Ahmet ve Nesuhi Ertegün kardeşler, Washington Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi Münir Ertegün ile Müzisyen Hayrunnisa Ertegün’ün oğulları olarak İstanbul’da dünyaya geliyorlar ve 1934 yılında babalarının Washington Büyükelçiliği’ne atanması ile birlikte Amerika’ya taşınıyorlar… İşte Atlantic Records serüveni de tam bu noktada başlıyor.

Ertegün Kardeşler
Ertegün Kardeşler | Fotoğraf: npr.org

Ertegün Kardeşler ve Müzik

Fidan nasıl iklimine göre boy veriyor, serpiliyorsa; Ertegün kardeşler de boy verdikleri coğrafyanın havasından,  suyundan, sesinden soluğundan etkileniyorlar. Gençlik yıllarını Washington’da geçiren iki kardeş, siyahların yaşadığı mahallelerdeki etnik eğlencelerin vazgeçilmezi müziğin büyüsüne kapılıyor, plak koleksiyonları yapmaya başlıyorlar, sevdikleri müzisyenlerin sahne aldığı caz kulüplerine gidiyorlar ve o zamanlar Amerikası’nın izleyicilerinin ya siyah ya da beyazlardan olması, siyahların beyazların kulüplerinde sahne almaları sonrası  aynı kulüpte yemek dahi yiyemeden çıkmak zorunda bırakılması ve benzeri ırkçı ayrımlar dikkatlerini çekiyor. Yapılan bu ayrımı anlamsız buluyorlar.

Ertegün kardeşler bu caz ve swing müziğini, bu ritmi, ritmin çocuksu, özgür neşesini, çok sesli orkestraları o kadar seviyorlar ki, tadını almışlar bir kere; yetmiyor kulüplerde dinledikleri, müzisyenleri evlerinde konuk etmeye, jam sessionlar organize etmeye başlıyorlar. Jam Session demişken gelenekteki anlamına dair ufacık bir parantez açmak isterim. (Caz geleneğinde; birlikte müzik yapmaktan keyif alan, doğaçlamayı seven müzisyenlerin gönüllerince çalıp söyledikleri oturumlar “Jam Session” olarak adlandırılıyor.) 

Ertegün kardeşler, gönül verdikleri bu müziğin ruhuna sadık kalıyorlar; olanı olduğu gibi ayırt etmeksizin, güzel olanın ismine cismine bakmaksızın siyah-beyaz demeden tüm müzisyenleri bu sessionlara, evlerine davet ediyorlar… Tabii bugün bile siyaharın sosyal yaşamda karşı karşıya kaldıkları tavrı, eşitlik adına verilen mücadeleyi  düşünürsek; 1930-1940’lar Amerikası için bu davetler oldukça cesur, radikal ve tabuları yıkan cinsten! Şu çılgın Türkler! 

Elçilik - Müzisyenler ve Atatürk Büstü
Elçilik – Müzisyenler ve Atatürk Büstü | Fotoğraf: www.loc.gov

Şu işe bakın ki Ertegün ailesinin kaldığı, Washington elçilik malikanesinin ikinci kat salonu vakti zamanındaki mimarınca mini bir konser holü olarak planlanıyor; sanki Duke Ellington bizi çağırıyor, bazı tesadüfler ne hoş!

Öyle ki bu davetler bazı bürokrat, aristokrat kesimleri oldukça rahatsız ediyor, çeşitli diplomatik notalara maruz kalıyor Münir Ertegün; ama aksine ne duruşundan taviz veriyor ne de oğullarının düzenlediği bu davetlere desteğinden… Hatta Robert Greenfield’in “Son Sultan: Ahmet Ertegün” adlı kitabından bahsi geçen bir anekdotu paylaşmak istiyorum: Güneyli bir  senatör , büyükelçiliğin önünden geçerken siyah müzisyenlerin ön kapıdan girdiğini görüyor ve çok sinirleniyor; derhal büyükelçi Ertegün’e bir mektup yazarak rahatsızlığını dile getiriyor. Hukukçu kimliği de olan, Lozan’da masaya oturmuş delagasyonda yer alan ve vaktinde Atatürk’ün baş hukuk müşavirliğini yapmış Büyükelçimiz Münir Ertegün, durur mu hiç? Yazıveriyor cevabını, kısacık ama öz ve bir o kadar da onurlu. “Senatör, mektubunuz için teşekkür ederim. Biz her zaman misafirlerimizi ön kapıda karşılarız. Siz de misafir gelmek isterseniz kapımız açık, arka kapıdan gelebilirsiniz

