Sokak sanatı ve grafiti kısa tarihini ele aldığım bu yazıma, Ayisha Pashayeva’nın Sokak Sanatı ve Grafitinin Sanatsal Niteliği Hakkında Sanat Eğitimcilerinin Görüşleri isimli tezinde okuduğum ve Wicx’e ait olan bir sözle başlamak istedim. “Sokakta belirli bir kalıba ve ya zümreye ait olmaksızın iş üretebiliyorsunuz ve tamamladıktan sonra iş sizin değil, daha çok sokağın oluyor.” diyor. Wicx.

Sokak Sanat ve Grafiti
Sokak Sanat ve Grafiti | Fotoğraf: Unsplash/@jannerboy62

Grafiti ve Sokak Sanatı’na imzasını  atmış bir sanatçı olan Wicx’in eserleriyle Balat e-ofis ve Whydah Gally çatısı altında düzenlenen ‘37,5 Karma Sergi Serisi’ isimli sergide tanışma fırsatı yakaladım. Birbirinden başarılı sanatçıların eserlerini barındıran sergiden bahsetmeden önce gelin sokak sanatı ve grafitinin tarihine kısaca göz atıp, Türkiye’de bu alanda birçok eser veren ve sanatı sokaklara taşırarak adeta sanatın sınırlayıcı kalıplarını yıkan, sanatı özgürleştiren grafiti ve sokak sanatçılarından bahsedelim.

Graffiti ve Sokak Sanatının Kısa Tarihi

İtalyanca bir kelime olan grafiti kelimesi graffito (duvar yazısı) kelimesinin çoğul hali. Grafitinin tarihsel serüveni insanlık tarihinin  başlangıç noktasına kadar uzanır diyebiliriz aslında. Tüm bu mağaralara çizilen resimler, insanlık tarihinin ilk iletişim formu olmasının yanı sıra grafitinin de başlangıcı olarak kabul edilebilir. Fakat gelin o kadar eskiye gitmeyelim ve tarihi yolculuğumuza Kilyor ile başlayalım. Grafitinin tarihsel serüvenini ele alan birçok makalede, ilk grafiti örneğinin bulunduğu zaman dilimi olarak 2. Dünya Savaşı dönemi gösteriliyor. İlk grafiti örneği ‘Kilroy Was Here’(Kilroy buradaydı) yazısı. Daha sonraları Kilyor Was Here yazısı birçok farklı yerde (örneğin; New York’taki George Washington köprüsü, Özgürlük heykeli, Çin’deki Marko Polo Köprüsü) görünmeye başlanıyor.

Graffitinin ilk örneklerinde diyebileceğimiz bir diğer çalışma da Chad’in ‘Wot? No….’ çalışması. İlk olarak  Birleşik Krallıkta görülen çalışma Wot? No Bread (Ekmek Yok mu) gibi protest söylemler ekseninde kullanılıyor. Giderek popülerleşen grafiti 60’lı-70’li yıllarda iyice yayılmış ve New York sokakları, metroları, levhaları adeta bir tuval görevi görmeye başlıyor. New York’un önde gelen grafiti sanatçılarından olan Taki183’ün fikirleri, sanatı hakkında yazılan bir yazıda grafiti sanatına ve sanatın kendine has duruşuna da yer veriliyor ve yazı 1971 yılında New York Times’da yayınlanıyor. Ardından 1973 yılında  Razor Gallery (New York)’de grafiti alanında ilk resmi sergi düzenleniyor.

Fakat her güzel şeyin bir sonu vardır mantalitesi kendini gösteriyor ve grafiti giderek devlet tarafından ötekileştirilen bir eylem haline gelmeye başlıyor, 70’li yılların ortalarında toplumun düzenini tehdit eden, kamusal alana zarar veren bir  kavram olarak ele alınıyor. Fakat tüm bu olumsuz söylemler protesto ile sanatın en görkemli birleşimlerinde biri olan grafitiyi bastırmaya yetmiyor. Tüm bu sansürlü, baskıcı söylemlerin karşında dimdik durarak günümüze kadar geliyor, tüm baskıcı sansürlü tutuma rağmen varoluşunu sürdürüp, daha geniş kitlelere ulaşıyor.

