Neredeyse hepimizin aşina olduğu ve son zamanlarda adını sık sık duyduğumuz yeme bozukluklarının bir çeşidi olan bulimia nervoza aslında sadece “çağımızın” hastalığı değil. Tarihte geriye gittikçe neredeyse her dönemde karşımıza çıkan bulimia nervoza, 1980’lerde de Lady Diana olarak tanıdığımız Diana Spencer’ın bu hastalığına yakalanmasıyla karşımıza çıkıyor. Diana’nın yaşamına ve hastalığına dair bilgi edinebileceğiniz, benim de bu yazıyı yazarken yararlandığım kaynaklardan biri olan “Prenses Diana’nın Kayıp Sırları” adlı belgesele Netflix üzerinden erişebilirsiniz. 

Prenses Diana
Prenses Diana | Fotoğraf: GettyImages

Bulimia Nervoza Nedir?

Amerikan Psikiyatri Birliği (APA)’ne göre Bulimia Nervozalı bireylerin temel özellikleri aşırı yeme ve kilo alımını önleyebilmek için uygunsuz telafi edici yöntemlere başvurmalarıdır. Mental bozuklukların tanı kitabı olan DSM-IV ( The Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders) ‘te bulimia nervoza için tanı kriterleri:

  • tekrarlanan tıkanırcasına yeme epizodları
  • kilo alımını önlemek için tekrarlanan uygunsuz bir takım telafi edici yöntemler (kendi kendini kusturma, müshil kullanma veya aşırı egzersiz yapılması)
  • vücut şekli ve ağırlığı hakkında yapılan yanlış öz değerlendirme

şeklinde yer alıyor.

screen-shot-2018-09-18-at-8-44-38-am-660x400
  Bulimia Nevroza | Fotoğraf: rgvisionmagazine.com

Diana’nın Röportajından Alıntılar:

“İyi değildim. Bir an hiç kimseyken birden Galler prensesi, anne, medya oyuncağı ve bu ailenin bir üyesi olmuştum. Bir kişinin kaldırabileceğinden çoktu bu. “ 

Kendi halinde bir anaokulu öğretmeni olan Galler Prensesi Diana Spencer’ın hayatı, Galler Prens’i Charles ile tanıştıktan sonra ‘hızlı’ bir şekilde değişmiş. Diana artık yalnızca anaokulu öğretmeni rolünü değil İngiltere prensesi, eş  ve anne rollerini de üstlenmek zorunda kalmış. Tüm bu rollerle art arda tanışmak zorunda kalan Diana, bu rolleri üstlenmek ve rollere uyum sağlamak için kendisine zaman tanınmadığını da röportajında belirtiyor. Ayrıca basının ani bir şekilde hayatının büyük bir bölümünü kaplamaya başlaması Diana’yı  zorlayan bir başka konu olmuş. 

5ef6474e4dca682e0d416573
Prenses Diana’nın Kayıp Sırları | Fotoğraf: Insider

“Kapının arkasına saklanıp babamın annemin suratına tokat atışını izlediğimi hatırlıyorum. Annem de ağlıyordu. 9 yaşındaki bir kız için çok yıkıcı bir şeydi bu.”

Diana’nın çocukluk döneminde savunmasız bir anne ve güvenilir olmayan bir baba profiline şahit olduğunu görüyoruz. Çocukluğu hakkında çok fazla şey belirtmese de bu cümleler travmatik bir çocukluk geçirdiğini söylemek için yeterli görünüyor. 

“Hiç erkek arkadaşım olmamıştı. Her zaman erkeklerden uzak durdum. Hepsinin başa bela olduğunu, onlarla uğraşamayacağımı düşündüm. Duygusal açıdan berbat halde olduğumu düşünüyordum.” 

Diana’nın Prens Charles ile evlenmeden önce hiç erkek arkadaşı olmamasına rağmen, erkeklerle ilgili genel bir tutumunun olmasını bilişsel çarpıtmaya örnek verilebiliriz. Bilişsel Davranışçı Kuram bu durumu şu şekilde açıklıyor: bireylerin temel inançları ya da şemaları bilişsel çarpıtmalara yol açar. Yani, erken çocukluk döneminde bilgiyi işleme sürecinde görülen hatalar, oluşan bilişsel şemaları destekler. Aaron Beck (2001) bilişsel çarpıtmayı “bilgi işleme sürecinde sistematik olarak yapılan düşünce hataları” olarak tanımlıyor. Bilişsel çarpıtmalardan biri olan aşırı genelleme (bir olayı veya örneği temel alarak genel bir  kural oluşturmak ve buna inanmaktır.) bu duruma örnek olarak verilebilir. Diana’nın röportajda söylediklerine dayanarak, babası ile ilgili edindiği bilgilerden bir şema oluşturduğunu ve bu şemayı tüm erkekler için genellediğini söyleyebiliriz.

