“Madeleine de Proust” diye bir kalıp var Fransızca’da. İnsanı geçmişteki bir anıya götüren bir koku veya tadı anlatmak için kullanılıyor. Her birimizin farklı Madeleine de Proust’ları var şu hayatta. Bazı anların anahtarı gibi bu çağrışımlar. Ünlü Fransız yazar Marcel Proust’un en bilindik eserlerinden biri olan Kayıp Zamanın İzinde, ıhlamura batırılan bir madlen keki ve kaybolan zamanın yakalanması sürecini anlatıyor.

Madlen Keki
Madlen Keki | Fotoğraf: joyofbaking.com

Aslında Madeleine yani Madlen kurabiyesinin hikayesi oldukça eskiye dayanıyor. Madlen keki olarak da bilinen bu tatlı 1700’lü yıllarda üretilmeye başlanmış. Adı da tadı da şahane olan bu kek un, yumurta, vanilya, tereyağı gibi çok sade malzemelerle yapılıyor.

Kayıp Zamanın İzinde zamana yapılan göndermeler içeriyor oldukça. Roman hep zamanın akışıyla ilgileniyor, geçmişte bir zaman dilimiyle, daha doğrusu madlen kekinin geri çağırdığı kayıp bir zamanla. Kitaptan bir alıntıyı paylaşmak istiyorum:

“Uzun yıllardır, akşamları yatışımın tiyatrosu, dramı dışında Combray’ye ait her şey benim için yok olmuşken, bir kış günü eve döndüğümde, üşümüş olduğumu gören annem, alışık olmadığım halde, biraz çay içmemi önerdi. Önce istemedim, sonra, bilmem neden fikir değiştirdim. Annem, birini gönderip, küçük madlen denilen, bir tarak midyesinin oluklu çenetleri arasında biçimlendirilmiş gibi görünen o kısa, tombul keklerden aldırdı. Az sonra, o kasvetli günün ve iç karartıcı yarının beklentisiyle bunalmış bir halde, yaptığım şeye dikkat etmeden, yumuşasın diye içine bir parça madlen attığım çaydan bir kaşık alıp ağzıma götürdüm. Ama içinde kek kırıntıları bulunan çay damağıma değdiği anda irkilerek, içimde olup biten olağanüstü şeye dikkat kesildim. Sebebi hakkında en ufak bir fikre sahip olmadığım, soyutlanmış, harikulade bir haz, benliğimi sarmıştı. Bir anda, hayatın dertlerini önemsiz, felaketleri zararsız, kısalığını boş kılmış, aşkla aynı yöntemi izleyerek, benliğimi değerli bir özle doldurmuştu; daha doğrusu, bu öz, benliğimde değildi, benliğimin ta kendisiydi. Kendimi vasat, sıradan ve ölümlü hissetmiyordum artık. Bu yoğun mutluluk nereden gelmiş olabilirdi bana?… Sonra ansızın o hatıra karşımda beliriverdi. Bu tat, Combray’de pazar sabahları (pazarları Missa saatinden önce evden çıkılmadığından), Léonie Halamın, ‘günaydın’ demeye odasına gittiğimde, çayına ya da ıhlamuruna batırıp bana verdiği bir parça madlenin tadıydı…

Halamın ıhlamura batırıp bana verdiği bir parça madlenin tadını tanır tanımaz (bu hatıranın beni niçin bu kadar mutlu ettiğini henüz bilmediğim ve bunu keşfetmeyi çok sonraya erteleyeceğim halde), Léonie Halamın odasının bulunduğu, sokağa bakan eski gri ev, bir tiyatro dekoru gibi gelip annemler için yapılmış olan, arkadaki bahçeye bakan küçük eve (o âna kadar gördüğüm tek kesite) eklendi; evle birlikte, sabahtan akşama, her mevsimde kent, öğle yemeğinde beni gönderdikleri Meydan, alışveriş yaptığım sokaklar ve hava güzel olduğunda yürüdüğümüz yollar da görüntüde yerlerini aldılar. Ve tıpkı Japonların, suyla dolu bir porselen kâseye attıkları silik kâğıt parçalarının, suya girer girmez çözülüp şekillenerek, renklenerek belirginlik kazandığı, somut şüpheye yer bırakmayan birer çiçek, ev, insan olduğu oyunlarındaki gibi, hem bizim bahçedeki, hem M. Swann’ın bahçesindeki bütün çiçekler, Vivonne Nehri’nin nilüferleri, köyün iyi yürekli sakinleri, onların küçük evleri, kilise, bütün Combray ve civarı şekillenip hacim kazandı, bahçeleriyle bütün kent çay fincanımdan dışarı fırladı.”

Proust romanlarında çiçek çiçek konuları açıyor, gelişerek anlatılan konu bir sonuca ulaşıyor ve zirveye çıkıyor. Ancak zirveye varıldığını anlamak da okuyucu dikkati gerektiriyor. Proust bu dikkatle okuyan okuyucu için dünyayı yakına getirir.

Tekrar zaman kavramına dönmek gerekirse, Kayıp Zamanın İzinde romanında Proust zamanı romanın ortasına koyar. Romanın kendisi çok uzun sebebi ise hikayelerin göz alabildiğine uzanmasıdır, her şey gözler önüne serilir geniş alanlarda. Proust okumaya zaman ayırdığınızda bu zaman okuma anlarına tanık olursunuz. Proust’un zaman konusundaki üslubu, zaman gerektirir aslında. Bu nedenle onun cümlelerini de dikkatinizi vererek okumanız gerekir. Baştan savma yapılacak bir okuma pratiği, önemli şeyleri kaybetmek için kesin bir yoldur. Ya da kaybeden olmak için. Proust’u anlamanın hangi zamana ve mekana ait olduğu ise bir muammadır. Sadece zaman bilir.

Proust’un kurabiyesini hatırlarsak yeniden, bu bir hafıza meselesidir. Belleğimiz geçmişi kurgular mı gerçekten? Bellek zamanın mekanı mıdır? Proust’un madlen keki bir tadın çok eski bir anıyı çağrıştırmasını ifade etmek için kullanılıyor. Peki sizin madlen kekiniz nedir? Yorumlara yazın lütfen…

Kapak Fotoğraf: alimentarium.org

İlginizi çekebilir: Umut Hanioğlu’ndan Marcel Proust’un İzinde