Filmler; geldiği toplumun normlarını, stereotiplerini, baskın zihniyetini, örtük kodlarını ve kültürel öğelerini yeniden üretme sürecinde yer alan en temel yaratılardan biri. Kültürün aynası olarak tanımlayabileceğimiz filmler, hayatta olma deneyimini, sahip olduğumuz değerleri ve ahlak tanımımızı hikayeleştirilmiş görüntüler aracılığıyla yeniden yorumlarlar. Kendi kültürlerini bir tüketim ögesi olarak etkiler ve değiştirirken; aynı zamanda onun tamamlayıcı bir ögesidirler. Bir alt tür olarak bilim kurgu ise gününün siyasi, teknolojik ve sosyal statüsünü temel alarak bir gelecek tahlili kurar. Bu bakımdan bilim kurguda kadının temsili de bize aslında çok şey anlatıyor.

Bilim Kurguda Kadının Temsili
Bilim Kurguda Kadının Temsili | Fotoğraf: bestsciencefictionbooks.com/

Sinema endüstrisi zaman içinde genişledikçe filmler adeta içinde mesaj taşıyan bir kitle iletişim aracı olarak tüm dünyada ”ana akım kültür”ün oluşmasında kilit rol oynamaya başladı. Bu anlayış içerisinde özellikle son yıllarda en sevdiğim janra olan bilim kurgunun kadın karakterleri nasıl bir yerde konumlandırdığını inceleyemeye çalışacağım. Temsil kavramını bu yazıda farklı özellikleri yansıtmak ve simgelemek anlamıyla kullandığımı da belirtmek istiyorum. Yani, nesnenin belirli araçlarla gerçekte nasıl var olduğunu yansıtmak yerine nesneyi yeniden tanımlamak. 

Toplumun yaratıcısı ve bir yaratısı olarak filmler, toplumun cinsiyet kavramı algısına da ışık tutuyor. İnsanın yaratıcılığının ne kadar sınırsız olduğunu gösterip zihni de o sınırsızlığın peşinde koşmaya zorluyor bilim kurgu. Ancak maalesef özellikle sinemada erkek karakterler hakimiyetinde bir gelişme gösterdiği için bu sınırsızlıkla bir o kadar da çelişiyor bana kalırsa.

Kadınların Sinemadaki Görünmezliği

Yıllardır kadınların sinemadaki görünmezliğine vurgu yapmak için pek çok farklı method kullanıldı. Kadın karakterlerin sahneler içinde görünmesinin kadınların ya da kadınlık deneyimin filmde var olduğu anlamına gelmediği de vurgulanmaya devam ediyor. Bu metotların en çok kullanılanlarından biri olan Bechdel Test‘ten söz açmak istiyorum burada. Alison Bechdel bu testi Woolf’tan da ilhamla sinemada kadınların, çoğunlukla erkeklerle olan ilişkileri üzerinden var olduklarını gözlemledikten sonra geliştiriyor. Bir filmin Bechdel Test’i geçebilmesi için yerine getirmesi gereken üç temel şart var. Bunlar; 

  1. Filmde en az iki tane kadın karakter olmalı
  2. İki kadın karakterin birbirleriyle en az bir diyaloğu olmalı
  3. Bu diyalog bir erkek hakkında olmamalı

Hayli basit kriterler gibi gözüküyor değil mi? Tabi bu teori son zamanlarda daha da genişletilmeye başladı. Mesela filmdeki kadın karakterlerin adlarının seyirciyle paylaşılmasına ya da karakterlerin farklı etnik kökenlerden, farklı cinsel yönelimlerden olmasına da dikkat ediliyor. Gelin en sevilen bilim kurgu filmlerinden birkaçını Bechdel Testi ışığında inceleyelim. Ayrıca Bustle’ın 2016 yılındaki en popüler filmler üzerinde yaptıkları incelemeyi okumanızı da tavsiye ederim. 

