Sanatçı Büşra Çeğil ile “Kolektif İyileşme” sergisi kapsamında izleyiciyle buluşan “Sleeping Panorama” işi üzerine sohbet ettik. Mina’nın Çocukları Projesi’nin Ayça Okay küratörlüğünde Metrohan’da hayata geçirdiği sergi “iyileşmenin yolları”na odaklanıyor. Çeğil, sergi kapsamındaki eserinde kendi iyileşme serüvenine izleyiciyi ortak ediyor.

img_6707-2
Sleeping Panorama, Büşra Çeğil | Fotoğraf: Şahan Nuhoğlu

Toplumsal bellek, yerinden edilme, hatıra, yas, nostalji ve melankoli eserlerinin önemli temaları arasında yer alıyor. Bu meseleler toplumuzun da adeta hafızasına işlemiş ögeler. Sosyolojik kırılımlar çalışmalarına nasıl yansıyor?

Yaşanan toplumsal travmalara maruz kalan her birey gibi elbette tüm yaşamım direkt veya dolaylı yoldan etkilendiği için bu izler eserlerime de yansıyor. Sokak ortasında vurulan Hrant Dink’ten, yok edilen Hasankeyf’ten duyduğum acıyı paylaşmanın benim için yolu şimdilik sanattan geçiyor.

Uyku fiziksel rahatsızlıklarda olduğu gibi ruhsal problemlerde de en büyük kaçış noktalarımızdan biri. Acıyı sağaltma, iyileşme, unutma konularına atıfta bulunan, “Kolektif İyileşme” sergisi kapsamında izleyiciyle buluşan “Sleeping Panorama” adlı çalışman nasıl ortaya çıktı ve gelişti?

Beni epey zorlayan hayal kırıklıklarıyla dolu bir süreçten geçerken serginin küratörü Ayça Okay’dan gelen davet üzerine düşünmeye başladım. Beni büyüten anneannemin kaybıyla beraber -şimdi fark ediyorum- bir yas sürecinin içinden geçiyormuşum aslında. Hem özel hayatımla hem sağlığımla ilgili ardı ardına üzücü haberler almıştım. Sosyal izolasyona ve kendimi korumaya ihtiyaç duyduğum bir zamandı, biraz güvenim sarsılmıştı hayata. Biyopsi sonuçlarımı beklerken telefonumu kapatıp uzun uzun uyumaya başladım. Günde 20 saat kadar uyuyor kalan süreyi deniz kenarında yürüyerek geçiriyordum. Hissettiğim acıyı hâlâ tarif edemem. İyileşme ile ilgili bir sergide ne yapabilirdim ki henüz kendim iyi değilken. Ağlamalarımın sonu bir türlü gelmiyordu. Ben de yaşam alanımı, kendimi biraz da olsa güvende hissettiğim alanı sizlerle paylaşabilirim diye düşündüm.

img_6707-2
Sleeping Panorama, Büşra Çeğil | Fotoğraf: Şahan Nuhoğlu

Çalışma kapsamında kendi iyileşme deneyimini izleyiciyle paylaşıyorsun. Acının paylaştıkça azaldığına inananlardanım, bu sergileme deneyiminin senin acına nasıl etkileri oldu?

“Sleeping Panorama” en kendi dünyamı açtığım yapıt oldu. Bu yüzden duygusal bağım çok daha fazla. Aslında sergi açıldıktan sonra yalnızca ziyaretçilerin korkularını, ruhsal durumlarını izliyorsun sanatçı olarak. O noktada içini dökme eylemi senden çıkıp izleyiciye geçiyor.
Sanatçı üretim sürecinde yaşıyor esas etkiyi. Tüm sürecin üzerinden tekrar geçmiş gibi oluyorsun, bir nevi terapi seansı gibi düşünebiliriz bunu. Kurulum bittikten sonra kanepeye oturup ağlamıştım. Şu an geride kaldı işte dedim hepsi. Gerçekten de öyle oldu. Uzak bir zaman gibi geliyor o günler şimdi.

