Netflix’in okyanuslarda yaşanan keyfi yok etme sürecini ve zarar veren balıkçılık yöntemlerini konu alan belgeseli Seaspiracy’i izlerken aklıma çocukluğum geldi; bazı akşamlar evimizin salonunda misinaları birbirine karıştırmadan zıplayarak yürümem gerekirdi, bana oyun gibi gelen bu durum olta düzenlemesi yapan babam için “balıkçılık” olarak anılan bir hobiydi. Peki balıklar için nasıl bir anlamı vardı?

seas
Seaspiracy | Fotoğraf: Netflix.com

Seaspiracy

Dünyayı ayağa kaldırmak hiç basit değil. Artık çok fazla anormal durum var. Bu da anormal durumları normalleştirdi. Böyle olmasaydı Ali Tabrizi’nin yönettiği Seapiracy belgelesinin dünyayı çalkalaması gerekirdi ama öyle bir şey olmadı. Çekimi yapmak için tehlikeli sulara yelken açıldığına inanıyorum gerçekten. NY Times’ın yazdığının aksine, bunun çekim için ayarlanmış görüntüler olduğunu düşünmüyorum. Çünkü hakikaten hayvanlarla ilgili kurumlarda örneğin mezbahalarda yasaklar, kısıtlamalar çok fazla. Görüntü alamazsınız, randevu alamazsınız hatta ısrarcı bir tutumda olursanız polis eşliğinde uzaklaştırılırsınız.

Belgeselin yönetmeni Ali, Birleşik Krallık’ta kıyıya vuran balinaların sayısının artmasıyla meraklanıp bir araştırmaya başlıyor. Ve bu araştırma dizisinden oluşturulmuş belgeselde okyanuslarımızdaki hayatı nasıl tükettiğimiz, büyük kurumların -Mitsubishi- bunlara nasıl destek olduğu, çevreci gözüken kurumların -Earth Island Institute- nasıl yanlış sertifikalar verdiği, insanları plastik tüketimini azaltmak için yönlendiren hükümetlerin asıl temel sorun olan balıkçılık ile ilgili neden hiçbir şey söylemediği, büyük balıkçı gemilerindeki köle işçi gerçeği gibi ağzımıza bir parça somon atarken hiç düşünmediğimiz ama ortak olduğumuz düzene dair yüzleşmeler yaşıyoruz.

Okyanustaki Yaşamın ve Balıkçılık Sektörünün Bilinmeyenleri

Balina Avcılığı

1986 yılında Balina Avcılığı Sözleşmesi kapsamında balina avlanması ve ticareti tüm dünyada yasaklandı. Fakat Norveç ve Japonya bu yasağı delip balina avcılığına bugüne kadar devam etti.

Japonlar adanın güneyde bulunan Taiji isimli koyda yunus katliamı yapıyorlar. Bu balıkçıların asıl dertleri yunusları avlamak değil, onların hedef avı tuna balıkları. “Çok fazla tuna tükettiklerini” iddia ederek o koya sürükledikleri birçok yunusu öldürüyorlar. Kii Katsuura limanında gizlice çekim yapan Ali gördüklerinin etkisinde kalıyor. Çünkü çok fazla tuna avlandığına şahit oluyor. İstatistiklerden bahsedecek olursak 40 yıl önce nüfusları yüksekken tunaların (Thunnus orientalis) %3 ten azı hayatta artık. Tuna’dan elde edilen yıllık ciro ise 42 milyar dolar. 

Balinalar | Fotoğraf: Elianne Dipp (pexels.com)

Belgeselde bu aşırı avlanmaya ve tüketime ortak olan bir kurum var: Mitsubishi. Dünyanın en büyük ton balığı şirketlerinden birinin sahibi, mavi kanatlı tunaların %40’ı onların elinde. Bu sebepten bazı sorular yöneltmek için Mitsubishi ile röportaj yapmak isteyen yönetmen Tabrizi kurum tarafından reddediliyor.

Köpek Balığı Yüzgeci Çorbası 

Bir kasesi 100 dolardan satılan bu çorba bir statü simgesi olarak Asya tarafında kültüre işlemiş durumda. Ve bunun için köpek balıkları yüzgeçleri kesildikten sonra denizlere geri atılıyor. Hong Kong bunu en çok görebileceğiniz yer. Çuvallar dolusu yüzgeçler araçlardan dükkanlara taşınıyor.