Hadi tarihi yolcuğumuza devam edelim… Üst paragrafta da dediğim gibi grafiti 70’li yılların ortalarında siyasileri rahatsız etmeye başlıyor ve suç-çete gibi kavramlarla özdeştirilmeye çalışılıyor. Grafitinin önünü kesmek için o dönem birçok hukuki kısıtlamalar da getirilirse, kendini ifade etmek, haklarını sanatlarıyla savunmak ve toplumsal bilinç yaratmak isteyen bireyleri durdurmaya yetmiyor ve grafiti tüm hızıyla kendini sokaklarda, tren üstlerinde var etmeye devam ediyor.

Tüm bu gelişmeler yaşanırken 80’li yıllarda sokak sanatı kendini New York sokaklarında göstermeye başlıyor. Tam bu dönemde günümüzde de isimlerinden sıkça söz ettiğimiz iki ismin izleri sokaklarda kendini gösteriyor. Peki kim bu isimler? Tabi ki de Jean-Micheal Basquiat ve Keith Haring. Artık sanata ulaşmak için müze ve galeri kapılarından içeri girmeye gerek yok. Haring, zaman zaman siyasi, zaman zaman sosyal konulu çalışmalarıyla insanların karşısına metrolarda, sokaklarda, duvarlarda ‘radiant baby’ imzasıyla çıkmaya başlıyor. Haring’in üstünde durduğu ve farkındalık yaratarak toplumsal ön yargıyı kırmak istediği konulardan biri de AIDS hastalığı. Haring, sanatı belli bir kesimin tekelinden alıp, isteyen herkes tarafından ulaşılabilir bir noktaya getirmenin yanı sıra toplumsal ön yargıları ve tabuları da yıkmak için önemli çalışmalar yapıyor.

Keith Haring
Keith Haring | Fotoğraf Kaynağı:Pinterest

Tarihi yolculuğumuzu Manhattan Sokaklarına çevirdiğimiz zaman karşımızı benim de en sevdiğim  sanatçılardan biri olan Jean-Michel Basquiat çıkıyor. ‘İnan ya da inanma aslında çizebiliyorum’ diyen sanatçı SAMO mahlasını kullanıyor ve “İyi ki çizmiş!” diyeceğimiz eserleriyle ırkçılığa, kapitalizme ayrımcılığa ve şiddete karşı duruyor, kendine has tarzıyla Dünya’dan iyi ki Basquiat geçmiş dedirtiyor.

Jean-Michel Basquiat (Samo)
Jean-Michel Basquiat (Samo) | Fotoğraf Kaynağı:Pinterest

Tüm tarih yolculuğumuza Amerika sınırları içinde devam etmeyeceğiz tabi ki. Blek le Rat‘ın kendini Paris sokaklarında göstermesiyle Fransa’da da grafiti ve sokak sanatı kendini göstermeye başlıyor. Stencil grafitinin babası olarak ilan edilen Blek le Rat, çalışmalarında sosyal sorunları ele alıp, siyasetin baskıcı tavrını eleştiriyor.

Banksy
Banksy | Fotoğraf Kaynağı: Pinterest

Kısatarih yolculuğumuzda rotamızı 1990’lı yıllarda İngiltere’ye çevirdiğimiz de Blek le Rat’a karşı hayranlığını dile getiren ve günümüzde de gerek duruşu gerek sanatıyla adından bolca söz ettiren Banksy’yi görüyoruz. Eserleriyle ve eserlerinin içerdiği sosyal – siyasal mesajlarla dünyaca tanınan ve hayranlık uyandıran sanatçı herhangi bir ülkede her an eserleriyle karşınıza çıkabilir. Banksy’den Türkiye sınırları içine geçmeden önce Banksy’nin her okuduğumda yüzümde tebessüme neden olan bir sözünü sizinle paylaşmak istiyorum: “Graffiti, elinizde neredeyse hiç bir şey kalmadığında sahip olduğunuz tek şeydir. Ve dünyada olan yoksulluğu yok edecek bir şey çizemiyorsanız bile, en azından birilerini işerken gülümsetebilirsiniz Hadi gelin şimdi de Türkiye de graffiti ve sokak sanatı nasıl şekillenmiş kısaca bir göz atalım.

