Her fırsatta bir yerlere kaçmak, hiking yapmak, bisiklete binmek benim için hayatın olmazsa olmazları. Uzun zamandır aklımda olan rotayı yapma zamanı bulduğumda yine yollara düştüm. Seyahat programım; İstanbul’dan Diyarbakır’a uçakla gidip bir buçuk iki güne yakın Diyarbakır’ı dolaşmak ve oradan Siirt’in Kurtalan ilçesine giderek Güney Ekspresi’ne binip dönmekten oluşuyor.

1672180917562
Güney Ekspresi | Fotoğraf: Gürkan Sonat

Trenleri o kadar severdim ki çocukken dedemle Haydarpaşa Garı’na gidip orada duran şehirler arası trenlerin içine binmek, istasyonlardan geçerken dizel lokomotifli trenleri seyretmek (seslerinden korkmama rağmen) en büyük zevklerimdendi. Doğu Ekspresi ve Van Gölü Ekspresi deneyimlerimden sonra; şimdi sıra Güney Ekspresi’nde.

Diyarbakır: Aklınızda Bulunsun

Yolculuğa başlamak için Sabiha Gökçen Havaalanı’na yeni açılan metroyu kullanarak gittim. Ayrılık Çeşmesi’nden tam 48 dakika sürüyor. Diyarbakır’a vardığınızda havalimanından merkeze araç kiralamazsanız Z2 otobüsü ile gidebiliyorsunuz -ama para geçmiyor- kartı olan birine para verip bastırabilirsiniz fakat almak istemeyebilirler. Van’da başıma gelmişti parayı verene kadar canım çıkmıştı. Genelde çok cömert insanlar oluyor. Diyarbakır’da havaalanından merkeze giderken geniş caddeler ve yüksek binalar dikkatimi çekti. Ama asıl trenle dönüşte tekrar Diyarbakır’dan geçerken bir an kendimi Ataşehir ya da Beylikdüzü’nde gibi hissettim. Maalesef inşaatlar, yapılaşma sadece İstanbul’da değil; her yerde karşımıza çıkıyor. İlk durağım, hazırladığım rotaya göre en uzak nokta olan Malabadi Köprüsü idi. Normalde sadece Diyarbakır’ın içini gezecekseniz araba kiralamaya gerek yok ama Mardin, Şanlıurfa gibi yerlere de gidecekseniz araç kiralamak en iyi çözüm. Daha önceki gezilerimde o taraflara gittiğim için araç kiralamakla kiralamamak arasında kaldım. Baktığım kaynaklara göre Malabadi Köprüsü’ne de giden herhangi bir araç yoktu. Ben de tam sadece oraya gitmek için araç kiralayacaktım ama otelde bir daha sorduğumda Silvan’a giden minibüslerle ulaşabileceğim söylendi. Tecrübe ettikten sonra diyebilirim ki bir değil iki vasıta gerekiyor ve hem yorucu hem de zahmetli bir yolculuk. Araba kiralamak en iyi seçenek. Bana fark etmez yorucu olsun diyenler için önce Silvan’a, oradan da Batman tarafına giden başka bir araca binip köprünün orada inebilirsiniz. Malabadi Köprüsü, Artukoğulları zamanında yapılan ve Batman Çayı üzerinde bulunan tek kemerli bir köprü. Mostar Köprüsü ile olan benzerliği dikkat çekiyor. Sonradan yanına yapılan başka bir köprü görüntüsünü biraz bozmasına rağmen görülmeye değer bir yapı. Yıllarca trafiği ile bizleri canından bezdiren İstanbul’un köprülerinden intikam alırcasına, Malabadi Köprüsü üzerinden bir o tarafa bir diğer tarafa defalarca geçip köprüyü fotoğrafladım. 