222188938
Hong Kong’da Köpek Balığı Yüzgeçleri | Fotoğraf: Pinterest.com

Bir köpek balığı saldırısında ayağından yaralanan Paul De Gelder “İnsanlar okyanusta köpek balığı olmasından değil, olmamasından korkmalı” diyor. Hakikaten öyle, çünkü köpek balığı okyanuslarımız için temel taşlardan biri. Fakat yılda ortalama 10 insanın ölümüne sebep olurken, insanlar tarafından saat başı 11-30 bin tanesi öldürülüyor.

flavio-gasperini-gjkptkhni6y-unsplash
Balina| Fotoğraf: Flavio Gasperini

Hedeflenmeyen Av – Bycatch

Bahsi geçen büyük sayıların yarısı genelde hedeflenmeyen avdan kaynaklı gerçekleşiyor. Yazar Jonathan Foer, Hayvan Yemek isimli kitabında hedeflenmeyen avı şu şekilde açıklıyor. “Sıradan bir karides avında deniz canlılarının %80 ile % 90’ı ölü veya ölmek üzere olan hedef dışı avdan oluşur.

Ve Foer soruyor “Peki yiyeceklerimizin üzerine, arzu ettiğimiz hayvanın tabağımıza ulaştırılması uğruna ne kadar hayvan öldürüldüğünü yazan bir etiket konsa ne olurdu?

Sorunların temelini görmek için Japonya kadar uzağa gitmeye gerek yok. Fransa’da da her yıl 10.000 den fazla yunus hedeflenmeyen av olarak öldürülüyor.

Anlaşmalı Zulüm

Bazı kurumlar kendilerini tanıtırken çevreci olduklarını iddia ederler, biz de inanmak isteriz hatta inanırız, sorgulamayız, bağış yaparız, hatta gönüllü çalışırız. Bu kurumlardan biri balıkçılıkla ilgili gıda üretimi yapan kurumlara ‘dolphin safe’ sertifikası veren Earth Island Institute. Linke tıklayıp baktığınızda çevreci bir kurum olduğunu göreceksiniz. Fakat yönetmen Tabrizi’nin kadrajından görüyoruz ki kazın ayağı öyle değil. Bu sertifikayı almış bir balıkçı teknesinin çok fazla yunus öldürdüklerine şahit olunca Earth Island ile görüşmek istiyorlar ve Tabrizi bir yetkiliye soruyor;

Tabrizi: “Dolphin safe sertifikasını kimlere veriyorsunuz?

Earth Island Institute: “Yunusları öldürmeyen ve onlara zarar vermeyen balıkçı teknelerine veriyoruz.

Tabrizi: “Fakat bu sertifikaya sahip bir kurumun çokça yunus öldürdüğünü gözlemledik, demek ki yunus dostu değiller, neden verdiniz?

Earth Island Institute: “Onlar denize açılınca ne yaptıklarını göremeyiz. Kimse göremez. Kimse bilemez.”

screen-shot-2019-06-19-at-10-18-13-am
Dolphin safe damgası | Fotoğraf: truthinadvertising.org

Pekala o zaman böyle bir sertifika vermeyin, balık konservelerinin üzerine böyle bir damga basmayın ve insanlara barışçıl bir üretim yapılıyormuş gibi gösterip tüketimi her geçen gün artırmayın. Tabii bunlar idealde olması gerekenler. Fakat gerçekte olanlara baktığımız zaman aslında balıkların yenmesinden para kazanan şirketler ile, yunus dostu sertifikası veren kurum anlaşmalı çalışıyor ve hatta plastik tüketimimizi azaltmamız konusunda kampanyalar yapan Plastik Kirlilik Koalisyonu (Plastic Polllution Coolition)’da bu anlaşmanın içinde. Şimdi o konuya geliyoruz.

Plastik Atıklar ve Balıkçı Malzemeleri

Burnuna plastik pipet giren kaplumbağayı artık hepimiz biliyoruz. Çünkü viral oldu. Sonra duyarlı vatandaşlar yanlarında pipet taşımaya ve plastik pipet kullanmayaya başladı. Yalnız dünyayı bir pipet değişimi ile kurtaramayacağımız aşikar. Bu plastik pipetler sebebiyle yılda ortalama 1.000 kaplumbağa öldü. Bunu da bilelim tabii, bize ders olsun, pipet kullanmayalım. Fakat sadece balıkçılıktan kaynaklanan yaralanma, yanlışlıkla yakalanma, hedef dışı av olma sebebiyle yılda 250.000 kaplumbağa ölüyor. “Peki pipet haberi viral oluyor da bu bilgi neden manşetten haberlere yansımıyor?” diye soruyor Tabrizi.

