Gün ışığı yavaş yavaş odanın içine dolarken yeni bir güne uyandınız. İşe veya okula gitmek için hemen üstünüzü değiştirip evden çıktınız ve vapura koşarken bir anda bir ses duydunuz: “Simiiiiit, simiiiitçiii, taze taze simitleriiiim vaaar!” O an, belki de vapuru kaçırmak pahasına durup sıcak bir simit alıp yolunuza devam ettiniz… Bugün sizi, yüzyıllar önce tanıştığınız simit ile tekrar tanıştırmak için buradayız. Gelin, ayrıntılar neymiş birlikte öğrenelim!

Simit
Simit | Fotoğraf: Pinterest

Simidin Tarihi

İlk önce kelimenin kökenine doğru ufak bir yolculuğa çıkalım. Bilinen en eski kaynaklara göre simit kelimesi önceleri “semid” olarak kullanılmış. Semid ya samid; ince bulgur, irmik anlamına gelen Arapça kökenli bir kelime olarak Aramice / Süryanice samidâ sözcüğünün alıntısı olarak çıkıyor karşımıza. Aynı sözcüğün, Akatça’da “öğütmek” fiilinden türeyen “samīdu” kelimesinden oluştuğunu da yine kaynaklardan öğreniyoruz.

Simidin Tarihi
Simidin Tarihi | Fotoğraf: Pinterest

Artık, susamla kaplı bu hamurun yüzyıllar öncesine uzanan hikayesini dinlemeye hazır mısınız? Simidin tarihi, Osmanlı dönemine kadar uzanıyor. O dönemlerde simit, “simid-i halka”, “susamlı kebap” veya “gevrek” isimleriyle de anılıyormuş.

Osmanlı saraylarında unların çuval çuval saklandığı depolar varmış. Bu depolara “simithane” ve bu simitlerin pişirildiği fırınlara da “padişah fırını” deniyormuş. İlk kez Üsküdar’daki bir padişah fırınında halka biçiminde bir ekmek yapılmış ve bu, ilk simit olarak tarihe geçmiş.

Dünyanın önde gelen gezginlerinden Evliya Çelebi’nin Seyahatnâme’sinde “araba tekerleği kadar büyük” şeklinde bahsedeceği kadar büyükmüş ilk simitler. Yine Seyahatname’de Evliya Çelebi; İstanbul’da 300 simit satıcısının 70 fırında günde 5 kez simit üretimi yaptığını da notları arasına eklemiş.

Bazı rivayetlere göre simit o kadar değerli ve önemli bir besin haline gelmiş ki; padişahlar, nöbet tutan askerlerine veya iftar sofralarına yaptığı ziyaretlerde hediye olarak simit götürürmüş.

17. yüzyıla gelindiğinde simit o kadar değerli olmuş ki simitçi esnafı, diğer fırıncılardan ayrışıp yeni bir sınıf haline gelmiş ve sadece simit yapmaya başlamış. Simit ununun fiyatı pahalı olduğu için “simid-i halka”nın yanında bir de “hurda simit” diye adlandırılan küçük simitler yapılmaya başlanmış. 17. yüzyılın ikinci yarısından itibaren de “halka” yerine bugün kullandığımız “simit” kelimesi kullanılmaya başlanmış ve simitler bugünkü boyutunu, şeklini almış. 1910 yılında, simitçilerin “Simitçiler, Ekmekçi ve Börekçiler” derneği kurmasıyla simitçilik resmiyet kazanmış; böylece, simit yayılmaya başlamış. Önce Edirne, Bursa derken tüm Türkiye’ye yayılan simit şehirden şehire dolaşırken de tabii reçetesi biraz değişmiş.

İkinci Dünya Savaşı sırasında unun az olması dolayısıyla bir süre simit yapımı yasaklanmış olsa da savaş sonrasında un üretimi normal seviyeye geldiğinde simit yapımı ve satımı da tekrar eski haline dönmüş.

Simit Türleri

Genel olarak simit; susam, un, maya ve pekmezden yapılsa da, fırında pişirilen klasik simit taban simidi; tavada pişirilen tava simidi; az susamlı ve parlak görünüşüyle tava kazan simidi olarak üçe ayrılıyor.

