Efsaneler bazen denizden, bazen aşktan ve ateşten gelirler. Aşktan, ateşten ve denizden gelenler, bazen ışık olurlar ve bütün zamanı aydınlatırlar. Efsane kurmak kadar, efsaneyi yazmak da efsaneye dâhildir. Bir çağı haritalarda bulamazsınız. Derine, insana ve tarihin denizlerine açılmak gerekir. Çünkü girdaplarda yüksek idealler saklanabilir. İstanbul, Gırnata, Madrid, Roma ve Akdeniz; aşk diliyle kuşatıldı. Akdeniz, aşk kaleminin haritası ile yeniden çizildi. Kılıç kılıca, cevher çeliğe çarptı, varlık da yokluğa. Ve hep bir yol vardı kalplerden denizlere. Derin denizler, büyük aşklar için atlas olup dokundu. Efsane ile bir çağı ve o çağın efsanelerini okuyacaksınız. Barbaros Hayreddin Paşa’yı… Sonra, bir gül sepeti getirdi. Isırılmış üç elmayı ve altın heykeli anlatı. Varın sırlarını siz çözün dalgalı denizlerde.Sabah efendi uyananlar yine akşam köle oluyor, sabah köle uyananlar da yine efendiliğe yükseliyorlardı. Anladım ki bu sularda her şey umut ile korku, gam ile sevinç arasında birden değişiveriyordu. Kaderler ise en çabuk değişen şeydi

iskender pala
İskender Pala

Türkiye’de özellikle “Divan Edebiyatı’nı sevdiren adam” olarak bilinen Prof. İskender Pala’dan bir denizcinin, Barbaros Hayreddin Paşa’nın romanı: “Efsane l Bir ‘Barbaros’ Romanı“. Kendisini daha önce divan şiirleri ve aşkı, Leyla ile Mecnun’u anlatan bir yazar olarak tanırken” Babil’de Ölüm”, “İstanbul’da Aşk”, “Katre-i Matem” romanları ve “Şah&Sultan” ve en son “Od l Bir ‘Yunus’ Romanı” eserleri ile roman dünyasında da adını duyurmayı başardı.

Ocak 2013’te yayınlanan ve çok satanlar listesinde ilk sıralara tırmanan Pala’nın son romanı “Efsane”, Preveze Deniz Savaşı’nın başkahramanı, Osmanlı’nın Kanuni döneminin Kaptan-ı Deryası Barbaros Hayreddin Paşa’yı anlatıyor. Geçen sene Yunus Emre ile ilgili romanı Od’u kaleme alan yazar bu sene de Efsane ile bir denizcinin hayatını konu ediniyor kendisine.

Doğrusu İskender Pala’nın bir denizci romanı yazmasına şaşırmadım. Orduda deniz kuvvetlerinde görev aldığı için deniz ve Barbaros Hayreddin Paşa’ya dair bir hayli bilgiye sahip. Hatta bir ara Beşiktaş’ta bulunan Barbaros Hayreddin Paşa türbesine de göz kulak oluyor. Paşa’nın vasiyetinde bildirdiği gibi türbesinin ışıklandırılmasını ve türbesinde ağzı dualı bir türbedarın olmasını sağlıyor.

Aşk dili ile kalemini oynatan ve kahramanlarını aşk ile konuşturan, aşkı anlatan Pala, bu romanında Saint Alcala ile Beatrix’in uzun yıllar süren aşkını, kavuşmalarını, birbirlerine olan sırlarını, yeminlerini anlatıyor. Hızır Reis’in denizci kardeşlerini, denizciliğe dair terimleri ve Kanuni dönemini konu ediniyor.

Andrea Doria ve Hızır Reis’in denizlerdeki çekişmelerine, Endülüs’ün yıkılışına ve Gırnata Müslümanlarının çektikleri eziyetlere şahit oluyorsunuz. Engizisyon mahkemelerine, kırmızı ceketlilere ve seri katilin 20 kişiyi katletmesini dehşetle satır aralarında görüyorsunuz.

