Haliç’in güney kıyılarındayız. Sahilde balıkçı tekneleri salınırken, bulutların altında kırmızı tuğlalarıyla dimdik duran bir bina dikkat çekiyor. Yukarılara doğru çıktıkça gözlerimizin alabildiği her yerde tarih var. Kimi silik, kimi belirgin harfleri taşıyor üzerinde. 19.Yüzyıl’dan geriye kalan ne varsa sinmiş semtin ruhuna. Biz sadece bugüne gelebilenleri görüyoruz ama öncesini de hayal etmek mümkün. Ortak bir duygu var bu sokaklarda. Aynı sahneye gülüp, aynı sahneye hüzünlendiğimiz eski bir Türk filmi gibi. Herkesin bir parçası olduğu ortak bir geçmiş var Cibali ve Fener’de.

01-31
Fener İskelesi’ne Doğru | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Daracık taş sokaklarda ilerlediğimiz rotada bulmacalarla da karşılaşıyoruz. Artık okumakta zorlandığımız çeşme yazıları, tarihi sur kapılarının kalıntıları, üzerlerinde armalar, yosun tutmuş taşlar, Bizans pembesi, Osmanlı kabartmaları… Hepsi, yitip gitmiş bir anının ayakta kalan son izleri gibi. İstanbul’un bir zamanlarının tek tütün fabrikasından Fener Rum Lisesi’ne kadar uzandıkça okuyoruz, unutmaktan çok korktuğumuz o İstanbul masalını.

02-21
Fener Sokakları | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Gözüme Çarpanlar

  • Cibalikapı ve Cibali Karakolu: Eski bir Bizans kapısı, 1453’te fetihten sonra Cibalikapı ismini almış. Muammer Karaca sayesinde ise Fransız bir oyundan tiyatroya uyarlanarak Cibali Karakolu ismini  sıkça duymamızı sağlamış. O dönemlerde halkın tiyatro oyunundan ötürü gelip merakla seyrettiği bu karakol, diğer tarihi kapılarda olduğu gibi sur kapısının hemen yanında yer alıyor. Günümüzde işlek durumda değil. Karakolun içerisinde Cebeci Ali’nin türbesi bulunuyor. (Cebeci Ali’ye dair bilgiler aşağıdaki satırlarda)
  • Orhan Kemal’in Evi: Bulunduğu sokağa da ismini veren Orhan Kemal’in 1954-1966 yılları arasında yaşadığı evi. Üzerindeki tabela olmasa buna inanmak zor. Yazarın Cihangir’deki müzesine tezat bir şekilde oldukça bakımsız. Yine de yazarı sevenler için önem taşıyabilir. Yazar, bu evde yaşadığı yıllarda 72.Koğuş’un bir kısmını yazmış.
03-22
Rezan Has Müzesi – Cibali Eski Tütün Fabrikası | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman
  • Rezan Has Tütün Müzesi: 1884’te Fransız bir firma tarafından şehre kurulmuş Cibali Tütün Fabrikası’nın belgeleri, fotoğraf ve eşyaları bu müzede sergileniyor. İstanbul’un geçmişine dair çok güzel bir özet sunan, Cumhuriyet’in ilanından sonra yerli bir firmaya geçen fabrika, o dönem binlerce insana iş imkanı sağlamış. İstanbul’da ilk puro bu fabrikada üretilmiş. 1997’de ise Kadir Has Üniversitesi’nin düzenlemesiyle müze olarak ziyarete açılmış.

Bir Not: Müzenin altındaki Bizans döneminden kalma sarnıçın ve 17.Yüzyıl’dan kalma hamamın kalıntıları görülmeye değer!