Sarah Connor
Sarah Connor | Fotoğraf: log.com.tr

Terminatör (1984), testi geçen filmlerden biri ancak filmdeki en baskın kadın karakter olan Sarah Connor’ın önemini bir erkeğe olan bağlantısı üzerinden kazandığını hatırlamak gerek. Kadınların anne, kız kardeş, eş gibi sıfatlarla saygı görüp yönetime geçmeleri ya da savaşmaları yüzyıllar alışık olduğumuz bir konsept.

Ex-Machina (2015) Bechdel testten kalıyor; çünkü filmde hiç insan-kadın yok. Oysa tüm robotlar kadın. Filmde robotlar insanlara karşı bir tehdit olarak görülüyorlar. İnsan zihnini kandırabilen sinsi, yaratıcısına itaat etmeyen ve onu öldüren bir tür şeytan. Burada yaratıcının erkek olduğu da göz önüne alınırsa yine oldukça eski bir hikayenin geleceğe uyarlanmasına baktığımız söylenebilir. 

Edge of Tomorrow
Edge of Tomorrow | Fotoğraf: syfy.com

Edge of Tomorrow (2014), testi geçen filmlerden biri. Filmde en az adını bildiğimiz kadın karakter var ve bunların biri de ana karakter. Bu kadınların birbirleriyle pek konuşmadığı ve yalnızca bir kez bir araya geldiği düşünülürse oldukça erkek dominant bir askeriye izlediğimiz açık. Buna rağmen Rita her zaman kendini nasıl savunacağını biliyor ve alışık olduğumuz şekilde filmdeki seçilmiş kişi olan Cage’i desteklemek için orada bulunan bir aşığı oynamıyor. Cage Rita’nın emirlerine göre hareket ediyor. 

Robocop (2014), yalnızca iki tane kadın karakterin olduğu bir film. Bazıları bu filmin Bechdel testinden geçtiğini savunuyor çünkü robotun genital organları yok. Ama cinsiyet yalnızca bireyin cinsel organları sebebiyle sahip olduğu bir şey değil. Bunu vurgulamak için özellikle bu filmden bahsetmek istedim. Anketlerde izleyicilerde Robocop’u erkek olarak gördüklerini söylemişler.

Yani, cinsiyet basit birkaç kıstas ile tanımlayıp sınırlandırılabilecek bir olgu asla değil. Birkaç soru da sanat eserlerinin hak edilen şekilde bireylerin dünyasını yansıtıp yansıtmadığını anlamak için yeterli değil. Ama dikkati cinsel temsile çektiği için Bechdel testini önemli buluyorum. 

Bilim Kurguda Kadının Temsili: Ön Plandaki “Seksapel”

Bilim Kurguda Kadının Temsili
Bilim Kurguda Kadının Temsili | Fotoğraf: Pinterest

Tabii ki eleştiriler burada bitmiyor. Yıllar içinde bilim kurgu filmlerindeki kadın karakterlerin güçlendiği çok kolay fark edilebilir ancak bu ”güçlenme” üzerine biraz düşünmek gerek. Şöyle ki çoğu zaman kadın karakterler erkek gibileşerek güçlendiler. Erkeklerin yaptıklarını yapmakta hiçbir sorun elbette yok. Kadınlar da silah kullanmayı, savaşmayı öğrenebilirler ve dünyalarını karanlık enerjilerden koruyabilirler. Problem onları güçlü kılan bu yetenekleri, özellikle heteroseksüel erkek izleyiciler için, seksi bir şekilde taşımaya mecbur bırakılmaları. Bu durumu filmlerin posterlerinde bile görmek mümkün. Yıllardır bu savaşçı, kahraman kadınları bacaklarının arasında silah tutarken ya da deri kıyafetlerle görüyoruz.

