesliay Ocakküçük

Hastaların iyileşmesi için adaklar adanır, hastaların uyutulup rüyalarının yorumlanması, müzik dinletme, tören ve temsil gösterimleri ile de tedavi yapılırmış. Söylenene göre hasta Asklepios’un kutsal yolundan yürürken doktorlar fısıldarmış: “Sen hasta değilsin, sen Tanrı Asklepios’un bize gönderdiği misafirsin, hoş geldin…”

Biz de buz gibi akan şifalı çeşmenin suyuyla elimizi, yüzümüzü yıkadık, şimdilerde yosunla kaplanan havuz suyunda yaşayan kurbağa ve kaplumbağalara selam verdik, oldukça rüzgarlı olan bölgenin esintisiyle ferahladık, asırlar önce kim bilir kimlerin dokunduğu kayaların üzerinde dinlendik ve buralarda ne hikâyeler yaşanmış olabileceğini zihnimizde canlandırmaya çalıştık.

Bu arada Asklepios’da ölmek üzere olan bir hastanın iki yılanın zehrini sütün içine boşaltması ve hastanın bu sütü içtikten sonra iyileşmesi efsanesiyle oluşan; “bir çubuğun etrafına dolanan iki yılan figürü” ise şu an hala tıbbın en önemli sembolü.

11-38
Tıbbın Sembolü | Fotoğraf: Pinterest

Aşağı Kent

Bu bölümde iki sütunlu galerilerle çevrili Aşağı Agora ile heykel okulu ve çeşitli evler mevcut ve bu evler içinde en ön planda olan ise iki katlı Attalos Evi. Bu bölümün önemli merkezlerinden biri de Red Basilica (Kızıl Avlu). Orta kentte bulunan Kızıl Avlu, ismini inşa edilirken kullanılan kırmızı tuğlalardan almış. Geçmişte tapınak olarak kullanılan bu ibadet merkezi, Osmanlı Dönemi’nde hapishane olarak kullanılırken, Erken Bizans döneminde ise kilise olarak kullanılmış. Günümüzde de cami olarak kullanılıyor. Kızıl Avlu, Naz Kavas‘ın yazdığı Bergama yazısı aracılığıyla öğrenip, kalmaya karar verdiğimiz ve çok memnun kaldığımız butik otelimiz Attalos Suite Hotel’e çok yakın ve hatta yürüme mesafesinde yer alıyordu. 

Bu arada Pergamon kentinin kuzeybatısında bulunan bölümde kocaman birer amfitiyatro ve tiyatro var ve şu an ayakta kalan kısımları Viran Kapı olarak anılıyor, geçmişte ise adı Roma Kenti’ymiş.

Bergama Müzesi

Anadolu’da en erken keşfedilmiş olan antik kentlerden biri olan Bergama’da Zeus Sunağı kabartmalarının fark edilmesiyle araştırmalar başlamış ve 1878-1886 yılları arasında C. Humann ve A. Conze tarafından resmi kazılar yapılarak eserler ortaya çıkarılmış. Müzede Akropol, Asklepion, Kızıl Avlu, Musalla Mezarlığı, Bergama’nın yakın çevresindeki Pitane (Çandarlı), Myrina (Güzelhisar), Gryneion (Yeni Şakran) antik kentleri, Kestel ve Yortanlı (Allionai) Barajı kazıları ile çıkarılan eserler hali hazırda sergileniyor. Helenistik Dönem ile Roma ve Bizans Dönemine ait mimari eserler, heykeller, Zeus Sunağının maketi ve Berlin’deki orijinal yapının fotoğraflarıyla canlandırılması, Demeter Kutsal Alanı’nın maketi de görülebilir.

tabak-2
Bergama Müzesi, Nesliay Ocakküçük

Beni bu müzede en çok üzen konu, kendi ülkeme ait bir tarihi eserin adeta kaçırılarak Berlin’e götürülmesi ve o dönemki maddi zorluklar sebebiyle buna göz yumulmuş, hatta sunağın Almanların önlerine sunulmuş olması. Tesadüfen buraya geziye gelen Alman mühendis Carl Humann kabartmaları keşfetmesi üzerine ülkesine örnekler göndermeye başlamış ve peşini bırakmamış. Osmanlı’nın tarihte ilk kez borçlandığı Kırım Savaşı’nın ardından başlayan 20 yıllık geri ödenemeyen borçlar sürecini Almanlar fırsat bilerek birçok imtiyaz almışlar ve tüm demiryolları ile bu güzergahların 20 kilometre yakınlarında bulunan her türlü alanda kazı yaparak eserlerin üçte birini kendi ülkelerine götürme fırsatını elde etmişler. Kıymetini bilemediğimiz sunak, günümüzde yılda neredeyse bir milyon kişi tarafından ziyaret ediliyormuş. 

lamba
Bergama Müzesi, Nesliay Ocakküçük

Bunların yanı sıra 19. yüzyılın sonlarında bölgeye yerleşen Türkmen, Çepni, Yörük aşiretlerine ait giysiler ve takılar sergilenmiş. Giysi ve takılar dışında günlük hayatta kullanılan şamdanlar, tabaklar, kupalar, tepsiler, halılar, fincanlar, gaz lambaları yer alıyor.

Özellikle takılar ve günlük hayatta kullanılan eşyalar öyle estetik, öyle muntazam ki gördüğünüzde şu an hep bu eşyalardan ilham alınarak tasarımlar yapıldığını anlıyorsunuz.

taki-4
Bergama Müzesi | Fotoğraf: Nesliay Ocakküçük

Aslan, horoz gibi bazı hayvanların heykellerine baktığımızda da ne kadar ince düşünülmüş detaylara sahip olduklarını anladık. Horozun kuyruğundaki bir kurdele süsü bile en az inci gibi dizilen harflerin bir araya geldiği yazılar kadar göz alıcı…

horoz
Bergama Müzesi | Fotoğraf: Nesliay Ocakküçük

Tiyatro basamaklarında adeta sinemaya gittiğimizde yerimizi bulmamızı sağlayan harfler ve rakamlar gibi semboller yerleştirilmiş. Bir çiçek deseni bile birçok çeşidiyle taşlara oyulmuş.

cicek-6
Çiçek Figürleri | Fotoğraf: Nesliay Ocakküçük

Burada Bergama’nın tanınmış efelerinden olan Tuzcu Efe’nin Kurtuluş Savaşı sırasında kullanılmış şahsi kıyafetleri de sergilenmiş ve sensörler aracılığıyla ziyaretçiler camekânın önüne geldiğinde ışıklar, maket ve hoparlör devreye giriyor. Köy kadınlarının yer sofrasında hamur açtığı, kına geceleri düzenlediği maketler de adeta gerçek gibi. 

İki günde gerçekleştirdiğimiz bu küçük ve keyifli gezi bize Bergama manzarasına açılan mağara kapıları gibi tarihin kapılarını açtı. Eğer yolunuz Bergama’ya düşerse, şimdiden keyifli geziler…

Kapak Fotoğrafı: Nesliay Küçükocak

İlginizi çekebilir: Buse Çölbay’dan Kapadokya