İstanbul Sokaklarında Sprey Sesleri

İfade özgürlüğünün en sanatsal hallerinden biri olan grafiti ve sokak sanatı, kendini Türkiye’de 80’li yıllarda göstermeye başlıyor. HipHop kültürünün de yaygınlaşmasıyla adından daha da sık söz ettiren grafiti, 1990’lı yıllarda Türkiye’de daha yaygın bir hale gelmiştir. Türkiye’de de sanatçılar arasında ‘crew’ kavramı yaygındır. Sanatçıların birlikte çalışması mantalitesinden doğan bir kavramdır diye özetleyebiliriz. Türkiye’de yer alan başlıca crewlerden bazıları: S2K,  B4L Crew, BOK Crew…

Turbo

Grafiti ve sokak sanatının Türkiye tarihinden bahsedeceksek ilk olarak İstanbul’u yaklaşık bir sene boyunca tek başına bombalayan, sokaklara tag  atan Tunç Dindaş, nam-ı değer Turbo’dan bahsetmemiz gerekir diyebilirim. Türkiye’nin ilk grafiti sanatçısı olan Turbo, 1997 yılında kurulan S2K grubunda yer alıyor. Yazımın başında da bahsettiğim Ayisha Pashayeva’nın tezinde yer alan bilgiye göre, Turbo’nun grafitiye başlamasında ‘Beat Street’ filminin rolü büyük. Yurtdışı ve yurtiçi birçok etkinlikte ve festivalde yer alan Turbo, 2002 yılından itibaren kurumsal alanda sanatını sürdürüyor. Turbo’nun eserlerine daha detaylı bakmak isterseniz buraya bakabilirsiniz.

Leo Lunatic ve BOK Crew

Türkiye’de grafiti ve sokak sanatından bahsederken benim de grafitiye ve sokak sanatına ilgi duymama neden olan, sokaklarda aniden karşımıza çıkan, hatta bir noktadan sonra sokakta aniden tanıdığımız birini görmüşüz gibi bir  hisse kapılmamızı sağlayan Kızgın Panda’nın yaratıcısı Leo Lunatic ve Leo Lunatic’in de içinde bulunduğu BOK Crew’den bahsetmezsek olmaz diye düşünüyorum. Leo Lunatic yani İbrahim Kurtuluş, şehrin duvarlarına yaptığı dev pandalarla sokak sanatını şehrin her köşesindeki insana ulaştırıp, graffiti ve sokak sanatına ilgisi olanı da olmayanı da bu sanatın içine çekiyor diyebiliriz bence. Peki sıkça söz ettiğimiz Leo Lunatic adı nereden geliyor? Habertürk’e verdiği bir röportajda Leo adını seçmesinin altında yatan nedenin harf dizimini sevmesi ve akılda kalıcı olması olduğunu söylerken, Lunatic ismini de eklemesinin altında yatan motivasyonu şu cümlelerle anlatmıştır; “Lunatic de “deli” demek. Geceleri uyumayan hastalara denir. Ben de gece çalışıyorum, grafitti yapıyorum. Grafitti gece herkes uyurken yapılan sanattır. Sabah insanlar uyanıyor, bir bakıyorlar geçtiğin sokak rengârenk.”

O sırada Leo Lunatic’in karşımıza çıkabileceği tek yer İstanbul sokakları değil. Türkiye’nin birçok farklı yerinde karşımıza çıkabileceği gibi yurtdışında da Leo Lunatic’ten izler bulmak mümkün. Ayrıca  The Guardian Gazetesi’nde tanıdık bir panda görebiliriz… Evet, Leo Lunatic’in Kızgın Pandası!! The Guardian’ın birçok farklı ülkeden gelen yüzlerce graffiti arasından seçtiği 15 graffiti ye bakarsanız, Karaköy’de, Beyoğlu Sokakları’nda, Galata’da karşımıza çıkan Kızgın Pandayı görebilirsiniz ! Peki herkesin bu kadar sevdiği ve beğendiği Kızgın Panda, neden kızgın ? Leo Lunatic verdiği bir röportajda Kızgın Panda’nın şehrin griliğine, insanların mutsuz ve soğuk olup, isteksiz şekilde gündelik hayatlarına devam etmelerine kızgın olduğunu söylüyor. İçinde yaşadığımız dünya düzeni Kızgın Panda’nın kızgınlığını azaltmayı başarır mı bilmiyorum ama o, içinde yaşadığımız dünyanın griliğini azaltıp, sokaklarda aniden karşımıza çıkarak, bize tebessüm ettirmeyi başarıyor diyebiliriz !