Verilebilecek güzel örneklerden biri Tranformers’tan Mikaela Banes olur sanırım. Bu gözü kara, filmde oldukça ”erkek” bir eylem olarak sunulan araba kullanmayı hayli iyi beceren bu kadını araba yağı içinde kaldığı sahnedeki gibi erkek seyircileri memnun etmeye yönelik durumlar içinde de izliyoruz. Yani, erkeklere uyum sağlayabilen ama onları tehdit etmeyecek kadar onlara ihtiyaç duyan güzel bir kadın…

Mikaela Banes
Mikaela Banes | Fotoğraf: wallpaperup.com

Wonder Woman feminizmin her zaman benimsediği bir yüz oldu ancak onun da bir erkek süper kahramanın evreninde yaratıldığını unutmamak gerek. Tıpkı yine sevilen karakterlerden Prenses Leia gibi. Star Wars bu tarz bir inceleme açısından hem hikayelerinin çok katmalılığı hem de karakterlerinin hayat döngüsündeki bağlantılar sebebiyle zor bir eser sayılabilir. Ben burada bir özet geçmeyi ve bazı kilit noktaları paylaşmayı tercih ediyorum. Kendim de bir Star Wars hayranı olarak diğer fanatiklerden gelebilecek tüm abartıyorsun linçlerini göze alarak hem de 🙂

Leia, Dart Wader’a de kafa tutabilen ve isyanda ön planda yer alan güçlü bir lider. Yalnız The Empire Strikes Back filminde Han Solo kendini kötü hissettiğinde bir ödül olarak onu öperek kadınlığını bir motivasyon aracı olarak kullanıyor. Filmin sonunda da Han Solo ve Luke karakterlerine savaştaki çabaları için verdiği madalyon ile kendisi kenara çekiliyor ve bu iki erkeğin tüm alkışları toplamasına izin veriyor. Padme, aktif planlar yapabilen akıllı ve genç bir senato üyesi olarak başladığı macerasında filmler ilerledikçe güvenli alanı içinde kocasının dönüşünü bekleyen bir kadına dönüşerek o aktifliğini kaybederek veda ediyor. Serinin son ana kadın karakteri Rey, diğerlerinden farklı olarak bir soylu değil. Yalnız yaşayan, çalışan, uzay gemisi kullanabilen hatta onun mekanik yapısını da anlayabilen, birçok dil konuşabilen bir kadın. Finn onu elini tutmak istediğinde ”Eğer elimi tutmazsan koşabilirim.’‘ diye yanıtlamaktan çekinmeyen de bir karakter. Üzücü olan yapım şirketleri bir kadın ana karakteri daha önce erkek kahramanlara atfedilmiş özelliklerle donatarak ama onu erkekleştirmeden bir filmin merkezi yapmak için 2015 yılına kadar beklediler. 

Artan Farkındalık ve Getirdikleri

Araya hemen beni çok etkileyen ve çok sevdiğim, eleştirmeye elimin gitmediği iki film karakterini sıkıştırayım. (Kaçırdığımı düşündüğünüz noktalar varsa lütfen benimle paylaşın.) Contact (1997) Eleanor Arroway ve Arrival (2016) Louise Banks. Bu iki kadın da erkeklerin çoğunlukta olduğu bir bilimsel araştırma merkezinde çalışıyorlar. İkisi de erkeklerin yıllarca mücadele ettikleri bir alandaki keşiflerine aslında kadınların hep aşağılandıkları duygusal yanlarından kaçmadan hatta askine içlerindeki sesi dinleyerek ulaşıyorlar. Biri babasının suretinden, biri çocuğuna duyduğu özlemden adeta ilham alarak kendi içsel yolculuklarını da başarılarında pay sahibi hale getiriyorlar.

1_brlmg39ueyxzsqnvo0gpsg
Arrival | Fotoğraf Kaynağı: medium.com

Hala gidecek çok yolumuz var maalesef günümüz bilim kurgu sineması da cinsiyet temsili açısından çok tatmin edici bir portre çizmiyor. Ancak bu konuda farkındalığın artması, film ve dizilerde yalnızca kadın değil farklı cinsiyet ve cinsel yönelimlerden daha derin karakterler görmemizi sağlıyor. 

Kapak Fotoğrafı: Insider

İlginizi çekebilir: Sine Magger’dan Başrolde Kadınlar