Görüntü olarak nedeyse aynı olan simitlerin şehirlere göre farklılık göstermesinin temel sebebi de; simit yapımındaki “pekmezleme” işlemine dayanıyor. Simit çeşitlerine geçmeden önce, kaynaklara göre Türkiye haricinde başka hiçbir yerde simit üretilmediğini de söylemeden geçmeyelim.

İstanbul Simidi

İstanbul Simidi
İstanbul Simidi | Fotoğraf: / istanbulfood

İstanbul simidi, alışık olduğumuz geleneksel simidin ta kendisi diyebiliriz. Taş fırınlarda, odun ateşinde pişirilen simit; pekmezleniyor, tamamı susamla kaplanıyor ve simit arabaları eşliğinde İstanbul’un hemen her sokağında satılıyor.

Ankara Simidi

Ankara Simidi
Ankara Simidi | Fotoğraf: gazeteilksayfa

Ankara simidinin farkılığındaki en önemli etken pekmezlenme aşaması diyebiliriz. Öyle ki, Ankara simidi susamla kaplanıp fırınlanmadan önce soğuk bir pekmezli suyun içine atılıyor ve ardından bolca susamla kaplanıp odun ateşindeki fırınlarda pişiriliyor. Böylece, simit hem iki kez yerine bir kez pişirilmiş olduğu için çıtır değil yumuşak oluyor.

İzmir Simidi / Gevrek

İzmir Simidi
İzmir Simidi | Fotoğraf: izmirlist.com/

İzmir simidi, nam-ı diğer gevrek, her ne kadar Ankara simide benzese de pekmezleme aşamasındaki büyük farklılık dolayısıyla ondan ayrılıyor. Büyük kazanlarda sıcak bir pekmezli su içinde pişirildikten sonra susamlanıp fırınlanan İzmir simidi, böylece iki kez pişmiş oluyor. Hem haşlanmış hem de kızartılmış olan bu simit çıtır çıtır, gevrek bir hale geliyor.

Eskişehir Simidi

Eskişehir Simidi
Eskişehir Simidi | Fotoğraf: sanalbasin

Her ısırıkta çıtırdayan simitlerden biri de Eskişehir simidi! Ama tabii ki yine pekmezleme aşamasındaki farklarla Eskişehir simidi bambaşka bir lezzet haline geliyor. Eskişehir’in meşhur Kalabak suyu ve pekmez karşımı içerisinde hamur bir süre pişirildikten sonra susamla kaplanııp odun ateşindeki fırınlarda pişiriliyor. Böylece hem Kalabak suyunun tadı hem de pekmezle harmanlanan simit bir lezzet şölenine dönüşüyor.

Rize Simidi / Kerkeli

Rize Simidi
Rize Simidi | Fotoğraf: ntv.com

Alıştığımız simitlerden çok farklı olan Rize simidine geldi sıra; susamsız, sert, kıtır… Rize simidinin yapımında diğer simitlerden farklı olarak susam kullanılmıyor. Un, tuz, su ve az miktarda maya ile yapılan hamurdan oluşan simit kısa bir süre sıcak suda kaynatıldıktan sonra fırınlanıyor. Rize simidi yapıldıktan sonra hemen sertleşmeye başladığı için pişirildiği anlarda hızlıca tüketilmesi tavsiye ediliyor.

Adana Simidi

Adana Simidi
Adana Simidi | Fotoğraf: magazine.trivago.com

Adana simidiyse öncelikle şekliyle diğer simitlerden ayrılıyor. Tabanı tamamen düz olan ve taban kısmı susamlanmayan Adana simidi, tava simidi olarak da adlandırılıyor. Yalnızca üst kısmın pekmez ve susamla kaplandığı Adana simidi biraz da tatlı olduğu için çayın yanında sıkça tercih edilenlerden biri haline geliyor.

