Geçtiğimiz hafta Beyrut’taki patlama, daha önce şehri ziyaret etmiş herkes gibi beni de çok üzdü. Yardım edebileceğim her kuruma yardım etmeye çalıştım, fiziksel olarak orada olsaydım “Rebuild Beirut” ile çalışmaya giderdim. Çabaları ve inançları takdire değer gerçekten. Beyrut’u anımsadığımda ise aklıma Amin Maalouf geldi. Kendisi 71 yaşını kutluyor bu sene. Milyonlarca satan Amin Maalouf kitapları da her yıl yerini alıyor kütüphanelerde. Yolların Başlangıcı kitabıyla Beyrut’u adım adım gezmiş, kendi seyahatimi gözümün önünde canlandırmıştım çoğu kez. Belki derin üzüntümün nedeni biraz da bu anılarımdı.

Amin Maalouf
Amin Maalouf | Fotoğraf: Sözcü

Amin Maalouf

Akdeniz’i, kültürünü Amin Maalouf gibi öğrenen var mı bilmiyorum, ben asla öğrenilebileceğini düşünmüyorum. Lübnan’da doğan Maalouf, ailesinin sahip olduğu farklı etnik ve dini kökenlerden dolayı dikkatini hep bu konularda tutmuş bir yazar. Romanlarını Fransızca yazan, Fransız okullarından yüksek derecelerle mezun olmuş olan yazar 22 yaşında Beyrut’ta yerel bir gazetede yönetici olmuş üstelik.

Fairouz nasıl coğrafyanın her karışından yükselen sesi ise Maalouf da ölümsüz cümleleri bence. Tavsiye olarak, Fairouz’dan Le Beirut dinleyerek yazımı okumaya devam edebilirsiniz.

youtube play youtube play

Yüzüncü Ad Baldassare’nin Yolculuğu

Amin Maalouf ile tanışmam 10 sene kadar önce, bana göre şaheserlerinden biri olan Yüzüncü Ad Baldassare’nin Yolculuğu ile oldu. Kitapta geçen şu cümle hiç aklımdan çıkmaz: “Hiçbir şeye şaşırma, hakikatin de insanların da iki yüzü vardır.” Hatta sık sık olaylar karşısında kendimi bu cümleyi sarf ederken bulabiliyorum. Sadece olumsuz anlamlara gelmesine gerek yok, bence yalın bir gerçeklik içeriyor bu cümle.

Yüzüncü Ad genel hatlarıyla Kuran’da geçen Allah’ın doksan dokuz adı ve bu sayının yüze tamamlanması ihtimali üstüne kurulu. Yüzüncü gizemli adın olup olmadığı bir inanç mıdır yoksa gerçek mi bunu araştırır. Bu araştırmalar Lübnanlı yazar Maalouf’un çeşitli rivayetlerden yola çıkarak tarihi bir kurgu romanı oluşturmasını sağlar, hem de 1655 yılında başlayan bir kurgu. Bazı inançlara göre Canavar Yılı kabul edilen 1666 yılından hemen önce başlayan roman, İncil’deki kehanetleri, deccalin ortaya çıkışını ve dünyanın yok olma ihtimalini anlatır. Hikaye odur ki, kehanetlerin doğru çıkmaya başladığı söylentileri halk arasında yayılınca herkes yüzüncü adın olduğu kitabı aramaya başlar.

Romanın baş kahramanı Baldassare Embriaco, Lübnan’da yaşayan İtalyan asıllı bir antika tüccarıdır. Ticaret esnasında eline Tanrı’nın yüzüncü adının geçtiğini düşündüğü kitap geçer ve onu detaylıca inceleyemeden satar. Sonra çok pişman olur ve kitabın peşinden bir yolculuğa çıkar. Yüzüncü Ad, Lübnan’ dan başlayıp Türkiye topraklarına uzanan, Mersin, Konya, İzmit, İstanbul, İzmir ve nihayet Avrupa’da son bulan bir yol hikayesidir aslında. Maalouf, başka kitaplarında olduğu gibi yine okuyucusuna dünya turu yaptırır ve bu tur her seferinde olağanca gerçekliğini korur.