Peki ziyaretçilerin kendi kişisel anılarıyla kurduğu ilişkiler ve yorumları nasıldı?

Burası benim her koşulda devam etmek için tek motivasyon kaynağım diyebilirim. Öyle içten paylaşımlar geliyor ki her defasında ben de daha fazla cesaret buluyorum kendi iç dünyamı açmak için. Çünkü yaralarını göstermekten sakındıkça insanlar herkes o kusursuz imajı arzuluyor. Gerçeklikten uzaklaşıyor. Gerçek olan acıyla bütünleşebilenler yani hemhal olanlar. Enstalasyonlarımla karşılaşınca kendi ilişkilerinde kör noktalarını görenlerden tutun arkaya ittiği çocukluk anısıyla yüzleşenler, kanepede uyuyan eşinin iç dünyasını anlamaya çalışandan evine gidip ışıkları kapatıp eserle ilk karşılaştığı andan kendi deneyimine yolculuk edenlere çokça hikâye duydum. Hepsi benim için çok özel hikâyeler.

img_6706-3
Sleeping Panorama, Büşra Çeğil | Fotoğraf: Şahan Nuhoğlu

Yalnızken, bir sorunla mücadele ederken, hastayken yatak yerine kanepede uyumayı tercih etme de önemli bir metafor olarak çalışmana yansıyor. Bu konuda ne düşünüyorsun?

Çoğunlukla yalnız uyuyanlar beni anladı bence burada.  Bilmiyorum belki çocukluğumdan kalma bir alışkanlık diye böyle ama kendimi kötü hissettiğimde battaniyemi alıp kanepeye geçiyorum ve sergiden anladığım kadarıyla benim gibi yapan çok kişi varmış. Sanırım kanepe sırtımızı yaslama ihtiyacımızı karşılıyor.

Nesneleri deforme edip dönüştürdüğün üretim pratiğin bu eserde de karşımıza çıkıyor. Bu defa deforme edilen bir salıncak. Zihnimizin uyku ile uyanıklık arasında bir nevi boyut değiştirmesine vesile olan bu salıncak figürü senin dokunuşunla adeta eriyor. Burada salıncak figürüne yüklediğin anlam nedir?

Salıncağı zihne benzetiyorum. Sürekli bir haraketlilik içerisinde eylemsizliğin oyunu gibi. İnsan uzun süre uyuyunca bir nevi sosyal izolasyon kendiliğinden gerçekleşiyor. Zamanın uzun süreli uykuların ardından dikeyden yatay boyuta geçtiğini hissedebilirsiniz. Kendi deneyimimde rüyalarla geçmiş ve gelecek arasında o kadar çok gidip geldim ki bir noktada her zamanda aynı anda var olmayı deneyimlediğimi hissetmeye başlamıştım. Bu duygu durumunu en iyi salıncak anlatabilirdi. Hem hâlâ en sevdiğim çocukluk oyunum hem de o döneme dair ruh hâlimi en iyi anlatan nesne. Geçmiş gelecek düşünceleri arasında şu anda eriyip dönüşen bir yanım gibi.

img_6697
Sleeping Panorama, Büşra Çeğil | Fotoğraf: Şahan Nuhoğlu

Rüyaları da zihnin ve bedenin kendini koruma altına almak için kurduğu bir izolasyon hâli olarak tanımlayabilir miyiz? Bu bilinç ve bilinç dışı arasındaki geçiş hakkında ne düşünüyorsun?

Aslında rüyalarının dilini çözmeye başladığında yaşamak eğlenceli bir hâl alıyor bence. Kendini tanımada ve hayatı anlamada rüyalarını izlemek, yazmak veya bir uzmanla paylaşmak çok öğretici. Bazı inanışlarda bir soruya cevap bulmak için rüyaya yat derlermiş mesela. Cevapların arandığı zihnin dehlizleri gibi. Rüya evreni oldukça yaratıcı ve gizemli. Bu hâli derinlerine dalmak için davetkâr. Aklımda rüyalarımla ilgili bir sergi fikri var, yaklaşık üç yıldır konunun uzmanı bir psikoterapistle rüyalarım üzerine konuşuyoruz. Sanırım burada sorularının tüm cevapları da olacak. 