Kızgın Panda
Kızgın Panda | Fotoğraf Kaynağı:Pinterest

Daha önce de Türkiye’de olan grafiti ve sokak sanatçıları arasında da ‘crew’ kavramının yaygın olduğundan bahsetmiştim. En bilindik crew’lerden biri de Leo Lunatic’in de içinde bulunduğu, 2001 yılında Güngören’de ortaya çıkan BOK Crew. BOK Crew’in kurucuları Mr.Hure, Punch ve Leo Lunatic. Eğer BOK Crew hakkında daha detaylı bilgi edinmek isterseniz Zero Istanbul’un BOK Crew’in kurucu ekibiyle yani Mr.Hure, Punch ve Leo Lunatic ile yaptığı röportajı kesinlikle okumanızı tavsiye ederim. Ayrıca  Yazımı bitirmeden Zero İstanbul tarafından yapılan röportajda Mr.Hure’ın “Şehirdeki grafiti sanatçıları arasında bir hiyerarşi ya da racon var mı?” sorusuna verdiği cevabı sizinle paylaşarak bitirmek istiyorum: “Mesela biz 16 yıldır boyuyoruz ama gidip de bir yıldır grafiti yapan birinin işinin üzerinde çalışma yapmayız. Sonuçta onun hangi şartlarda boya aldığını ve çalıştığını biliyoruz. Eğer çok istiyorsak mutlaka sahibine ulaşıp işinin üzerine grafiti yapmak için izin alırız. Sırf bir duvar çok güzel diye birinin işini yok etmek gereksiz.”

BONUS: 37,5 Karma Sergi Serisi

Tabii ki de özgür ruhları ve yenilikçi zihinleriyle sokakla sanatı buluşturan birçok değerleri sanatçı daha var. Ben sadece genel bir çerçevede inceleyebilmek bazı grafiti ve sokak sanatçılarından kısaca bahsetmek istedim.

gelil

Gelerli | Fotoğraf Kaynağı: Ezgi Cenk

wicx

 

Wicx | Fotoğraf Kaynağı: Ezgi Cenk

Yazımı bitirmeden son olarak  37,5 Karma Sergi Serisinin üçüncü serisi olan, Whydah Gally çatısı altında düzenlenen ve gitme şansı yakaladığım için kendimi çok şanslı hissettiğim sergiden bahsetmek ve çektiğim fotoğrafları sizinle paylaşmak istiyorum. Serginin gittiğim 3. serisinde 30 farklı sokak ve grafiti sanatçısı vardı. Sanatçılar;  Leo,Cowboy,Turbo,MR.Hure,Bikibiki,Tuba Girgiç, Wicx, Tab, Somon, Robo, Rhea, Reach, Rash , Rakun, Punch, Ques,Oğulcan Kush,Nuka,Met, Max, Ketum,KMR, Jira, Gelerli, Eskreyn, Dozer, Cins, Ares, Adekan’dı. Sergi gerek içerik, gerek gerçekleştiği alanın ambiyansı olsun gerçekten çok keyifliydi. Özellikle eserlere bakıp, incelerken sergide yer alan sanatçıları görmek hatta zaman zaman konuşma şansı yakalayabilmek sergi deneyimini daha çok daha büyülü hale getirdi diyebilirim.

 Bikibiki
 Bikibiki | Fotoğraf Kaynağı: Ezgi Cenk

Kapak Fotoğrafı: Leo Lunatic

İlginizi çekebilir: Artsy Magger’dan İstanbul’da Sokak Sanatı