Beyoğlu mimarisinin kimliğini oluşturan ve Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde en önemli yapılarını ortaya koyan Alexandre Vallaury, Fransa’dan İstanbul’a göç eden ve Osmanlı için pek çok farklı alanda çalışan bir aileye mensuptur. Peki kültürümüze kazandırdığı onca kıymetli eserleriyle İstanbul’un en önemli mimarlarından olan Alexandre Vallaury ne kadar tanıyoruz? İşte onlarca kıymetli eseriyle Alexandre Vallaury hayatı…

Alexandre Vallaury’nin tasarladığı Salt Galata | Fotoğraf: Vogue.com.tr

Alexandre Vallaury Kimdir?

Osmanlı Kültür Mozaiği

Osmanlı İmparatorluğu içerisinde birçok ulusu barındırdığından sanat, din, sosyal tarihin bir kültür sarmalı halinde olduğu görülüyor. Aslında bakılınca bu durum imparatorluk coğrafyasında yaşayanlar için kısmen güzel bir durum. Minare, Haç ve Davut Yıldızının aynı anda görüldüğü bir gökyüzü nereden bakılırsa bakılsın bir kültür bütünlüğüne işaret ediyor. Farklı kültürlerin bir arada yaşaması, her din kendi dini vecibelerini yerine getirmekte keskin çizgilere sahipken, farklı din ve milletlerin sanatsal anlamdaki karmaşıklığı ve birbirlerinden beslenmesi çok olası bir durum. Bu duruma verilebilecek en güzel örnek ise Türklerin Orta Asya’da Anadolu’ya geliş macerasında kendi kültürlerinden bir parçasını geçtiği yere bırakırken başkasına ait olanı kendine ekleyerek ilerlemesi.

İstanbul Mimari
İstanbul, Mimari | Fotoğraf: Melek Ardıç

Kültür karmaşası, iyi tarafından bakıldığından kişinin büyük oranda zenginleşmesini sağlayan bir kavram. Çok katı gibi görünen Osmanlı, Yahudi bir müzisyeni saraya davet edip padişahın ders aldığı, günümüze kadar ulaşan eşsiz resimlerin icra etmesi için İtalya’dan ressamların davet edildiği zarif bir medeniyet aslında.

Anadolu ve İstanbul çok güçlü bir kültürel mirasa sahip. Bu zenginliğin temelinde çok farklı dinlere ve milletlere ev sahipliği yapıyor olması bulunuyor. İstanbul mimarisinde de bu zenginlik keskin çizgilerle kendini gösteriyor. İstanbul siluetini oluşturan en güçlü isim hiç şüphesiz Mimar Sinan. Bununla birlikte Mimar Sinan’ın öncesinde ve sonrasında İstanbul mimarisini oluşturan çok kıymetli isimlerin varlığı da yok sayılamayacak kadar belirgin. Bu kıymetli mimarlardan biri de özellikle Beyoğlu Mimarisinin kişiliği oluşturan Alexandre  Vallaury.

Alexandre Vallaury, Yaşamı ve Eserleri

2 Nisan 1850 yılında dünyaya gelen Alexandre Vallaury, 1806 yılında Fransız Büyükelçisinin aşçısı olarak İstanbul’a gelen Edouard Vallaury’nin torunu. Çocukluk ve gençlik yıllarına ilişkin çok fazla bilgi ve belge günümüze ulaşmasa da bazı kaynaklara göre Saint Joseph Lisesinde eğitim gördüğü ardından mimarlık eğitim almak üzere Paris Ecoles des Beaux-Arts’a gittiği ve mimar olarak İstanbul’a geri geldiği biliniyor.

İstanbul’a döndükten sonra çeşitli sergiler düzenleyerek mimarlık ve resim alanında yaptığı çalışmaları duyurmaya başlıyor. Düzenlediği sergilerde Arkeolog, ressam ve müzeci olan Osman Hamdi Bey’le tanışarak beraber çalışmaya başlıyorlar ve dönemin çok kıymetli eserlerini ortaya çıkarıyorlar. Bu çalışmaların en güzel örneği ise İstanbul Arkeoloji Müzesi binasının Osman Hamdi Bey desteğiyle Alexandre Vallury’e yaptırılması. 

 İstanbul Arkeoloji Müzesi
İstanbul Arkeoloji Müzesi | Fotoğraf: Melek Ardıç

Bir diğer önemli çalışma ise Osman Hamdi Bey’in kurucusu olduğu günümüzde Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi olarak bilinen Sanayi-i Nefise Mektebinin mimarlık bölümünün başına geçen Alexandre Vallaury’nin Paris’te gördüğü eğitimin aynısını burada da uygulayarak mimarlar yetiştirmesi. 1908 yılına kadar tam 25 sene Sanayi-i Nefise Mektebinde görev yapan ve buradaki görevinden istifa edip farklı mimarlık projelerinde çalışan Mimar Vallaury 1921 yılında ise vefat ediyor. Ünlü mimarın ardında bıraktığı eserlerden bazıları ise şunlar: Sanayi-i Nefise Mektebi (1882), Rinkipo Fransız Oteli (1890), Osmanlı Bankası Genel Müdürlüğü (1892), Pera Palas (1893), Hazeran Han (1902)…

Kapak Fotoğrafı: Melek Ardıç

İlginizi çekebilir: Merve Oflaz’dan 1924 İstanbul