  • Gül Camii: 15.Yüzyıl’da cami olarak kullanılmaya başlayan Ayakapı yakınlarındaki yapı, eskiden bir Bizans Kilisesi’ymiş. Zaten taşlarından ve renginden, ilk bakışta bir Bizans yapısı olduğunu anlıyorsunuz. Caminin sağında kalan apsis içerisine yerleştirilmiş Kûfî hat (Arap hat sanatında kullanılan sert köşeli bir yazı türü) görülmeye değer.
  • Küçük Mustafa Paşa Hamamı: Gül Cami’nin karşısındaki bu tarihi hamam, geçtiğimiz aylarda bienal sayesinde içine girip görebildiğimiz bir yer oldu. 15. yüzyıla tarihlenen hamam yakın zamanda restore edilerek, kültür sanat etkinlikleri için dönemsel olarak ziyarete açılmaya başlandı.
  • Yavuz Sultan Selim Camii: İstanbul’un yedi tepesinden biri olan Yavuz Selim Tepesi üzerine, babası Yavuz Sultan Selim için Kanuni Süleyman tarafından yaptırılmış. 16.Yüzyıl’da inşa edilmiş camide Bizans döneminden kalma açık havuzlarından biri halen mevcut. Avlusunun en ucuna kadar gittiğinizde, önünüzde uzanan kent manzarasında Balat mahallesinin bugünü sanki resmediliyor.
  • Aya Nicola Rum Ortodoks Kilisesi: Sahilden geçerken, geniş yapısı ve küçük kapısıyla dikkat çeken kilise, Bizans döneminden kalma bir kilise üzerine 19.Yüzyıl’da inşa edilmiş. Kilise girişinde yer alan gemi şeklindeki avizeden de anlaşılacağı üzere bu kilise denizciler için kutsalmış. Gemiden inen denizcilerin buraya uğrayıp dua ettiği söyleniyor. Biz daha çok Noel Baba ismiyle ansak da, Aya Nicola denizcilerin ve çocukların koruyucusu olarak geçiyor.
05-14
Özel Maraşlı Rum Okulu | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman
  • Özel Maraşlı Rum Okulu: Yakın zamanda restorasyon geçirmiş birbirinden güzel binaların süslediği Dr. Sadık Rahmet Caddesi’nin en dikkat çekici yapılarından biri de 1901 tarihli bu okul. Sütunlu girişinin ihtişamı okul binasının geri kalanında yok. Bunun sebebi, okulun yapımına bağış yapan Rum tüccar Grigorios Maraşlı’nın (Grigoris Maraslis) parası yetmediğine bağlanıyor. Okulun karşısındaki 4 ev de tüccarın kızları için yaptırılmış.
06-18
Fener Rum Patrikhanesi | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman
  • Fener Rum Patrikhanesi ve Aya Yorgi Kilisesi: Rumlar için yalnızca Fener’in değil, İstanbul’un da göz bebeği sayılan yapı, ilk olarak 17.Yüzyıl başlarında Aya Yorgi isminde küçük bir kilise olarak inşa edilmiş. 18.Yüzyıl’da çıkan büyük bir yangında zarar görünce yeniden yapılarak bugünkü halini halmış. Bugün, Rum Ortodokslarının İstanbul’daki merkezi burası. Bizans döneminden kalma patriklik tahtı, mozaikler, ikonalar ve lahitler kilisedeki değerli miraslardan bazıları. Osmanlı döneminde Patrikhane lideri II. Gennadios ile Fatih Sultan Mehmet’i resmeden mozaik ise oldukça etkileyici.

Bir Not: On yılda bir yapılan kutsal yağ Miron bu patrikhanede üretiliyor. Paskalya döneminde Fener Rum Patriği Bartholomeos’un düzenlediği bir ayinle, Patrikhane bahçesinde üretilen bu kutsal yağ için tören yapılıyor.

Bir Not Daha: Her sene düzenlenen denizden Haç çıkarma töreni ise 6 Ocak sabahı bu kilisedeki ayinle başlıyor. Başka semtlerde de düzenlenen bu ritüelin en kalabalık olduğu yer ise şüphesiz Haliç sahilleri.

07-15
Fener Rum Lisesi | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman
  • Fener Rum Lisesi: Kırmızı tuğlalarıyla sahil yönünden Fener’e yaklaşırken hemen dikkatleri üzerine çeken yapının mimarı Dimadis de bu okuldan mezun. 1881’de padişahın fermanıyla İstanbul’da yaşayan Rum öğrencilerin okuması için yaptırılmış. Günümüzde ise öğrenci sayısı ne yazık ki çok az.

Bir Not: Okul normalde öğrenciler dışında ziyaretçilere açık değil. Fakat görmeniz mümkün. Her yıl, yılbaşından önce burada düzenlenen yılbaşı kermesinde okulu gezebilirsiniz. Ayrıca, iki senedir gerçekleşen Sapor İstanbul etkinliğine de bilet alıp gidebilirsiniz. Bu etkinlikteki sempozyumları izledikten sonra okulu gezerken sanki eski İstanbul’un içinde yeniden bir zaman yolculuğuna çıkıyorsunuz.

