Bedenimizi nasıl dinlendireceğimizi biliyoruz, peki ya zihnimizi? Gün içinde çok fazla işle uğraşıyor ve odağımızı kaybediyorsak, meşgul zihnimizi nasıl terk edeceğimizi de öğrenmeliyiz. Zen öğretilerini kapsayan birkaç kitapla tanıştığımdan beri, bazı prensipleri günlük yaşamıma da katarak daha farkında olmaya ve okuduklarımı içselleştirmeye çalışıyorum. Siz de bu öğretileri öğrenerek daha fazla keşfetmek ve hayatınıza katmak isterseniz, başlayalım!

Zen
Zen |Fotoğraf: Unsplash / Em Lmt

Zen Felsefesi Nedir?

Sürekli bir erteleme halindeyiz. Yaşamayı, mutluluğumuzu ve hayallerimizi ne zaman olduğunu bilmediğimiz uzak bir geleceğe sürekli erteliyoruz. Çoğumuz, bazen bu yüzden şimdiki anda yaşayamıyoruz. Bu anlarda Buddha’nın bana çok iyi gelen bir sözü var:”Yolda olmak varmaktan iyidir.” Bunun içinse bize yardımcı olabilecek birkaç Zen prensibi var. Zen prensipleri genel olarak farkındalık çalışmaları, zihni sakinleştirmek, hiçbir şey elde etmemeye çalışmak ve her şeyden bağımsız olmayı kapsıyor.

“Zen Budizm / Bir Yaşama Sanatı” kitabında Zen şu şekilde açıklanıyor: ”Zen, zihnin günlük yaşam içinde özgür olmasıdır. Zen gündelik yaşam demektir. Zen meditasyonu her günkü yaşamdan soyutlanıp Zazen’e indirgenemez. Gündelik yaşamımızın akışı içinde, her günkü işimizi sürdürürken çalışmaktır Zen; sadece sabahları ve akşamları bir başımıza sakin bir mekanda mindere oturmak değildir. O nedenle yüzyılımızda Zen öğretmek için doğudan batıya gelen bütün Zen ustaları önce bizim yaşama biçimimizi öğrenmiştir.” 

Zen, aynı zamanda yapılması gerekenin özen ve dikkatle yapılması anlamına geliyor. Kısaca, gündelik yaşamımızda uygulayabileceğimiz bir felsefe diyebiliriz. Zen öğretilerine göre, zihnimizi durdurmaya çalışmak mantıksız. Yalnızca her şeyi olduğu gibi bırakmamız gerekiyor. Olduğu gibi bıraktığınız zaman, düşünceler zihninizde fazla uzun kalmayacaktır diyor Zen, geldikleri gibi gelecekler ve gittikleri gibi gideceklerdir. Siz de unutmayın: “Zihin dinginleştiğinde açılır.”

“Gündelik Yaşamda Zen” kitabındaki bu konuyla ilgili bir hikayeye kulak verelim: Vinaya’da bir öğretmen Zen ustasına sormuş, “Gündelik yaşamında Zen’i nasıl uygularsın?” Zen ustası şu cevabı vermiş: “Acıktığımda yerim. Doyduğumda çanağımı yıkarım. Yorgunsam uyurum.” Öğretmen, “Bunu herkes yapar. Herkes senin gibi Zen mi uyguluyor o zaman?” diye karşılık vermiş. Zen ustasıysa, “Hayır, aynı biçimde değil. Başkaları acıktığında yemek yemez. Zihinleri bitmek tükenmek bilmeyen düşüncelerle doludur. Onun için, aynı biçimde değil, diyorum.”  Zen öğretisinde, zihnimiz sakinse yoğunlaşmış bir şekilde hareket ederiz. O anda ne yapıyorsak yalnızca onu yaparız. Önemli olansa, bunun farkına varmamız ve yargılamamamız. Kendimize öz şefkat beslememiz de bu felsefenin önemli taraflarından biri.

Otururken otur, yürürken yürü, çalışırken çalış. Hepsi bu, Zen bu!

Zen Felsefesinin Temel Öğretileri

Satori

Satori
Satori | Fotoğraf: Twitter

Satori sözcüğü, Japoncada “uyanıp aydınlanma” anlamına gelen bir terim. Uyanıp aydınlanma ve bunun sonucunda da yaşama ve dünyaya bambaşka, yepyeni bir gözle, değişik bir açıdan bakmak anlamında kullanılıyor. Ayrıca bu sözcüğün Sakyamuni Buda’nın Gaya’daki bilgelik ağacının altında aydınlanması olayını anlatmak için kullanılan “anuttara samyag sambodhi” yani ‘tam ve aşılmaz aydınlanma’ kavramıyla eş anlamda olduğu da söyleniyor. Satori, aslında anlam olarak alışkın olduğumuz iki kavramı daha kapsıyor: “Samadhi” ve “Nirvana”. Zen görüşüne göre, bir kişi Satori’ye eriştiği zaman, karşısına çıkan her güçlükle baş edebiliyor ve  yaşamının her anında daha keskin bir duyarlılık halinde oluyor. Kısaca, Satori’ye erişen kimse için bütünüyle yaşamın görünümü değişiyor ve kendi gerçekliği içinde yaşıyor. Satori inancına göre ayrıca mutluluk ve sevgi de önemli. İçgörü, sezgi, bilgelik olarak bilinen “prajna” uyandığı zaman; şefkat, sevecenlik duygusu olarak bilinen “karuna”nın da kendiliğinden uyanacağını söylüyor.

