Fotoğraf; ışığın, tekniğin ve emeğin birleşmesinden oluşur. Fakat üçüne birden sahip olsanız da harika fotoğraflar çekemeyebilirsiniz çünkü tüm bu özellikleri birleştiren şey deneyimdir. Fotoğrafta deneyim sadece kendi çektiklerinizden kazandığınız değil, profesyonel fotoğrafçıların çektiklerini izleyerek de edindiğiniz bir olgudur. Fotoğraf okuma ve izlemeye ayırdığınız zaman dilimi ‘fotoğraf göz’ünüzü geliştirmeye fazlaca katkı sunar. Hikayesi Newton’a uzanan bir deyimin dediği gibi “devlerin omzunda yükselmek” fotoğraf sanatında sıkça karşılaşılan bir prensiptir. Şimdi gelin, siyah beyaz fotoğrafın babası Sebastião Salgado’yu yakından tanıyalım.

 Sebastião Salgado
Sebastião Salgado | Fotoğraf: news.artnet.com

Sebastião Salgado

Omzundan yükselip bakmamıza izin veren o devlerden biridir Sebastião Salgado. Siyah beyaz fotoğrafın babası, 1944 Brezilya doğumlu foto muhabiri, hayatının büyük bir kısmını Fransa’da geçirdi. Uzun projeleri hayata geçirmeyi seviyordu; “Uzun dönemli projeleri seviyorum çünkü bu sayede fotoğrafçı ve fotoğrafı çekilen kişi arasında birbirini anlamak için yeterli vakit oluyor. Böylelikle konunun daha derinine inebiliyorsunuz.” Örneğin bu kapsamda ele alırsak son projesi ‘Genesis’i 8 yıl olarak planlamıştı ve 59 yaşında başladığı projeyi 70’ine varırken bitirdi. 

İşçiler, Sebastiao Salgado
İşçiler, Sebastião Salgado | Fotoğraf: peterfetterman.com/

Hayat arkadaşı olan Lelia ile Fransız Kültür Merkezi’nde; kendisi 20, Lelia 17 yaşındayken tanıştı ve beraberlikleri başladı. Hayatın zorluklarını ve sorumluluklarını birlikte göğüsleyen bu çiftin politik ve aktivist bir tutumu da vardı.  1964 yılında ülkede yaşanan darbe diktatörlüğe evrildi. Siyasetten uzak olmayan Salgado ve eşi çıkışı ülkeden ayrılmak da buldu, diğer bir çok yoldaşının yaptığı gibi.

Sebastião Salgado
Sebastião Salgado | Fotoğraf: buenasvibrasbolivia.com/

İlk fotoğraf makinesi: Pentax

Salgado; Ruanda, Burundi, Zaire, Kenya ve Uganda’ya yaptığı yolculukların ardından eve döndüğünde raporları hazırlamaya değil ama fotoğrafları düzenlemeye can attığını fark etti. Bir insanın hayatının geri kalan kısmını şekillendirmek üzere içine dönmesini çok değerli buluyorum. Sebastião Salgado da böyle yaptı ve doğru cevabı eşinin de desteğiyle bularak işinden ayrıldı. Serbest fotoğrafçı oldu, yıl 1973.

Hikayenin başladığı yer tam da burası. Fransa’ya taşınan çift bahar aylarında Cenevre’de gezerken fiyatı çok uygun olduğu için bir Takumar 50mm, f1:4 lensli Pentax Spotmatic II satın alarak farkında olmadan hayatlarına fotoğraf sanatını sokmuş oldular. Gerisi ip gibi çözülüp giderken işin ucu hep Salgado’nun hayallerine çıktı. Eşi üniversite odasını bırakmadı fakat Salgado, Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü ile çalışarak Afrika’ya yolculuk yapmaya başladı. Bu kıtayı ekonomist iken keşfedip sonrasında fotoğraf için tekrar tekrar Afrika topraklarına geri gelme imkanı buldu. 