  • Kanlı Kilise: Moğol Kilisesi olarak da anılan yapı, 13.Yüzyıl’da inşa edilmiş. En büyük özelliği halen Rum Ortodoks ibadethanesi olarak kullanılan tek Bizans yapısı olması. Fatih Sultan Mehmet’in verdiği bir ferman ile bu kilise, camiye çevrilmemiş. Meryem Ana ikonalarının göz alıcı olduğu kilisenin ismi, İstanbul’un fethi sırasında Balat kapısında yaşanan Osmanlı askerleri ile Bizanslılar arasındaki kanlı mücadeleden geliyor.
08-13
Tepelerden Haliç ve Fener Manzaraları | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Cibali’nin ve Sur Kapılarının Kısacık Hikâyesi

Cibali semti ismi tarihi belgelerde meşhur yangınlarıyla bir arada anılıyor. Eski bir Bizans mahallesi üzerine kurulan semtte 18.Yüzyıl’a kadar Rum ve Yahudi topluluklar yaşamış. 18.Yüzyıl’dan sonra ise Müslümanlar bu bölgeye gelmeye başlamış. Çıkan yangınlar ise Osmanlı’nın önem verdiği tekne yapımlarında kullanılan birtakım malzemelerin kolay alev almasından kaynaklanıyor. Semtin ismi olan Cibali, bir evliya olduğuna inanılan Cebeci Ali Bey’den geliyor. Rivayetler arasında Haliç’i yürüyerek geçmesi, İstanbul’un fethi sırasında burada bulunan kapıyı yıkarak, şehre giriş yapması var. Hatta bundandır ki buradaki kapıya Osmanlı’nın şehri ele geçirmesinden sonra “Cibalikapı” deniyor.

Tarihi kapılar arasında yer alan Cibalikapı’nın, aynı diğer kapılarda olduğu gibi karakolu, çeşmesi, türbesi ve mescidi bulunuyor. Günümüze gelebilmiş kalıntıları ve karakolu çok iyi durumda değil.  Bizans döneminden Osmanlı dönemine kadar İstanbul’un 60’a yakın kapısı bulunduğu söyleniyor. Bu kapılardan şehre giriş sağlanıyor, belli saatlerde ise kapanıyor. Osmanlı döneminde sabah namazı ile birlikte açılan sur kapıları, akşam belli bir saatte kapanıyor. Günümüze kadar gelebilmiş onlarca sur kapısı var fakat Haliç civarındakiler arasında en iyi durumda olanı üzerinde Yeniçeri armalarının da bulunduğu Ayakapı.

12-48
Yıldırım Caddesi | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Aklımın Bir Köşesinde

  • Geleneksel meyhaneciliği yaşatan, ortamı ve mezeleriyle göz doyuran Cibalikapı Balıkçısı,
  • Haliç manzarası eşliğinde, canımız taverna havası çekince Barba Vasilis,
  • Yıldırım Caddesi’nin başından gelen kokuları takip edip, fırından yeni çıkmış çıtır simitlerden almak,
  • Yıldırım Caddesi’nin renkli kalabalığı ve sonbaharda asma yapraklarının üzerimizi sepya tonlarıyla sardığı o görünümü,
  • Antika arayışlarına en güzel mezatlar tabii ki Fener, Balat’ta. Bu yüzden Yıldırım Caddesi’nin ve diğer sokakların mezat günlerini takip etmek,
10-57
Özel Yuvakimyon Kız Lisesi | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman
  • Özel Yuvakimyon Kız Lisesi’nde gerçekleşecek etkinliklerin yolunu gözlemek,
  • Fener İskelesi’nden binilen vapurlarla gezinmek,
  • Fener’in en tatlı İtalyan’ı Primi Balat’ta lezzetli bir öğlen yemeği yemek,
  • Kahve ve kek, bir de kedi sevgisi için yolumu Cafe Naftalin’e düşürmek.
11-52
Fener Sokaklarında Simitçi İsmail Amca | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Ayaküstü Sohbetler

Fener’de size eskileri anlatacak esnafları veya burada yıllardır yaşayan semtlileri bulmanız biraz zor. Çünkü bu semtin yerlilerinin çoğu başka bölgelere taşınmış veya şehri çoktan terk etmiş. Ama siz olur da Fener sokaklarında 30 yıldır simit satan İsmail Amca’ya denk gelirseniz, simidinden alın ve kendisiyle sohbet etmeyi unutmayın. Kendisi şakacı, hayata umutla bakan bir insan.

Kapak Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

İlginizi çekebilir: Deniz Yılmaz Akman’dan Yeniköy Rehberi