Pişmanlık nedir? Hepimizin hayatında eğer sonuçlarını önceden görebilseydi yapmayacağı seçimleri olmuştur. Bazen hiç farkında olmadan birini son kez gördük, en sevdiğimiz şehrin sokaklarında son kez dolaştık, sevdiklerimizle son kez sarıldık, dostlarımızla son kez eğlendik. Bilseydik neyi değiştirirdik? “Keşkesiz” bir hayat için ne yapmalıydık? Geçirdiğimiz zor zamanlardan sonra bu soruların daha da anlam kazandığının farkındayım. Tabii ki ben size bunların cevabını veremem fakat inanıyorum ki her birimiz, cevabını kendi hayat çizgimizde  bulacağız. İşte bu noktada sizlere Venedik yer alan, sözlükteki anlamı birleştirici, bağ sağlayan, bağlayıcı olan “Ah”lar Köprüsü’nden ve isminin hikayesinden bahsetmek istiyorum.

: Ponte dei Sospiri | Fotoğraf: Nick Karvounis / Unsplash.com

Ponte dei Sospiri’nin Hikayesi

Orijinal adı “Ponte dei Sospiri” olan köprünün yapımı 1600-1603 yılları arasında tamamlanıyor. Mimar Antonio Contin tarafından tasarlanan bu köprü beyaz kireç taşından yapılıyor ve pencerelerinde de aynı taştan ızgaralar yer alıyor. Taş diyip geçmeyin! Yerde belki de değersiz görünen bir taş parçası, ustasının elinde yıllara meydan okuyan bir yapıya dönüşebilir. Doğru değil mi? Hem bu sayede yıllar geçse bile tertemiz beyazlığını koruyabilmiş… Barok tarzını ilk görüşte anlayacağınız bu kemer köprünün üzerindeki motifler ise oldukça ilgi çekici. Alt kemer kısmında 10 adet yüz motifinden çoğu korku ve üzüntüyü temsil ederken yalnızca biri gülüyor. Tam ortasında ise Marino Grimani tarafından yaptırılmış bir aile arması göze çarpıyor.

Neden Ahlar Köprüsü?

Yapımından 200 yıl sonra Lord Byron tarafından Ahlar köprüsü anlamına gelen “Bridge of Sighs” adı veriliyor. Bunun sebebi ise mahkumların hapishaneye götürülmeden önce geçtikleri ve dışarıdaki dünyayı, tüm o güzelliklerini, masalsı Venedik’i son kez gördükleri köprü olması…

İsminin anlamı “ah çekmekten” veya “iç çekmekten” gelen Ahlar Köprüsü’nün hüzünlü geçmişi onu şiirlere, kitaplara konu etmiş. Yazımın başında köprünün anlamının ‘birleştirici’ başka bir deyişle kavuşmalara, nice hasret gidermelere şahitlik eden yapılar olduklarından bahsetmiştim. Yüzen şehrin kanallarında bulunan köprülerden belki de en güzeli; maalesef güzelliklerden, özgürlükten ‘koparıcı’ bir özelliğe sahip. Düşününce aslında bizden pek de farkı olmayan kaç insan geçti bu güne kadar köprüden, o manzarayı gördüklerinde hangi pişmanlıklar alevlendi içlerinde ya da hangi hayalleri söndü, kim bilir?

1280px-joseph_mallord_william_turner_-_venice_the_bridge_of_sighs_-_google_art_project
Venedik , Ahlar Köprüsü William Turner ,1840 İngiltere Tate , Londra | Fotoğraf: frpedia

Venedik’te yargılanan mahkumlar, ilk olarak Doge Sarayı’nın altında bir yeraltı hapishanesinde tutulmuşlar. Mahkum sayısı arttıkça bu alan, kanalın karşısında bulunan yeni hapishaneye doğru genişletilmiş. Hemen sonra inşa edilen Ahlar Köprüsü’nün o dönemdeki kullanım amacı, mahkumları doğrudan hücrelerine nakletmek olmuş. Gerçekte, sorgulama günleri ve yargısız infazlar köprünün inşa tarihinden önce bitmiş ve saray çatısının altındaki hücreler çoğunlukla ikinci derecedeki suçluları barındırmış, ancak bu hapishane bakımsız ve aşırı bir neme sahip olduğu için idama mahkum olmayan suçlular bile burada hastalıktan kısa bir süre içerisinde ölmüşler. Mahkumlar da bu hapishaneye giderken maalesef bu gerçeği bilerek giderlermiş… 
 

Geleneğe göre, köprünün altında gün batımında öpüşen çiftlerin aşklarının sonsuz olacağı söyleniyor. Bu yüzden gün batımında gondolların suda sıralandığını görmeniz oldukça olası… Aynı anda köprünün altında sonsuz bir aşk, köprünün üzerinde ise ölüme giden bir yol olması hayatın zıtlıklarını içinde barındırmasının ironik bir alegorisi değil de nedir?

İlginizi çekebilir: Neşe Pelin Özmen’den “Başka Bir Venedik Olmalı?”