“Bulimia nevroza nişanlandıktan bir hafta sonra başladı. Kocam belime elini koyup birazcık tombul olduğumu söyledi. Bu da bende bir şeyler tetikledi. İlk kusuşumu hatırlıyorum. Çok heyecanlanmıştım çünkü gerginliğimi attığımı düşünmüştüm.”

Aldatılmak, bedeni hakkında yapılan olumsuz eleştiriler, hazır olmadığı ve içten içe istemediği bir evliliğin yüklediği stres ve basının aşırı ilgisi Diana’yı bulimia nevroza konusunda tetiklemiş olabilir.

“Camilla meselesi nişanlılığımız boyunca aklımdan çıkmamıştı. Bunu kimseyle konuşamıyordum.”

Burada Diana ailesinden ve çevresinden sosyal destek alamadığını belirtiyor.  Herkesin ilgi odağı olup aynı zamanda da hiç kimsenin umrunda olmamak Diana’nın özgüvenini ve kendilik değerini daha çok düşürmüş olabilir. Bu yüzden kendini rahatlatma yöntemi olan yeme ve ardından kusma davranışına daha çok sarılmış olabilir. 

Prenses Diana’nın Kayıp Sırları
 Prenses Diana’nın Kayıp Sırları | Fotoğraf: express.co.uk

“Kocamın düğünden önceki gece bir mühür yüzüğü gönderdiğini hatırlıyorum. Yanındaki notta “Seninle gurur duyuyorum. Yarın sunakta seni bekleyeceğim. Herkesin gözlerinin içine bak ve ayaklarını yerden kes.” yazıyordu. O gece çok kötü bir bulimia nöbeti geçirdim. Düğün günüm hayatımın en kötü günüydü galiba. Balkona çıktık. Devasa bir rol üstlendiğimi fark ettim. Ama neye bulaştığımı hiç bilmiyordum. Hiçbir fikrim yoktu.”

‘Mükemmelik’ beklentisi onu daha çok strese soktuğu için bulimia nöbetleri artık bir rahatlama rutini haline gelmiş gibi görünüyor. 

 “Gün boyu midem bulanıyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Kocama yardımcı olamadığımın farkındaydım. Tüm fotoğraflarda rengim griydi. Akşamları ya bayılıyordum ya da midem bulanıyordu. Yani sorun çıkartıyordum. Bunun farkına vardılar – Diana sorun çıkartıyor-

Tüm bu ataklarla ve durumla baş ederken mükemmellik beklentileri hala devam etmiş. Aslında bir yardım çığlığı olan bu hastalığı kimse görmemiş ve sorun çıkartmak ile suçlanmış.

“Kendimi kasten merdivenlerden attım. Charles yok yere şikayet ettiğimi söylüyordu. Kendimi çok çaresiz hissettiğimi söyledim. Hüngür hüngür ağlıyordum. “Seni dinlemeyeceğim hep böyle yapıyorsun at binmeye gideceğim.” dedi. Ben de kendimi merdivenlerden attım. Karnım epey morarmıştı. Kraliçe geldi dehşete kapıldı. Charles geri döndüğünde beni görmezden geldi.”

Diana çaresizliği görülmeyince, iyi hissetmediğini daha somut bir şekilde  göstermeye çalışarak kendini merdivenlerden aşağıya atmış. Fakat Charles’tan bir karşılık alamamış. Hatta, yaptığı davranış ilgi bile görmemiş ve görmezden gelinmiş.

Prenses Diana'nın Kayıp Sırları
Prenses Diana’nın Kayıp Sırları | Fotoğraf: history.com

 “Ailemden kimsenin bundan haberi yoktu. Bir gün ablam ‘göğsündeki o iz ne?’ diye sordu. Önceki gece Charles’la bir şey konuşmak istemiştim. Charles boş yere olay çıkardığımı söyledi. Ben de tuvalet masasından mektup bıçağını alıp göğsümden aşağıya doğru bir çizik attım. Charles tepkisizdi. Ablam “aileyi utandıracak bir şey yapmamam” gerektiğini söyledi.” 

Ablası tarafından kraliyet ailesinin kendisinden daha önemli olduğu hissettirilmiş ve Diana’nın yardım çığlığı yine cevapsız kalmış.

“Doktor Lipsedge, “Haftada bir saat gelip sizinle görüşeceğim, sizin hiçbir sorununuz yok.” dedi. O böyle deyince bana bir kapı açıldı. Belki de sorun bende değildir diye düşündüm. Özgüvenimi geri kazanmama yardım etti.”

Evliliğinin kötü gitmesinden hatta bulimia nevroza hastalığına yakalanmasından bile Diana suçlu görülürken, doktorun söyledikleri Diana’da bir farkındalık oluşturmuş. Hiçbir şekilde görünmediği, yardım arayışlarının fark edilmediği ve yaşadığı zorlukların göz ardı edildiği bir durumda gerçekten de sorun Diana’da olmayabilirdi.