1672180228600
Malabadi Köprüsü | Fotoğraf: Gürkan Sonat

Diyarbakır: Şehir Rotası

Akşam Diyarbakır’a döndüğümde hava çoktan kararmıştı. Plan, önce yemek yiyip sonra Diyarbakır’ın akşamını yaşamaktı. Nasır Usta’da Adana kebap denedim. Diyarbakır’ın en iyi Adana kebap yapan yerlerinden biri olarak geçiyor. Yediğim en iyi kebap olmasa da gayet başarılı olduğunu söyleyebilirim. Yemekten sonra şehri yürüyerek dolaşmaya başladım. İlk olarak Gazi Caddesi üzerindeki Hasan Paşa Hanı’na girdim. Akşam saatleri olduğu için hareketlilik yoktu. Bu tarihî han asıl bir kahvaltı mekânı. İçinde pek çok kahvaltıcı var. Gündüzleri baya canlı bir yer. Hanın girişinde de hediyelik eşya satan yerler var. Hemen karşısında Diyarbakır’ın bir başka simgesi Ulu Cami’nin girişi var. Orayı gündüz gözüyle görürüm diye içine girmeden devam ettim. Yürüyüşün sonunda bir başka tarihi mekan olan Sülüklü Han’a girdim. 1683 yılında inşa edilen han, ismini içindeki kuyudan bir zamanlar tedavi amaçlı çıkarılan sülüklerinden almış. Akşam gittiğimde harika bir ortam vardı. Ortada yanan ateş içinizi ısıtıp hanı aydınlatırken lezzetli bir Süryani şarabı yudumluyorsunuz. Şarabın yanında bir de beyaz peynir ikram ediyorlar. Aynı zamanda Menengiç kahvesi de meşhur. Şarap ve kahve dışında çay, şerbet gibi pek çok seçenek var. Ertesi gün gündüz gözüyle tekrar Diyarbakır sokaklarını dolaşıyorum. Kalenin oraya gidip aşağıya doğru uzanan UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunan Hevsel Bahçeleri’ne yukarıdan bakıyorum. Havanın puslu olması görüşümü baya engellese de aşağıda bazı yerlerde yakılan ateşlerden çıkan dumanlar puslu havada mistik bir ortam oluşturuyor. Hevsel Bahçeleri, Diyarbakır Kalesi ile Dicle Nehri arasında kalan 800 hektarlık verimli arazilerden meydana gelen bir bölge. Kalenin diğer tarafında ise bir çoban hayvanlarını otlatıyor. Çok kısa bir yürüme mesafesinde şehrin en önemli caddelerinden biri, diğer tarafta ise hayvanlarını otlatan bir çoban: Diyarbakır’ın enteresan bir şehir olduğunun kanıtı. 

1672180372828
Hasan Paşa Hanı | Fotoğraf: Gürkan Sonat

Sonraki durağım ise Dicle Nehri üzerindeki On Gözlü Köprü. 172 Metre uzunluğunda olan köprünün her iki yakasında da nehir kenarına uzanmış kafeler var. Çay içmek isterseniz sadece demlikle veriyorlar. Nehir kıyısında tarihî köprüye karşı oturup bir şeyler içmek yorgunluğumu alıp bana huzur veriyor. Daha sonra Suriçi’nin daha da içlerine dalıyorum. Diyarbakır’ı yaşamak isimli bir oyun olsa bu hareketle bir seviye daha atlamış olurum -maalesef 2015 olaylarında pek çok mahalle ve tarihi yapı yok oldu-. İskenderpaşa Konağı’nı, Ziya Gökalp Müzesi’ni geziyorum. Daracık sokakta dolaşırken kimi zaman top oynayan bir çocuk, kimi zaman el arabasıyla meyve satan bir adam ve sık sık da eski semt bakkalları karşıma çıkıyor. Bunlara soyu tükenen şehir oluşumları ismini veriyorum. Arada insanları rahatsız etmemeye dikkat ederek fotoğraflar çekiyorum. Sonuçta hassas bir bölge. Yürürken bir an kulaklığımdaki müziği tam kapatmadığımı fark ediyorum. Dire Straits “Where Do You Think You’re Going” çalıyor. Suriçi’nden bir yerlinin, şarkının sözlerinde olduğu gibi “Nereye gittiğini sanıyorsun hemşehrim” dediğini hayal edip gülümsüyorum. Ulu Cami, Cemil Paşa Konağı, Cahit Sıtkı Tarancı Müzesi (tadilatta olduğu için içine giremedim), Surp Giragos Kilisesi’ni de gezip arkadaşımın tavsiye ettiği tarihi Vahap Ağa Hamamı’nın binasını kullanan Fırın-ci restoranda Adana dürüm yiyorum. Nasır Usta gibi o da gayet başarılı. Mekân, bir hamamın içinde olduğu için çok otantik. En son gündüz ortamına bakmak ve tekrar şarap içmek için Sülüklü Han’a uğrayıp trene binmeye gideceğim. Barış Manço’nun grubuna ismini veren Siirt’in Kurtalan ilçesine doğru yola çıkıyorum.