Yüzüncü Ad’da, 17.yüzyılda Akdeniz ve çevresinde seyahat edilirken, tarihle özellikle dinler tarihi ile ilgili birçok bilgi sorgulanıyor. Osmanlı Devleti ve IV. Murat ile ilgili bilgiler de oldukça dikkat çekici. Hatta İzmir’de ortaya çıktığı söylenen Yahudi Mesih Sabetay Sevi ile ilgili kısımlarda sonradan detaylı araştırma isteği uyandıran birçok bilgiye ulaştım. Kitabın sonuna geldiğinizde Lübnan’dan yola çıkıp, İstanbul, İzmir, Cenova, Londra’ya yüzüncü ad için seyahat eden Baldassare’ın kitabı elde ettiğinde hiçbir farklılık olmadığını görüyorsunuz. İfade etmesi güç, şu şekilde anlatayım; aslında Amin Maalouf burada tarihte önemli yer tutan ve kökü Mesih inancına dayanan Hristiyanlık ve Musevilik düşüncelerini eleştirel bir dille mercek altına alıyor. Kitap bittiğinde aslında kurgu bir tarihi romandan ziyade doyurucu bir eleştiri okuduğunuzu anlıyorsunuz. Ters köşe olmak da ayrı güzel Amin Maalouf kitapları okurken…

Yolların Başlangıcı

Bahsetmek istediğim ikinci kitap ise Yolların Başlangıcı. Maalouf yine okudukça derinleşen, tadı artan, hayatımızda kalıcı hale gelen bir eser yaratmış diyebilirim. Maalouf, Yolların Başlangıcı kitabında kendi ailesinin aile ağacını inceleyerek dört kuşak boyunca yaşananları su yüzüne çıkarmaya çalışmış. Bu nedenle kitaba başlarken temiz bir sayfaya soy ağacı çizerek ilerlemenizi tavsiye ederim. Kitabı okurken tarihsel olaylara tanıklık etmek bir yana Maalouf’un yazarlığının derinliklerine, kitaplarının hangi köklü hikayelerden beslendiğine de tanık oluyoruz, ortaya farklı özelliklere sahip, ilgi çekici, tarihsel ve sosyal bir hikaye çıkıyor.

Amin Maalouf, Yolların Başlangıcı kitabı için araştırmalarını sadece Beyrut’ta değil, hikayenin önemli karakterlerinden bir olan amcası Cebrail ve birçok akrabasının göç ettiği Küba’da da sürdürür. Belki de bu nedenle kitabın Fransızca orijinal ismi “Origines”. 

Kitabın ana kahramanlarından Maalouf’un dedesi Butros’un Mustafa Kemal Atatürk’e olan derin hayranlığını, Atatürk’ün yaptıklarının Anadolu haricindeki toprakları nasıl etkilediğini, Lübnan ve çevresindeki Osmanlı topraklarında insanlara ne kadar umut verdiğini görmek, diğer yandan Maalouf ailesinin hikayesi üzerinden Osmanlı tarihine rastlamak benim romana olan ilgimi şahlandırdı diyebilirim. Butros’un Atatürk’e duyduğu hayranlığı 1921’de doğan kız bebeğine Kamal adı vermesi ile somutlaşıyor hatta. Kamal, Amin Maalouf’un çok sevdiği halası ve Yolların Başlangıcı’nın yaratılmasında verdiği bilgilerle kitaba katkı sağlayanlardan biri. Bu nedenle kitabın ithaf edildiği isimlerden biri de Kamal Hala oluyor.

Tarihin tekrar ettiği gerçeğini, Maalouf ailesinin tarihi üzerinden yeniden görüyoruz. Uzun yıllar Osmanlı toprakları içinde yer alan Lübnan, I. Dünya Savaşı sonrası Fransa yönetimine geçiyor, sonra bağımsızlığını kazanıyor ancak coğrafyanın değişmeyen yazısı olan din, mezhep savaşları varlığını maalesef sürdürüyor. Tarih boyunca dünyanın her yerinde iktidar sahipleri hükümdarlıklarını sürdürebilmek için dini araç olarak kullanmışlardır, hatta en etkili araç olarak. Bu nedenle bir kısmı Protestan bir kısmı Katolik olan Maalouf ailesinin tarihinde din savaşları da önemli yer tutuyor. Ve şaşırmamak gerekir ki aile içi dengeyi hep, ailenin laik bireyleri sağlıyor. Maalouf’un dedesi Butros’un 1904-1905 yıllarında ülkesi için söylediklerini bugün okuduğumuzda da tüm gerçekliğini koruduğunu söyleyebiliriz: “Ülkemizin yöneticilerini eleştirmekte haklısınız; ama bununla sınırlamayın kendinizi, eğer yöneticiler yozlaşmışsa, halkın kendisi de en az o kadar yozlaşmış demektir. Yöneticiler bu genel kokuşmanın yüze vuran görüntüsüdür. Ağacı, kökünden başlayarak iyileştirmek gerekir. Gerek gazetelerde, kitaplarda düşüncelerini dile getirenler, gerekse kürsüden insanlara seslenenler, kendilerini bu çabaya adamalıdırlar.”

Yüzüncü Ad ve Yolların Başlangıcı bu günlerde okuyabileceğiniz çok derin ve katmanlı romanlar. Amin Maalouf kitapları ile kıtalar arasında yolculuklara çıkmanın keyfini sürmeniz dileğiyle…

Kapak Fotoğrafı: aljadid.com

İlginizi çekebilir: Ayça Yenigün’den Puslu Kıtalar Atlası