Cezayir’de ünlenen denizci kardeşler her ne kadar babaları onları gemiden ve limandan men etse de onların birer ünlü denizci olmasına mani olamaz. Oruç Reis, Avrupa’da kesik koluna takılan kanca ile Kanca Reis lakabıyla efsaneleşir. Kardeşi Hızır Reis ise kızıl sakalı nedeniyle ve Akdeniz’deki başarıları ile Barba Rossa, kızıl sakal namıyla ün salar.

Cezayir’de hayli nam salan Hızır Reis, Kanuni zamanında payitahta davet edilir ve kaptan-ı derya (denizlerden sorumlu bakan) olur. 300 köle ile zamanın hükümdarına çeşitli hediyeler Hızır Reis tarafından peşkeş edilir. Ve ezeli rakibi, Kaptan Doria’nın haçlı donanmasına karşı Preveze’de bir zafer kazanır. Kanuni Sultan Süleyman tarafından Hayreddin (dinin hayırlı evladı) olarak lakap verilir.

Saint Alcala, Beatrix’e olan aşkıyla diyar diyar gezerek sevgilisini ararken her kadın ve erkeğin kendi halince bir sınavı var der. Kimisi onu saçlarıyla yüreklere bağlayarak kimisi de ayaklarından küreklere bağlanarak bu sınavı kazanır. Keşke Saint Alcala’nın sevgilisinin kaderi de bahtiyar olsaydı.

efsane
Efsane, İskender Pala

Kitapta eski zamanın birbirlerine kavuşamayan amansız aşkların hikâyesini, ısırık alınmış üç elmayı ve gül dolu sepetin sırlarını bir bir çözeceksiniz. Sevgiliye gülümsemek kolaydı da onun kaş çatmasına dayanılabilir miydi? O kaş çatışı bir kere gördükten sonra gülümsemelerin değeri kalır mıydı? Çünkü sevgilinin gelişini beklemenin lezzeti bütün ömrünü doldurmuştu Saint Alcala’nın. Beatrix’in gelişini beklemek güzeldi de ya giderse korkusu içini kemirip duruyordu.

Ayrıca romanda forsa, esir, denizcilik, haritacılık, hayalet gemiler, denizlerde savaş sanatı ve zamanın denizcilik imkânlarına ilişkin birçok hikâye, terim ve açıklama var. Hatta kitabın sonuna bir denizcilik sözlüğü bile ekleniş, bir de harita tabii.

Pala, romanda Divan Edebiyatı’nda olduğu gibi sevgilinin kaşları, nazar edişi ve gözyaşlarına ilişkin uzun betimlemelerde bulunur. İşte kitabın can alıcı noktalarından birisi de budur. Alcala’nın yeminine ve sırrına, Beatrix’in neden Alcala’yı sevmesine rağmen ısrarla reddetmesine siz de kitabın sonuna doğru vakıf olacaksınız.

Bülbül ile Hz. İbrahim’in hikâyesini, Hızır Reis’in deniz savaşında rüzgâra hitap etmesini ve Beşiktaş’ın adının nereden geldiğini öğrenince çok şaşıracaksınız. Barbaros ile başlayan roman yine Barbaros Hayreddin Paşa’nın vefatı ve cenazesindeki fevkalade olaylarla bitiyor. Gül sepeti, ısırık alınan elmalar ve altın heykellerin sırlarını öğreniyorsunuz.

Denizi, deniz dilini ve Divan Edebiyatı’nın serpiştirmeleri ile İskender Pala’nın kaleminden aşkı okumayı sevenlere tavsiye ederim. Dolu dolu bir Barbaros romanı olmuş. Kitabı okuyunca Akdeniz’i ve orada yaşayanları sevecek, çok kültürlülüğü anlayacak ve köle iken bir gecede efendi olanların hikâyesini okuyacaksınız. Alcala ve Beatrix ile aşka bir daha âşık olacak ve siz de kendinizi sevgilinize dile emirin olayım, dile emrinde olayım; izin ver aşığın olayım, izin ver aşkınla öleyim derken bulabilirsiniz!

Efsane: Bir “Barbaros” Romanı

İskender Pala

Kapı Yayınları, 2013, 392 sf.