Türlerin tükenmeye doğru gitmesinin asıl sebebi balıkçılık. Tüm haberler plastik tüketimi ve fosil yakıt kullanımı üzerine yoğunlaşıyor fakat karaya vuran balinaların midelerinden tamamen balıkçı malzemeleri, misinalar ve ipler çıkıyor. Kimse bunu konuşmuyor. Denizlerde 4.5 milyondan fazla balıkçı teknesi var ve paragat balıkçılıkta kullanılan misinalar dünyanın etrafını 500 kez saracak boyutlarda.

wldpsa1_000003422724_2400
Aşırı avlanma | Fotoğraf: nrdc.org

Denizlerdeki Bitki Örtüsü

Trol gemilerini bilirsiniz. Devdirler. Ne kadar dev, o kadar büyük ağ ve o kadar çok balık demektir çünkü. Bir trolün en büyük ağına dev bir katedral veya 13 jumbo jet uçak girebilir. İşte o kadar dev bir ağ. Dolmaya başlayan bu ağı troller sürükler, sürükledikçe bu ağırlık denizdeki bitki örtüsünün çölleşmesine sebep olur. Halbuki deniz bitkileri karbon emilimi açısından büyük önem taşır. Karadaki ormanlık araziyle karşılaştırırsak sadece 400 m2’de bile deniz bitkileri 20 kat daha fazla karbon depolayabilir.

“Pembe” Somonlar ve Mangrov Ormanları

Balık çiftliklerindeki somon üreticileri somonlarının ne tonda bir pembe olmasına karar vermek için renk kartelasından seçim yaparlar ve ona göre balıkların bulunduğu havuza boya katılır. Katılmazsa somonlar tamamen gri olarak büyür. Bir kez daha somon siparişi verdiğinizde bu bilgiyi hatırlarsınız diye düşünüyorum.

Mangrov ormanları ise bulundukları yerlerde karayı tsunami’den korurlar. Fakat karides çiftlikleri sebebiyle bu ormanların %38’ini de yok etmiş durumdayız.

photo-20-of-186-2
Negombo’da Balık Kurutanlar | Fotoğraf: Instagram @dnztpkn

Balıkçı Gemilerinde Kölelik

İnsanın hayvanlara yaptığı zulüm bu noktada dönüp kendisini vuruyor aslında. Uzun zamandır aşırı avlanma sebebiyle balıkların çoğunluğu yok edildi, tükenen türler oldu fakat insan nüfusu artıyor, balık yeme isteği dünyanın her yerinde var, balıkçı tekneleri ve balık tutma yöntemleri de çok çeşitli. Ama dediğim gibi balık az. Böyle olunca ucuza mal etmek, ucuza işçi çalıştırmak, işçileri köleleştirmeye varan bir noktaya gelmiş durumda. Öyle ki belgeselde balıkçı gemisinden kaçan bir işçinin 10 yıldır gemide olduğunu ve gemiden inmesinin yasak olduğunu öğreniyoruz.

Sonuçta belgesel dönüp dolaşıp şu sonuca varıyor. Bu kötü gidişat için ben ne yapabilirim?

Balık yemeyi bırakabilirim.

Okyanusları ve içindeki canlıları yok ediyoruz. Bunun asıl sebebi plastik üretimi değil, balıkçılıktır. Akşam yemeğinde balık yememizdir.

Ülkeler, hükümetler bu konuyu ele alıp kısıtlamalara gidecek kadar yürekli değildirler. Çünkü aslında onların bir vicdanı yoktur. Somut olarak bir yürek ararsanız bulamazsınız. O yüzden iyileştirmeye, dönüştürmeye ve dünyayı güzelleştirmeye devletlerin liderliğinde değil, kendi güçlü yüreklerimiz rehberliğinde başlayacağız.

Kapak Fotoğrafı: Deniz Cengiz | Instagram @dnztpkn

İlginizi Çekebilir: Sine Magger’dan Netflix Belgeselleri