Sebastião Salgado’nun Uzun Soluklu Projeleri

Genesis, 2013

Sebastião Salgado’nun hayatını incelediğimde zamana verdiği değer ön plana çıkıyor. Uzun soluklu çalışmalar tercih etmesi fotoğrafa ve fotoğrafın derinliğine verdiği önemle alakalı diye düşünüyorum. Kendimden örnek verebilirim; bir fotoğrafçı olarak portre çekeceğim zaman biraz gerilirim, karşımdaki kişinin benim yavaş tavırlarımda bir amatörlük olabileceğini düşünmesinden korkup hızlıca poz verdirme kısmına geçmek isterim, aslında böyle bir algım olmasa çok daha geniş bir zaman diliminde, karşımdaki kişiyle ilişkimi ve sohbetin derinliğini arttırarak ya da odanın içinde olduğumu unutacak kadar matlaşarak deklanşöre basmak isterim. Farklı zaman boyutlarından örnek vermiş olsam da fotoğraf işini ağırdan almak, zaman yaratmak hep daha iyi bir seçenek olarak çıkıyor karşıma, ne de olsa  diğer her işte olduğu gibi ’emek verdiğiniz işe zaman saygı gösterir’. 

10 seneden uzun bir zaman boyunca ‘Genesis’ serisini çekti Salgado. Darwin’in izini sürmek istedi ve Beagle’ın rotasındaki son nokta olan Galapagos Adaları’nda 3 ay geçirdi. Buradaki çalışmaları sırasında foto muhabiri şu gerçekle yüzleşti; tek ‘akıllı’ tür olduğumuzun yalan olduğu. Şöyle diyor Salgado; “Genesis, şehirleşme aracılığıyla doğayla bağımızı keserek çok karmaşık hayvanlara dönüştüğümüzü fark etmemi sağladı; gezegene yabancılaşmamız nedeniyle, yabancı ve tuhaf varlıklar haline geliyoruz. Çare bilgide yatıyor ve eğer bu bilgiye katkıda bulunabilirsem ben de mutlu olacağım. İnsanın ve gezegendeki diğer bütün canlı türlerinin karşı karşıya olduğu tehlikenin çözümünün geri gitmek değil, doğaya dönmek olduğunun anlaşılmasını isterim.” 

Genesis, Sebastião Salgado
Genesis, Sebastião Salgado | Fotoğraf: swieninkhavard.com/

“Kısacası, Genesis’te bütün canlı türleri içinde hayatın zarafet ve güzelliğini tekrar anlatmak ve hepimizin aynı kökenleri paylaştığını göstermek istedim.”

Sebastião Salgado

Göçler

 Göçler, Sebastião Salgado
Göçler, Sebastião Salgado | Fotoğraf: metropoles.com/

Günümüzde ve geçmişte, ülkemizde ve dünyanın her hangi bir bölgesinde ‘insan temel hak ve özgürlükleri’  kapsamında karşımıza çıkması gereken konu ne yazık ki her daim üzücü, yorucu bir gerçeklik haline gelmiş, göç meselesi. Türk toplumunun ülkesinin ve yaşamının tam ortasında hissettiği göçmenlik hali aslında antropolojik olarak incelendiğinde çok fazla toplumun ve insanın istemeden de olsa yaşamak zorunda kaldığı bir durum. 

Burada Salgado’nun bir sözüne yer vermek isterim: “İnsanları her zaman asaletleri içinde göstermeye çalıştım.” Tüm o acizliğin, hayhuyun, kaosun içinde bir fotoğraf karesi olarak kendi kadrajına giren insanlara karşı üst düzey bir sorumluluk hissetme noktasındadır Salgado. Bu davranışı da takdirle karşılanır. 

Göçler, Sebastião Salgado
Göçler, Sebastião Salgado | Fotoğraf: fondazionepistoiamusei.it/