Atlantic Records Hikayesi

Büyükelçi Münir Ertegün’ü 1944 yılında uğurluyoruz, babanın vefatından sonra anne ile kız kardeş Türkiye’ye dönerken, Ahmet-Nesuhi Ertegün Amerika’da kalıyorlar. Ahmet ve Nesuhi Ertegün kardeşlerin bu davetleri,  müziğe olan ilgileri onlara muhteşem bir müzisyen çevresi ve bu müziğin kültürünü kazandırmasının yanında yine birçok değerli müzisyence de takdirle karşılanıyor ve evet kapı kapıyı açıyor. Bu arada kapı da çalana açılıyor 🙂 Kapıların biri çalmaktan usanmayan Ahmet Ertegün ile Atlantic Records Plak şirketine açılıyor…

Atlantic Records
Atlantic Records | Fotoğraf: Hürriyet

 Yıl: 1947. Ahmet Ertegün başına geleceklerden, dilediklerini duyup da  kaymış yıldızlardan habersiz… Hatta bu durumu Ahmet Ertegün “What’d I Say: The Atlantic History” adlı kitabında şöyle dile getiriyor: “Atlantic Records’u kurmamızın sebebi, müziklerini beğendiğimiz birkaç şarkıcı ile kontrat imzalamak ve satın almak isteyeceğimiz albümlerini çıkartmaktı. Açıkçası asla çok eğlenceli bir şeyler yaparak para kazanabileceğimi düşünmedim. Yanılmış olduğum için çok mutluyum.”

Minik bir parmak şıklatmasıyla 1947 yılına dönelim… Ahmet Ertegün, aile dostları olan bir  diş hekiminden aldığı 10 bin dolar borç-harç bir de yol arkadaşı Herb Abramson ile kuruyor Atlantic Records’u… Atlantic Records, kiminin plaklarını kiminin başını döndüren; Eric Clapton, John Coltrane, Thelonious Monk, Ray Charles, Aretha Franklin gibi müzisyenleri bu piyasaya kazandırırken, Led Zeppelin, Rolling Stones gibi ünlü Rock’n Roll grupların da önünü açıyor.

Ahmet Ertegün, Atlantic Records
Ahmet Ertegün, Atlantic Records | Fotoğraf: Sdney Smith

Meraklıları için Özel Notlar

  • Ahmet Ertegün anısına, 19 yıl aradan sonra ilk kez Londra’da bir araya gelen ve İstanbul’da konser veren Led Zeppelin grubunun solisti Robert Plant, “Stairway to Heaven” şarkısından sonra, “Bunu senin için yaptık Ahmet” demiştir.
  • Rolling Stone resmi sitesindeki bir yazı alt başlığında, Atlantic Records felsefesinden şöyle bahsediliyor: “En iyi kaydı yapmayı sağlayan iki şey var; birincisi sanatçıyı anlamak – onlardan ne istiyorsunuz ve onlardan ne çıkıyor ve gelişmesine izin veriyorsunuz. Bu bir algı. Kayıt yapma meselesinde diğer temel olan şey ise her şeyin- materyal, ayarlamalar, enstrümantal arkadaşlık ve daha fazlası- dışında bir sihrin evrileceğini umut etmeniz. En sonunda, dinleyiciyi kadın erkek fark etmeksizin yatağından kaldıracak, 10 blok yürütecek, bir arkadaşından 20 dolar ödünç alacak, bütün gece açık olan dükkanlara gidip albümü satın alacak ve tekrar dinleyecek noktaya götürmelisiniz.
  •  İlk Grammy’si ile birlikte öncesinde üç farklı alanda Grammy Ödülü kazanan Ertegün, 2006 yılı “icon” adlı ödülünü, Bana bu imkânı tanıyan Amerika’ya ve sevgili anavatanım Türkiye’ye teşekkür ederim.” cümlesi ile alıyor.
  • Yazıda bahsettiğim iki kitaptan ilki Ahmet Ertegün tarafından kaleme alınan: “What’d I Say: The Atlantic Story” bir diğeri ise, Robert Greenfield tarafından yazılan “The Last Sultan: Ahmet Ertegün“.
  • Şu yazılanlar film şeridi gibi gözlerinizin önünden geçsin isterseniz aşağıya bir güzel link bırakıyorum.
youtube play youtube play

Kapak Fotoğrafı: univerlist.com

İlginizi çekebilir: Merve Oflaz’dan Dario Moreno