Bilişsel Davranışçı Terapiye Göre Bulimia Nervoza

Bilişsel Davranışçı Terapi, işlevsel olmayan düşüncelerin saptanmasına ve bu düşüncelerin işlevsel olanlarla değiştirilmesine odaklanıyor. Bilişsel Davranışçı Terapiye göre bilişsel çarpıtmaya sahip bireyler olayları ya siyah ya da beyaz olarak değerlendirirler. Yani, olayların ve kişilerin ortası yoktur ya siyahtır ya da beyazdır. Bu kişilerin hayata bakış açısı bu yüzden aşırı abartılıdır ve bu bakış açısı onları olumsuz etkiler. Aslında Diana’nın hayatında da  siyah ve beyaz kadar keskin bir ayrım yapıldığını görüyoruz. “Zayıfsan güzelsin/değerlisin, değilsen çirkinsin/değersizsin.” Charles’ın Diana’yı aldatması ve  fiziksel görünümü hakkında eleştirilerde bulunması, Diana’nın “mükemmel olmalıyım” düşüncesine sıkı sıkıya sarılmasına ve mükemmellik algısını siyah ve beyaz kadar keskin bir şekilde sınıflandırmasına sebep olmuş. 

Bilişsel Davranışçı Terapinin tedavi sürecinde, danışanlardan işlevsiz olan düşüncelerinin gerçekçiliğinin sorgulanması isteniyor. Gerek seans sırasında gerekse ev ödevleri gibi yöntemlerle seans dışında da danışanlar bu sorgulamaya teşvik ediliyor. Ayrıca, işlevsiz düşüncelerin değiştirilmesinden farklı olarak danışana kaygı durumunda baş etmesi için yeni baş etme stratejileri de kazandırılıyor.

Diana’nın bulimia nevroza ataklarının da kaygı anında ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Düğün öncesinde, basın karşısına çıktığında ve fuarda atak yaşamasını bu duruma örnek olarak verebiliriz. Nitekim Diana’nın baş etme stratejisi de yeme ve ardından uygunsuz bir şekilde telafi etmesiydi (kusma davranışı). Bilişsel Davranışçı Kuram’a göre bu rahatlatma biçimi yani işlevsel olmayan baş etme stratejisi değiştirilip yerine yeni baş etme stratejileri getirilmeli. 

Diana’nın her şeyin suçlusu olarak görülmesi, bayılmasının, merdivenlerden kendisini atmasının şımarıklık olarak adlandırılması onun “Ben değersizim, ben hiçbir işe yaramam ve kimse beni sevmiyor.” gibi işlevsiz düşüncelere kapılmasına sebep olmuş veya zaten olan işlevsiz düşüncelerini güçlendirmiş olabilir.

Yine bilişsel davranışçı tedaviye göre işlevsel olmayan bu düşünceler değiştirildikten sonra davranışlar hedef alınıyor. Özellikle bulimia nevroza açısından davranışsal hedeflere örnek verecek olursak, danışanın zihnini bedeni yerine başka bir şeye yönlendirmesini, yemek yerken başka bir şeyle meşgul olmamasını ve düzenli, yapılandırılmış bir beslenme rutinine uymasını sağlamak bunlardan bazılarıdır (Köroğlu, 2012). Diana Spencer’a göre bu tedavi yöntemlerini değerlendirecek olursak, Diana, öğle yemeklerinin genellikle açık büfe şeklinde olduğunu belirtiyor. Bunun nedeni sorulduğunda ise “Öğle yemeklerini insanlarla görüşmelerimi yapabilmek için açık büfe şeklinde ayarlıyorduk ve konuşurken aynı zamanda yemek yiyemiyorsunuz.” şeklinde açıklıyor. Yani, yemek yemesi gereken zamanda insanlarla görüşme yaptığını ve dolayısıyla yemek yemeyi ihmal ettiğini görüyoruz. Yemek saatlerinin planlanması, ne olursa olsun bu plana uyulması ve sağlıklı beslenme alışkanlığının kazandırılması tedavi açısından önem taşıyor. 

Ayrıca, Diana Charles’tan ve basından gördüğü psikolojik baskıyla mücadele edebilmek için yapmaktan keyif aldığı aktivitelere yönlendirilebilirdi.  Kaygısını arttıran ve onda baskı oluşturan kişilerden ve durumlardan uzaklaşması tedavi sürecini hızlandırabilirdi diye düşünüyorum. Örneğin; kendini iyi hissetmiyorken kalabalığın karşısına çıkma zorunluluğunu hissetme ve mutsuzken mutlu görünmeye çalışma durumlarında olduğu  gibi.

Bilişsel davranışçı terapinin son aşamasında kişinin ileride tekrar yaşama ihtimali olduğu zorlukların neler olabileceğinin ve bu tür durumlarla nasıl baş edebileceğinin konuşulması, bu baş etme yöntemlerinin kâğıda dökülmesinin  sağlanması ve gerektiğinde tekrar nasıl yardım alabileceğini danışana öğretmek de danışanın iyiliği açısından esastır. (Köroğlu, 2012) 

Kapak Fotoğrafı: Pinterest

İlginizi çekebilir: Gizem Kalaç’tan Beden Dismorfik Bozukluğu