Bir şehri, bir film ve bir şarkı eşliğinde gezmek, mekanları ruhunda hissetmek, bir gözlemci gibi dışarıdan incelemek bir seyyah için bulunmaz bir fırsattır. Bir turist ve bir gezgin arasındaki anlamlı fark da budur. Yeni çağın turizm hareketi bireysel ve bir seyyah özelliğini taşımadığı sürece insanoğlunun bu dünya üzerindeki olumsuz etkilerine yenileri de eklenmeye devam edecektir.

only-lovers-left-alive
Only Lovers Left Alive

Tanca… Kuzeybatı Afrika’da, Cebelitarık Boğazı’nın güney ucunda yer alan Fas’ın egzotik bir limanı… Afrika’nın Avrupa’ya en yakın yeri. Hem Atlas okyanusu hem de Akdeniz’in sularının birbirine karıştığı Tanca’yı kendisinden ve ona iz bırakmış pek çok sanatçıdan dinlemek bize ne kadar sıradışı bir zenginliğe sahip olduğunu  anlatır. Gezgin, sanatçı  ya da ele avuca sığmaz bir ruhunuz varsa Tanca size herşeyi vaat edebilir. Gizem, doğa, kültür, el değmemişlik… Uluslararası bölge olduğu 1940-1956 yılları arası şehir gizli ajanların, egzotik milyonerlerin ve pek çok sanatçı ve yazarın ilgisini çekmiştir. Bunların arasında Beat kuşağın önde gelen temsilcilerinden William S. Burroughs, Allen Ginsberg, Jack Kerouac gibi isimleri de görebiliriz.

only lovers left alive
Only Lovers Left Alive

Benim Tanca ile  ilk karşılaşmam ise, henüz 5-6 yaşlarımdayken oynamayı çok sevdiğim ışıklı eğlenceli bir bulmaca oyunu ile olmuştu. Büyük, tek bir pille çalışan bu bilmece oyununda, cevabı bilirsen yeşil, bilemezsen kırmızı ışık yanan bir düzenek mevcuttu. Hayal meyal hatırladığım; Farklı yerler, maceralar, egzotik limanlar aynı zamanda genel kültür ve bilim alanlarında eğlenceli bir öğrenme aracıydı. Korsanlarla ilgili bir sorunun cevabı Tanca idi. Bu küçük oyun bilgisi dışında Tanca ismine uzunca bir zaman hiç rastlamadım. Ta ki Jim Jarmusch’un muhteşem güzellikteki “Sadece Aşıklar Hayatta Kalır” filmini seyredene kadar. Başrollerini Tilda Swinton, Tom Hiddleston ve John Hurt’un paylaştığı film, Jim Jarmusch tarafından yazılıp yönetilen 2013 yapımı, farklı bir vampir filmi.

unnamed
Only Lovers Left Alive

Filmin konusunu anlatmayacağım ama bu filme gerçekten damgasını vuran mekan Tanca olmuştur. Gerçekten filme bu kadar mistik, karanlık ve egzotik bir hava verebilecek başka bir yer daha olamazdı. Filmin kadın karakteri Tilda Swinton ile eşsiz bir uyum içindeki Tanca, sizi zamansız bir zamana götürüyor. Orada o havayı solumanızı, yaşamanızı sağlıyor adeta. Film, vampirlerin bile yaşamakta zorlandığı bir medeniyet yaratan insanoğluna haklı bir eleştiriyi barındırıyor. Klasik söylemin dışında, bizi daha dolambaçlı yollardan,  farklı güzellikleri hatırlatarak, unutulmuş değerleri ve tükettiğimiz gerçeği yüzümüze doğrudan değil ama acı acı, kanata kanata, sızlatarak ruhumuzun derinliklerine usulca söylüyor. “Ey İnsanoğlu, sen bu dünyanın bir tümörüsün ve senin gazabından bu dünyanın güzellikleri saklanmalı, korunmalı ki onlara zarar vermeyesin, yok etmeyesin!”

Medina (Souk Barra) denilen eski şehrin dar sokaklarında gezinmeye devam ederken bir de bakıyorsunuz ki Jasmine Hamdan, miskin havanın içinden sesi berrak bir su gibi yükseliveriyor. “Hal”, yani çözüm anlamına gelen bu şarkı sanki seyirciye bir cevap gibi. Medeniyeti  hüzünlü bir  selamlama gibi ama aynı zamanda umudun ruhu ile bu şarkı sizi sarıp sarmalıyor.

Tanca, Interzone olduğu ve 8 ülke tarafından yönetildiği 2. Dünya savaşı sonrası dönemde uyuşturucunun, homoseksüelliğin, aşk ilişkilerinin özgürce yaşandığı adeta bir hazlar bahçesi idi. Hatta bunu William S. Burroughs’un “Naked Lunch” (Çıplak Şölen) isimli kitabında da görüyoruz. Yazar kitabı bu ortamdan ilham alarak otobiyografik olarak Tanca’da yazar. Daha sonra, David Crononberg’in bu kitaptan uyarladığı ve yönettiği 1991 yapımı Naked Lunch-Çıplak Şölen  filmi yine çoğunlukla Tanca’nın egzotik entelektüel ama bir o kadar da ahlaki açıdan özgür ortamında geçer. Ancak “Only Lovers Left Alive ” (Sadece Aşıklar Hayatta Kalır) filminde Jim Jarmusch bize tam tersi yönden Tanca’yı tanıtıyor, onu pek çok değerin korunduğu mekanların ve insanların tüketilmediği bir kaçış mekanı gibi gösteriyor. Kötü diyebileceğimiz ününün aksine daha mütevazı, daha saklı bir güzelliği ona zarar vermeden sunuyor.  Ben bu ikinci anlatımı daha çok sahiplendiğimi söyleyebilirim.