Bugün size Alma ve Yedi Canavar’dan söz etmek istiyorum. Bu kitap Timaş yayınlarından çıkan bana oldukça değişik gelen bir kitap çünkü hem bir çocuk kitabı hem bir kişisel gelişim kitabı kategorisinde benim için. Öyle ki canavarlar, yani içimizdeki canavarlar hakkında ama bu canavarlar korkunç değil ve baş karakterimiz Alma bir yetişkin değil. Bana en değişik gelen kısım bu oldu sanırım. Genelde kişisel gelişim kitaplarında anlatılan depresyon, bu kitapta oldukça farklı bir biçimde karşımıza çıkıyor. Alma bu canavarlarla bir bir tanışırken biz de depresyonun her bir belirtisini, yani canavarını tanımış oluyoruz. O yüzden bu kitap hakkında anlatmak istediğin çok şey var.

İnsanlar için (evet, ayrı ayrı her biri için) depresyon farklı şekillerde ortaya çıkabiliyor. Farklı belirtiler etkiler görünse bile aslında temel şeyler aynı ve canavarlar gün geçtikçe bizi tüketiyor. Bazılarımızın farkında bile olmadığı bu rahatsızlık hali (ki ben bunun nedense bir hastalık olduğunu düşünmüyorum) farklı şekillerde karşımıza çıksa da aslında oldukça basit hallerde bu kitabın içinde yer alıyor. Canavarların Alma için gerçek bir ismi olması gerekmiyor bu yüzden biz onlara 1 – 2 – 3 – 4 – 5 – 6 – 7 gibi isimlerle çağırıyoruz. Onları en basit haliyle anlatmak gerekirse;

Bir, ayağını zar zor ölçer ve tehlikeli görünmez.
İki, büyük ve bir ton ağırlığında.
Üçüncünün sarı gözleri var.
Dört, renkli halkalı uzun bir kuyruk.
Beş, kulağa fısıldama konusunda uzmandır.
Altı, ağlamayı kesmeyecek.
Yedi, küçük görünür ama bir ampul kadar büyüyebilir. Futbol topu kadar büyük. Oturma odasındaki televizyon kadar büyük.

Tüm bu canavarları tek tek açıklayacağım elbette ama en basit halleri ile Alma bu şekilde düşünüyor yatağının altında yaşayan bu yedi canavarı. Onların bazısını korkunç bulurken bir diğerini zararsız görebiliyor. Canavarlar Alma’ya onu dünyadan koruyacağını söylüyor. Yani her şeyin onun için olduğunu anlatıyor. Tabii ne kadar gerçek bu sorgulamak gerek çünkü aslında bu canavarlar onun ışığını, umudunu ve hayallerini ortadan kaldırmak amacıyla çıkıyorlar yatağın altından ve Alma’yı etkileri altına alarak çevresindeki herkesten uzağa itiyorlar. Böylelikle Alma onların etkisi altında kalıyor. Kitabın sonuna dek bunların nasıl gerçekleştiğini okurken aslında her bir canavarın depresyonun bir etkisi olduğunun fark ediyoruz.

Bir, sinirli bir canavar ve hiç memnun olmuyor, endişe ve korku getiriyorken, İki tamamen umursamaz ve her daim yorgun bir canavar. Bu yüzden Alma’dan bir türlü ayrılmadan üzerine yapışıp hareket etmesini engelliyor. Onu bir uyku haline sokarak her şeyden soyutluyor. Üç’ün ise büyük sarı gözleri var ve sürekli Alma’yı izliyor öyle ki bu yüzden Alma’nın uykuları kaçıyor ve izleniyormuş duygusu içinden bir türlü çıkamıyor. Dört, bir kuyruk şeklinde ve sürekli kaçınma hali yaratıyor. Erteleme şeklinde ortaya çıkıyor. Yapılacak ne varsa o yapılmıyor mesela.

Beş, tamamen farklı bir şekilde yaklaşıyor Alma’ya hiçbir şey yapmasan da oluyor diyor. Umutsuzluğa sürükleyerek onu bitiriyor. Okula gitmiyor, dışarı çıkmıyor, kimseyi dinlemiyor Alma. Öyle bir durumun içinde çaresiz kalıyor ki Altı çıkıyor ortaya. Altı, küçük biraz ve Alma alıyor onu yanına ama Altı ağlamayı çok seviyor. Bu yüzden sürekli ağlıyor ve Alma’da ağlamaya başlıyor o ağladıkça. Bu durum gitgide büyürken Yedi atılıyor, yedi bir balon ve her an patlamaya hazır. İşte burada kitabın en can alıcı kısmı geliyor. Alma günlerden bir gün Yedi’nin patlamasıyla birlikte birden parlıyor ve ne var ne yok dökülüyor annesi ile konuşurken. Yani o da patlıyor. Tıpkı Yedi’nin patladığı gibi ama daha çaresiz ve öfkeli. Bu durumdan bir an önce çıkmak istiyor. Ama nasıl yapacağını bilmiyor. Adım bile atsa canavarlar peşine takılıp onu vazgeçmeye zorluyor.