Salgado 6 yılını alan ‘Göçler’ fotoğraf serisine 1990’larda başladı. Zamanla, ülkelerini ekonomik ve ayrıca da dinsel, iklimsel ve siyasi nedenlerle terk etmek zorunda kalan insanların hikayesini anlatmaya karar verdi. Hindistan’dan Latin Amerika’ya ve Irak’a kadar bir çok ülkeye gitti. Mega şehirleri ve gece kondularını, gitgide artan sayıda göçmenin iş arayışı içinde akın ettiği Şangay, Jakarta ve Mumbai gibi hızla büyüyen şehirleri ziyaret etti. Ho Chi Minh City’de vize almak ümidiyle ABD büyükelçiliği önünde kuyruklar oluşturan Vietnamlılar, Hong Kong veya Endonezya’nın Galang Adası’ndaki ‘tekne insanlar’ı, iş bulmak için yasa dışı yollardan İspanya’ya gitmeye çalışan Afrikalılarla dolu tekneler, 1998’deki Mitch kasırgasından sonra köyleri su altında kalan Honduraslılar, Afganistan’daki mülteci kampları, Balkanlar’da infaz edilen Çingeneler, Arnavut ve Kosovalılar’ın toplu göçleri… “Fotoğraf dizilerimi hazırlarken” diyor Salgado “o kadar çok trajediyle karşılaşmıştım ki artık her şeye alıştığıma inanıyordum ama böyle bir şiddet, nefret ve vahşetle karşılaşmayı beklemiyordum.” – Hem duygusal anlamda hem de inançları anlamında sarsıldığını söyleyen foto muhabiri, Genesis serisinde insana olan inancına tekrar sarıldığını belirtir. –

Serra Pelada Altın Madeni İşçileri, 1986

Altın Madeni İşçileri, Sebastião Salgado
Altın Madeni İşçileri, Sebastião Salgado | Fotoğraf: topic.com/

Tarihe imza atan fotoğraflardan biridir Salgado’nun Serra Pelada altın madenindeki bu fotoğrafı. “Karınca telaşında altına hücum eden insanlar.” Böyle diyorum çünkü burada sadece okuma yazma bilmeyen işçiler değil, üniversite mezunu insanlar da var. Yaklaşık 50 bin kişi tek bir mekanik alet olmaksızın 70 metre derinlikte çalışıyordu. İşçiler çamurdan birer heykel gibi görünüyorlardı. “Bütün o insanların ellerindeki kazmaları savuruşlarını, toprağı elleriyle kazışlarını izlerken, altının uğultusunu duyduğumu düşündüm.” 

Analogdan dijitale 

252825-640x480-1
Sebastião Salgado | Fotoğraf: iphotochannel.com.br

11 Eylül saldırılarından sonra devamlı seyahat eden ve analog makine kullanan foto muhabirleri şöyle bir sıkıntı yaşamaya başladı: Tüm ekipmanları X-ray’den geçmek zorunda olduğu için filmler zarar görüyordu. Bu konuda devamlı sorun yaşayan Salgado, havalimanına gitmeden önce gerekli bağlantıları kurup yazışmaları yapsa da yine güvenlik aramasında sıkıntı yaşıyordu ve genelde uçağı kaçırma ile sonuçlanıyordu. İşte Salgado’yu dijital çekime yönlendiren en önemli sebep bu oldu. Sayısal çekime geçse dahi siyah beyazdan vazgeçmedi. Fakat yeni düzenin güzelliklerini de keşfettikçe eskiden elinde böyle bir makine olsa nasıl olurdu diye düşündü. “Şimdiye kadar çektiğim fotoğraflardan iki katı fazla fotoğraf olurdu” diyor Salgado düşük ISO değeri sebebi ile karanlık ortamlarda bir çok kareyi kaçırdığını da ekliyor.

Doğanın ve insanın değerini bilmeye yönlendiren karelerin sahibi Salgado, öyle ki eşiyle birlikte üzerinde çalıştıkları ormanlık araziyi nasıl dönüştürdüklerini görmelisiniz. (Instituto Terra) “Kimse fotoğraflarımı beğensin veya takdir etsin istemiyorum. Fotoğraflarım insanları bilgilendirsin ve bir tartışma başlatsın istiyorum.” diyen Salgado’nun bir kaç fotoğrafını yazımda paylaştım. Hepsi birer soru işareti taşıyor “şimdi burada ne oluyor?, bu insanlar ne yapıyor?, neden buradalar?, neden bu kadar kalabalıklar?, neden açlar? burası neresi? bu insanlar kim? vb.” Cevapların peşinden gidelim diye çekilen fotoğraf kareleri… 

“Fotoğraf benim için bir aktivizm türü değil, bir uzmanlık bile değil. Fotoğraf benim hayatım. “

Salgado

Yazıdaki bilgilerin toplanmasında kullanılan kaynak: Toprağımdan Yeryüzüne, Sebastião Salgado

Kapak fotoğrafı: iphotochannel.com.br

İlginizi çekebilir: Pelin Ziroğlu’dan Annie Leibovitz