Belgin Sarılmışer veya bilinen sahne adıyla Bergen… Sadece arabesk dünyasının değil tüm ülkenin yakından tanıdığı Bergen’in hayatından beyaz perdeye uyarlanan ve sanatçının adını taşıyan bu film, 4 Mart 2022’de vizyona girdi ve biyografik film kategorisinde bir rekor kırarak yalnızca 3 günde 718.043 izleyiciyle buluştu. Öncelikle Bergen’i izlemeye başlamadan önce yüreğinizde bir sızıyla sinema salonundaki yerinize oturacağınızı belirtmek istiyorum. Malum yıllardır hafızalarımıza kazınan ve Bergen denildiğinde akla gelen iki imge var “kezzap ve ölüm”…

Bergen 4 Mart’ta beyaz perdedeki yerini aldı, hala izlemeyenler vardır öngörüsüyle herhangi bir “spoiler” vermek istemiyorum. Film hakkındaki görüşlerime gelecek olursak; 145 dakikalık film, gözlerinizin önünden su gibi akıp gidiyor. Yüreğiniz pek çok sahnede sızım sızım sızlıyor. Bergen’in maruz kaldığı şiddetin, kapalı kapılar ardında adeta buzlu bir camdan yansıtılması nefes almakta zorlanmanıza neden oluyor.

Bu arada yönetmenlerden M. Caner Alper çocukluğumdan beri, dile kolay 40 yıldır hayatımda. Titiz ve mükemmeliyetçi karakterinin, ufak tefek demeden yaptığı her işe, yazdığı kitaplara, çektiği filmlere nasıl yansıdığını yakından bilen biri olarak, Bergen’in tam karşımda, şu anda o perdede nasıl “canlanacağını” tahmin ettiğimden, filmi çekecekleri haberini aldığım günden beri çok heyecanlanıyordum. Açıkçası filmi izledikten sonra beklentimin çok daha üstünde bir seviyeyle karşılaştım, filmi galasında izlemek ise benim için çok büyük bir şans oldu. Senaristleri Yıldız Bayazıt ve Sema Kaygusuz’un emeğinden de bahsetmesem olmaz. Bergen’in hikayesini yalın bir dille, olduğu gibi aktarmışlar.

Mekanlar, kostümler, şarkılar, renkler ve tüm detaylardan özen akıyor. Katkısı olan herkesin emeğine sağlık demeden geçemeyeceğim. Hazırlık sürecinden itibaren M. Caner Alper ve Mehmet Binay’ın üstüne titredikleri bu sanat eserinin yakın takipçisi olarak onları gönülden kutluyorum. Gurur verici bir başarı, daim olmasını diliyorum.

Gelelim benzersiz oyunculuklara, Farah Zeynep Abdullah, Erdal Beşikçioğlu, Tilbe Saran ve Nergis Öztürk, rollerini o kadar gerçekçi oynamışlar ki, adeta canlandırdıkları karakterlere dönüşmüşler. Filmi izlerken onların oyuncu olduğunu unutup adeta karakterleri izliyor gibi hissediyor ve bir kez daha hayran oluyorsunuz kendilerine.

Filmin sonunda, sadece şarkı söylemeye aşık bir kadına bunu yaşatan kişinin “iyi halden” birkaç ay hapis yatarak kurtulduğunu öğreniyoruz ne yazık ki. Tüm dünyanın en büyük sorunlarından, özellikle ülkemizde kabuğu her gün kaldırılan bir yara olan, Kadın Cinayetleri Verileri geçiyor perdeden. Binlerce, evet binlerce kadın. Boğazınızda yutamadığınız o düğümle kalkamıyorsunuz koltuğunuzdan. Salonda alkışlarla birlikte   “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” nidaları yükseliyor. Ve biliyorsunuz ki, o salondan çıktıktan sonra günlerce sizi etkisi altına alacak bir hayat hikâyesi bu. Acılarla değil, yeteneğiyle el üstünde tutulmaya layık Bergen’in hikâyesi…

Kadınlar kimsenin kölesi değildir, istediğiniz gibi oynayacağınız, istediğiniz gibi oraya buraya savuracağınız bir “mal” ise hiç değil. Kimse vicdansızların elinde kurban olmamalı… Değersizleştirmek, yok saymak çok acı. Kadına kaldırılan o eller artık insin, insana, herhangi bir canlıya zarar verilmesi son bulsun istiyoruz. Çok mu?

Kapak Fotoğrafı: Instagram @bergenfilmofficial

İlginizi çekebilir: Sine Magger’dan Önemli Biyografiler