Asla inanmayacaklar, seni anlamayacaklar, anlamayacaklar, anlamayacaklar. Sana gülecekler. Seni zorlayacaklar.” Fısıltılar sürekli Alma’yı rahatsız ediyor ve işin kötü tarafı artık arkadaşları, ailesi herkes ona tuhaf olduğunu söylüyor. Tuhaf olmak istemiyor Alma daha fazla.

İşte depresyon böyle bir karanlık hali ile kaplıyor içini dışını Alma’nın. Farkında bile olmadan geliyor. İnsanı kemirip tüm inancını elinden alıp zayıf düşmesine neden oluyor. Rahatsızlıklar hakkında pek bilgim olmadığı halde (okuduğum kadarıyla) insanın kendini sık sık kötü hissetmesi mümkün ve bunun tek çaresi yardım almak ve üzerine çalışmak. Alma henüz bunu bilmediği için patladığı o an annesi yardımına koşuyor. Ona onu iyileştireceğini söylüyor ve beraber canavar avcısına gideceklerini söylüyor. Alma için bu bir umut. Sonuçta artık canavarları görmek istemiyor. Tıpkı bizim depresyon esnasındaki farkındalığımız gibi geliyor bu bana. Aslında bir sorun olduğunu görüyor ancak bunu erteliyor ve yardım almayı ya kabul etmiyoruz ya da yardım almaktan vazgeçiyoruz. Alma ise şanslı çünkü annesi onun için elinden geleni yaparak bir avcıya götürüyor. Bir psikiyatr. Bunun hakkında konuşulacak çok şey olsa da psikiyatrların “deli doktorları” olmadığını açıkça belirtme ihtiyacı duyuyorum yazımın bu noktasında çünkü günümüzde dahi çoğu insan bu şekilde düşünüyor. Yalnızca ağır, iyileşemeyecek umutsuz vakalar için psikiyatra gidilmesi gerektiği düşünülüyor. Oysa bu büyük bir yanılgı.

Hikayeye geri dönersek, bir psikiyatr ile görüşen Alma, sihirli haplar almaya başlıyor. Bunlar sayesinde daha iyi hissedeceğini söylüyor avcı Alma’ya ancak bunun hemen olmayacağını da hatırlatıyor. Çünkü kimse birden bire iyi olamaz. Birden bire hiçbir şey yolunda gitmeye başlamaz. Böylelikle Alma daha az görüyor canavarlarını ama asla hemen yok olmuyorlar. Alma biliyor ki oradalar ama daha cesur bu kez ve bir gün yatağının altına bakmaya bile cesaret ediyor. İşte bu noktada her şey çözülüyor. Alma sonunda her şeyin nedeni, her şeyin çözümü, bağlantısı olan “karanlık” ile karşı karşıya geliyor. Karanlık tıpkı Alma’ya benziyor. Tıpkı onun sesine sahip ama Alma’nın iç dünyasından gelse bile ondan daha kötü. Bu yüzden onu asla yenemeyeceğini söylüyor Alma’ya ve asla kimsenin onu iyileştiremeyeceğini anlatıyor.

Bu noktada açıkçası kendi deneyimlerim geldi aklıma ve şöyle düşündüm. Düştüğüm noktada sık sık böyle hissettiğim olmuştur. Sık sık kalkamayacağım ve yalnız olduğuma inanmışımdır ama bir şekilde devam edip gerek yardım alarak gerek kendimi zorlayarak başa çıkmayı denemiş ve çoğu zaman başarılı olmuşumdur. İşte Alma’da bu noktada karar vererek o ikilimde kalkmayı aklına koymuş olacak ki karanlığa baş kaldırıyor. “Hayır! Yalnız değilim.” diyor: “Arkadaşlarım, ailem ve beni seven insanlar var.” Bu noktada karanlık çözülmeye başlıyor ama tamamen yok olmuyor tabii ve Alma ve Yedi Canavar, karanlığın şu an için yok olduğunu ama hala orada bir yerlerde olabileceğini yani düşmemizi beklediğini anlatarak bitiyor.

Avcı’nın dediği gibi Alma’ya “İyi ve kötü günler olacak ama bana pes etmeyeceğine söz vermelisin.” İşte bu cümle her şeyi açıklıyor benim için. Klinik olarak depresyonu bir kenara ayırırsak, kitabın mesajında herkesin kendinden bir şeyler bulabileceğine inanıyorum. İnsanın iniş çıkışları elbette olacak ama önemli olan bununla nasıl başa çıkacağı ve nasıl pes etmeyeceği çünkü zayıf noktamız her zaman oradadır ve bu bize özel bir duygu değil. Bu doğal. Herkesin zor zamanları olabilir. Karanlık tarafından hapsedilebilir, kandırılabiliriz ama asıl olan gerçek şudur ki pes etmemek bizim gücümüz. Pes etmediğimiz sürece yenilmeyiz. Her zaman için bir çıkış yolu var. Yardım almak normal. Zayıf düşmek her an başımıza gelebilecek bir şey ve karanlık bizi ister yatağımızın altında ister dolabımız içinde beklese bile onu aşağı çekmek öncelikle bizim elimizde…

Kapak Fotoğrafı: Instagram/genctimas

İlginizi çekebilir: Elif Nur Uyanık’tan Kapı