Zazen

Zazen
Zazen | Fotoğraf: lionsroar.com

Zazen, Sanskritçe’deki ‘dhyana’ sözcüğünden geliyor ve oturarak yapılan bir çeşit meditasyon olarak da biliniyor. Zazen bize zihnimizi tanımak, asıl yaradılışımızı tanıma fırsatını veriyor. Zen Budizmi’nde Zazen’in amacı “yalnızca oturmak” olarak biliniyor ve bedenimizi, zihnimizi sakinleştirmeyi sağlıyor. Zen öğretisi, insanın bir kere zihnini derinlemesine tanıdı mı, bir daha eski haline geri dönemeyeceğini söylüyor. Prajne ve Karuna uyandığında, işte siz de o zaman gerçek özgürlüğe ulaştığınızı anlarsınız, diyor. Zazen çalışmanın amacı da Samadhi’ye girmek, o hali yaşamak.

Zazen yapmak isterseniz, “lotus” olarak bilinen ve bedenin sabit kalmasına yardımcı olan oturuş biçimine geçmelisiniz. Sakin bir odada, bir minderin üstünde oturabilirsiniz. Odanın ışığı ne çok aydınlık ne de çok karanlık ve oda sıcaklığı da ne sıcak ne de soğuk olmalı. Ayrıca, size rahat hissettirecek kıyafetler giymeli ve omurganızı dik bir şekilde tutmalısınız. Zihninizi sakinleştirmeye çalışırken bu söz size ilham verebilir: “Düşüncelerimiz bulutlar gibidir, gelir ve iz bırakmadan giderler.”

Yürüyüş Meditasyonu

 Yürüyüş Meditasyonu
Yürüyüş Meditasyonu| Fotoğraf: bluecliffmonastery.org/

Diğer bir temel Zen uygulaması, yürüyüş meditasyonu. Bu uygulama, mindfulness‘la da adını çokça duyduğumuz Zen ustası Thich Nhat Hahn’ın “Taze Biçilmiş Çimen Kokusu: Yürüyüş Meditasyonuna Giriş” kitabında da anlatılıyor. Thich Nhat Hanh, deneyimini sözcüklere döküp başkalarına öğretene kadar 40 yıl boyunca çalışmış. Yürüyüş meditasyonunu her fırsatta, her yerde yapmış.

Uygulamanın temeli şu fikre dayanıyor: Bize bütün gün oturuyormuşuz gibi gelse de gün içinde oturmaktan çok yürüyoruz. Fazla yürümediğimizi düşünüyoruz çünkü bilinçli bir şekilde yürümüyoruz. Yürüyüş meditasyonunun hedefiyse, yürüyüş meditasyonunun kendisi. Önemli olan yürümek, varmak değil; çünkü yürüyüş meditasyonu araç değil amaç. Her adımda yaşamı, dinginliği anlamanızı sağlıyor. Kısaca şu şekilde de özetleyebiliriz: ”Yürü, ama koşuşturma. Yürü ama her ne olursa olsun hiçbir şey seni buna itmesin, kendiliğinden olsun yürümen. Öyle yürü ki, bıraktığın ayak izlerinde yalnızca dinginlik olsun. Yürüyüş meditasyonunun sırrı bu. Böyle yürümek istersen acı ve tasayı akıp gitmeye bırakabilmeyi öğrenmelisin.”

Koan

youtube play youtube play

Koan, Çince “gōng’àn” kelimesinin Japonca okunuşu ve anlam olarak “kamu davası” ya da “halka açık olay” diye çevriliyor. Koan, cevaplanması mümkün olmayan, yalnız sezgilerle anlaşılabilen hikâye, diyalog ya da sorulara verilen ad. Eski ustaların yaşamından bir kesit ya da iki aydınlanmış insan arasında geçen bir konuşma çoğu zaman. Kimi zaman da öğrencinin ustaya sorduğu bir soru ve aldığı yanıtı dile getiriyor. Bütün koan’ların özü, çelişki. Aynı anda doğru ve yanlış olan bir ifade koan; mantıklı zihnimizle kavranamayan ve düşüncemizin ötesine geçen.

Shoshin

Shoshin, “başlangıç zihni” anlamına geliyor. Acemi zihninizi yeniden keşfetmenizi sağlayacak bir konsept olarak tanımlayabileceğimiz bu kavram, size bir konuda ne kadar uzman olursak olun o konu hakkında her zaman yeniden öğreniyormuş gibi davranmanızı, hevesli ve önyargısız olmanızı hatırlatıyor. Yani, gerçek bir acemi olmanızı öğütlüyor. Çünkü sadece gerçek bir acemi olduğumuzda algılarınız yüksek ve açık oluyor, her şeyi hevesli bir şekilde öğrenmek istiyorsunuz. Kısaca bu konsepte göre, uzman olduğunuz konulara karşı daha az değil, daha fazla dikkatli olmanız gerekiyor.

“Zihin, doğumunuzla doğmamıştır ve ölümünüzle ölmeyecektir. Gerçek yüzünüz budur. Gök, onu kapatamaz. Yer, destekleyemez. Ateş, onu yakamaz. Su, onu batıramaz. Arasından rüzgar bile geçemez. Gökyüzünün altındaki hiçbir şey onu engelleyemez.”                                    

Kapak Fotoğrafı: Unsplash / Sean Stratton

İlginizi çekebilir: İrem Bali’den Yoga Felsefesi