Mücevher, zihnimizde canlanan anlamıyla “güzel” olanın ve lüksün bir sembolü. Belki de bu yüzden İtalyan modacı Elsa Schiaparelli böcekler gibi ter köşe ikonları bu dünyanın bir parçası haline getirdiğinde moda evreni ezberlenmiş kalıpların dışına çıkmanın ne denli tatminkar olabileceğini öğrendi. İşte Begüm Khan markasını bence özel kılan da benzer bir vizyonla hareket edip minimalizmin norm kabul edildiği bir dönemde, gösterişli tasarımlar yola çıkmış olması! Begüm Kıroğlu ile güzel addedilmeyen şeylerde güzellik bulmanın heyecanını, trendlerden uzak kalma cesaretini ve mücevher dünyasının geleceğini konuştuk.

Begüm Kırıoğlu
Begüm Kırıoğlu

Hikayenizin en başına ve “Begüm Khan”ın doğuşuna dönersek; mücevherlerin hayatınızın odak noktası haline geleceğini hep biliyor muydunuz?

Aslında hayır. Markanın kuruluşu iki küçük kol düğmesine dayanıyor. Abime düğünü için bir çift kol düğmesi hediye etmek istedim. Aradığım gibi bir kol düğmesi bulamayınca da kendim tasarlamaya karar verdim. Daha sonra ise; sadece kendim için mücevher tasarlamaya başladım. Tasarımlar çok beğenilince de aslında Begüm Khan markası doğmuş oldu. Küçüklükten beri mücevherlere ilgim vardı ancak hiçbir zaman hayatımın merkezi olacağını tahmin etmedim.

Hayvanlar dünyası ve özellikle böcekler tasarımlarınızda önemli bir yer tutuyor. Güncel yaşamda “güzel” addedilmeyen bir sembolü güzelliğe ve lükse taşımanızda neler etkili oldu?

Böceklerin yüzyıllardan günümüze gelecek kadar güçlü ve dayanıklı olmaları ama aynı zamanda “kırılgan” ve “nahif” görünmesi bana hep ilham verdi. Sanırım güzel addedilmeyen şeylerde bir güzellik bulmanın heyecanı benim hayattaki büyük motivasyonlarımdan. Begüm Khan’da da bunu yakalamaya çalıştım. İnsanlar bu kadar gösterişli ve büyük böcekleri mücevherde görmeye alışık değildi. Şu anda ise birçok farklı markada bu eklektik dokunuşları görebiliyoruz.

Minimalizm tutkusuyla geçen son on yılın ardından aynı anda hem iddialı hem de sofistike olunabileceğini yeniden öğreniyor gibiyiz. Sizin tasarımlarınızda bu dengeyi kusursuzca yakalamanızın bir formülü var mı?

Ben tasarladığım mücevherlerin, takan kişiye cesaret ve kendini gerçekleştirebilme hissiyatı vermesini istedim ve bence başardım da. Showroom’a gelen ziyaretçilerin bazılarının ilk başta bu kadar “büyük” ve “gösterişli” parçalara çekinerek yaklaştığını gözlemleyebiliyorum. Genellikle taşlı ve büyük takılar özel günlerle, davetlerle eşleşiyor. Ancak benim hiçbir zaman parti, davet, özel gün markası gibi konumlanma stratejim olmadı çünkü bence zaten hayatta kendini iyi ve kendin gibi hissettiğin her gün özel bir gün. Markayı seven kişiler de bunu fark etti. Büyük, taşlı küpeleri beyaz bir t-shirt ve sevdikleri bir Jean ile de stilize edebildiler. Ben dengeyi; yarattığım tasarımların biri taktığında hissettiği enerjiyle bir araya gelince güçlendiğine inanıyorum.

Mücevher de moda gibi hep yeniyi daha önce görülmemiş olanı arayan bir disiplin. Trendler ve moda takvimleri sizin tasarım sürecinizde ne kadar etkili?

Aslında hiç etkili değil diyebilirim. Marka kurulduğundan beri hiçbir zaman o an moda olan ya da trendlere yönelen bir tasarım sürecim olmadı. Aksine, modernliğini her zaman koruyan ancak yıllar geçse de nesilden nesle aktarılabilecek ve ihtişamını ve zamansızlığını her zaman koruyacak tasarımlar yapmaya önem veriyorum.

Sizce bir mücevherin sürdürülebilir olması mümkün müdür? Mücevherin geleceğinde bizi neler bekliyor?

Bence sofistike ve klasik dokuları aynı çizgide buluşturabilen tasarımlar nesilden nesile aktarılabiliyor. Şu anda bile kullandığımız ve “trend” olan ürünlere baktığımızda bize bir önceki nesilden aktarılmış gibi gözüken stillere rastlıyoruz. Ben şu an Begüm Khan’dan bir küpe alan bir kadının, bunu bir miras gibi bir sonraki nesile aktaracağını düşünüyorum. Şu anda da hem globalde hem de ülkemizde çok yetenekli bulduğum birçok marka ve tasarımcı var. Mücevhere olan ilgi çok eskilerden günümüze kadar artarak devam ediyor. Bundan beş sene sonra bile mücevher dünyasının çok daha ileri gideceğine ve bahsettiğimiz yetenekli mücevher tasarımcılarının artacağına inanıyorum.

Yeni koleksiyonunuz Begüm’s Grandball için geri sayımdayken hikayesini bir de sizden dinleyebilir miyiz?

Begüm’s Grandball benim için çok özel bir koleksiyon. Yaratıcılığımı, özgürlüğümü, bilinçdışımı en çok açığa vurduğum koleksiyon da diyebilirim. Tarihte yapılan Le Bal Oriental, Surreal Ball gibi görkemli, ihtişamlı balolardan ve o balolara katılan kadınlardan esinlendiğim bir koleksiyon oldu. “O balolara katılan kadınlar şu an yaşasalar ne giyerlerdi?” diye düşündüm ve Begüm’s Grandball ortaya çıktı.

Yakın zamanda Guerlain’ın Paris’te efsanevi mağazasında bir Begüm Khan Pop Up’ı gördük. Farklı disiplinleri bir araya getiren iş birliklerinin daha sık görüyor olmamızın nedeni sizce nedir?

Guerlain 1828’de kuruldu. Begüm Khan ise 10. Yaşını dolduran yeni bir marka. Guerlain’in kültürel mirası, Begüm Khan’ın marka DNA’sında oluşturduğumuz harmoniyle güzel bir uyum yakaladı. Bence artık global ve köklü markalar da yeni markaların vizyonlarını ve gelişimlerini odak noktalarına aldı. Şu an günümüzde olan her marka; yeni vizyonlara açık ve farklı sesleri duymaya da motive olduğu için başarıyı yakalıyor. Bu sayede yine farklı hedef kitlelerin de geri dönüşlerinden beslenebiliyor.

Kapak Fotoğrafı: Instagram.com/@begumkhan

İlginizi çekebilir: Chic Magger’dan Sürrealist Estetik