1672180567049
On Gözlü Köprü| Fotoğraf: Gürkan Sonat

Güney Ekspresi: Aklınızda Bulunsun

Ertesi gün sabah 9.30 hareketle Güney Ekspresi yolculuğum başlıyor. Trene binmek için Kurtalan’a gitmenize gerek yok. Diyarbakır’dan zaten geçiyor ama ben ilk duraktan (ya da Ankara’dan binerseniz son duraktan) binip tam rotayı yapmak istedim. Bu uzun tren yolculuklarını tersten yapmamın sebebi, asıl görülecek manzaraya sahip yerleri gündüze denk getirmek. Güney Ekspresi için konuşursak, tren Kurtalan’dan sabah 9.30, Ankara’dan ise 11.20 de kalkıyor. Eğer Ankara’dan binersem asıl görmek istediğim yerler geceye denk geliyor. 

1672180618473
Suriçi | Fotoğraf: Gürkan Sonat

Yolun en güzel kısmı Hazar Gölü’nün kenarından geçerkenki bölüm. Aralık ayında tam gün batımına denk geldiği için harika manzaralarla karşılaştım. Bir de Karakaya Barajı üzerinde bulunan ve Türkiye’nin en uzun demir yolu köprüsü olan Fırat Demiryolu Köprüsü üzerinden geçiş kısmı var. Fakat bu bölüm hava karardıktan sonra geçiliyor. Yazın uzun günlerde giderseniz burayı da aydınlıkta geçebilirsiniz. Beni tek hayal kırıklığına uğratan şey, yollarda hiç kar olmamasıydı. Sadece Sivas civarında gece gözüyle biraz kar görebildim. Yolculuğu yaptığım tarihlerde Doğu Anadolu dahi pek kar yoktu ama kar görmek için Van Gölü veya Doğu Ekspresi daha iyi bir seçenek olur. 

1672180800147
 Trenden Hazar Gölü | Fotoğraf: Gürkan Sonat

Tren yolculukları benim için bir tür meditasyon oluyor. Olmazsa olmazım müzik için yanımda mutlaka Bluetooth hoparlörümü getiriyorum. Kompartımanımda yolculuk boyunca insanları rahatsız etmeden dinlediğim müziğin eşliğinde kendimi manzaraya bırakıyorum. Beynim sanki işletim sistemini yavaşlatarak ekran koruyucuyu önüme getiriyor. Zaten gördüğünüz manzara ekran koruyucularda olanın gerçek hâli. Bazen anılara dalıyorsunuz, bazen de yolda geçerken gördüğünüz insanların hayatlarını, yaşayışlarını kafanızda canlandırmaya çalışıyorsunuz. Issızlığın ortasında küçük evler, barakalar gördüğünüzde içinizi değişik duygular kaplıyor. 

1672180475213
Diyarbakır Kalesi | Fotoğraf: Gürkan Sonat

Son olarak trenle ilgili bilgiler verelim. Tren haftanın beş günü var. Normalde yirmi altı saat civarı sürüyor ama mutlak az ya da çok rötar oluyor -bütün uzun tren hatlarında oluyor-. Bu yolculuğum yirmi sekiz buçuk saat sürdü. Ankara’dan başka bir yere gidecekseniz; gideceğiniz taşıtın biletini ona göre alın. Hatta bana sorarsanız; trenin normal varış saatinden en az dört saat sonra olsun. Yataklı vagon aldığınız taktirde kompartımanınız gayet rahat. İçinde buzdolabı, çalışma masası, altlı üstlü açılır kapanır iki yatak, lavabo, priz gibi ihtiyacınız olan her şey var. Kondüktörler gayet yardımsever. Trenlerdeki yemekli vagonla ilgili yeni bir gelişme var. Eskiden TCDD işletirken, ihale sonucu son bir aydır özel bir şirket işletmeye başlamış. Artık seçenek daha fazla, kredi kartı da geçiyor. Kurtalan – Ankara yönü yaptığınız taktirde dışarıdan yemek söylemek isterseniz, vardığı saat ve istasyonda durma süresini de hesaba katarak en uygun yer Malatya.

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere. Hoşça kalın.