İstanbul’daki Tarihi Simitçiler

Sıcak bir çay ve lezzetli bir simit keyfi yapmayı kim sevmez ki? Kahvaltıda, öğle molasında, atıştırmalık olarak… Gelin, günün her saatinde keyifle yediğimiz geleneksel lezzetin İstanbul’daki duraklarına bir göz atalım!

Tarihi Beşçeşmeler Simit Fırını Konum

Tarihi Beşçeşmeler Simit Fırını, 200 yılı aşkın süredir İstanbul’da, Maltepe Yalı Mahallesi’nde simitten unlu mamüllere çeşitli lezzetleri hamur işi severlerle bir araya getiriyor. Beşçeşmeler Simit Fırını, haftanın her günü sabah 05.00’te açtıkları dükkanı akşam 23.30’da kapatıyor ve pişirdikleri simitleri İstanbul’un birçok noktasına ulaştırıyor. Ağaçların gölgesinde oturup çay içip simit yemek için çok keyifli adreslerden biri!

Karaköy-Galata Simitçisi   Konum

Karaköy’de yeni nesil mekanların arasında tarihi kokusu ve lezzetli simitleriyle büyüleyen Karaköy – Galata Simit Fırını, 30 yıldan fazla süredir kendine özgü lezzetini koruyor. Günde 3 defa Karaköy sokaklarına simit kokusu yayan simit fırınında birbirinden farklı boyutlarda simit bulmanız mümkün. Fırının önündeki küçük masa ve taburelerde oturup tarihi fırında yapılmış bir simidin keyfini çıkarmanızı öneririz.

İlginizi çekebilir: İstanbul Flaneur’den Karaköy Kahvaltı Mekanları

Tarihi Boğazkesen Simit Fırını Konum

Boğazkesen Simit Fırını, Galatasaray’dan Tophane’ye inen yolda, 1977’den beri Beyoğlu’nda simitçilik geleneğini sürdürüyor. Şimdiye kadar üç kuşak değiştirmiş olan fırının değişmeyen tek şeyiyse lezzetli mi lezzetli, taş fırın simitleri. Fırının lezzetli simitlerinin sırrıysa; simitlerin üzerinde pekmez yerine toz şeker kullanmaları. Boğazkesen Simit Fırını’ndan dilediğiniz her an simit alabilirsiniz çünkü fırın 24 saat açık!

Yeldeğirmeni Simit Fırını Konum

Kadıköy’ün tarih kokan semtlerinen biri olan Yeldeğirmeni’nde odun ateşinde pişmiş leziz bi simit yemek isterseniz; Yeldeğirmeni Simit Fırını bunun için en doğru adreslerden! 1970 yılından beri simit yapan bu fırından aldığınız bir simitle Yeldeğirmeni sokaklarında kaybolmak çok keyifli olabilir, bizden söylemesi!

Kireçburnu Fırını Konum

1957’den beri simit yapan meşhur Kireçburnu Fırını, her gün, Sarıyer sokaklarına güzel kokular yayıyor. Zaman içinde paskalya çöreğinden pideye çeşitli hamur işleri kara fırında, odun ateşinde pişerek lezzetleniyor. Güzel ve keyifli bir hafta sonu yürüyüşünü ardından çıtır çıtır, sıcacık similer için Kireçburnu Fırını’na uğramanızı tavsiye ederiz.

Tarihi Harbiye Fırını  Konum

Ergenekon Caddesi’nden Pangaltı’ya inerken burnunuza gelen simit kokusunun kaynağı: Tarihi Harbiye Fırını. Pofuduk ekmekler, çıtır simitler, poğaçalar, pideler… Harbiye Fırını’nın ürün yelpazesi oldukça geniş. Pangaltıya doğru yola çıkıp şehri keşfederken tarihi fırından aldığınız bir simitle keyifli anlar yaşayabilirsiniz.

Yaklaşık 600 yıllık bir geçmişe sahip olan simit, sizi tek ısırıkla tarihi bir yolculuğa çıkarabilir. Şimdiden afiyet oldun. Bir de unutmadan; sizin favori simit durağınız neresi?

Kapak fotoğrafı: Pinterest

İlginizi çekebilir: GastroMagger’dan Kruvasan Nedir?