İzleyiciyi evine, yaşam alanına davet ettiğin bu odada çiçeklerin, kanepen, çalışma masan, kitapların ile karşılaşıyoruz. Bir de arkada dönen Metin Erksan’ın “Sevmek Zamanı” filmi söz konusu. Neden bu film, iyileşme sürecinle nasıl bir ilişki kuruyor?

“Sevmek Zamanı” kendime çok yakın hissettiğim bir filmdi ve evde geçirdiğim tüm o süreç boyunca fonda hep açıktı. Başroldeki karakter bir kadının resmine aşık oluyor ve kadın kendisiyle tanışmak istediğinde onu: “Resmin sen değilsin ki, resmin benim dünyama ait bir şey. Ben seni değil resmini tanıyorum, belki sen benim bütün güzel düşüncelerimi yıkarsın” diyerek geri çeviriyordu. Benzer bir yaklaşımı Angelopoulos filminde de görmüştük daha sonra. Bu yaklaşım bana artık içi boşaltılmış tutunduğum şehri, ilişkileri ve aslında Türkiye’yi düşündürüyordu. Mesela İstanbul’dan taşınmak isterken çocukluk anılarım, keyifli zamanlarla örülmüş belleğim, şehrin hâlâ çok sevdiğim yanları buna engel oluyordu. İstanbul benim için her yerden özlemine dayanamayıp döndüğüm şehirdi. Ama artık mutlu da değildim. Tıpkı bazen bitmiş ilişkilere tutunduğumuz gibi şehirlere, doğduğumuz büyüdüğümüz ülkeye de tutunmaya çalışabiliyoruz. Filmde de karakterimiz pek türüne rastlamadığımız biçimde romantik, kendi hayaline tutunuyor, somut dünyadaki karşılığıyla yüzleşmek istemiyordu. Bir nevi kendi iyiliğini gözetiyordu. Tıpkı bu ülkede yaşayan çoğumuz gibi. Kurumlarının içi tamamen boşaltılmış bir Türkiye ile karşı karşıyayız, fakat yaşadığımız güzel günlerin anısıyla vedalaşmak zor geliyor birçoğumuza.
 

img_6705-5
Sleeping Panorama, Büşra Çeğil | Fotoğraf: Şahan Nuhoğlu

Mina’nın Çocukları Projesi’nin Ayça Okay küratörlüğünde hayata geçen “Kolektif İyileşme” sergisi de sanatçıların acıyla bireysel mücadele biçimlerinin kolektife evrilmesinden yola çıkıyor. Sergi iyileşmeye ve iyileştirmeye en çok ihtiyaç duyduğumuz bir döneme tesadüfen denk geldi. Bu konuda ne düşünüyorsun?

Aslında geriye dönüp bakarsak liste çok uzun. Benim yaşamıma denk gelen felaketleri saymaya başlasam sonu gelmez belki. Hepimizi derinden etkileyen çok fazla durum yaşandı bu topraklarda. Sanatın iyileştirici yanından hep bahsedip duruyoruz. Peki ya sanatçının da iyileşmeye ihtiyacı varsa? Pandemi sürecini henüz geride bırakmışken her toplumsal ve ekonomik kırılmada önce sanat etkinlikleri iptal edilmek isteniyor. Sanat bazı kesimlerce eğlenme, gönlünü hoş eyleme veya hobi olarak algılanabiliyor. Bunun sebebini de yine temel sanat eğitiminin ilköğretim sürecinde yeterli düzeyde verilmemesinden kaynaklı buluyorum. Sanatı henüz içselleştirememiş, ruhumuza besin olarak alamayan bir toplumuz. Deprem ve sel felaketinde ise en çok bir arada olmakla, birlikte dayanışma içinde olmakla iyi hissettik. Bölgeye gidebilen gitti gidemeyen yaşadığı şehirden desteğini verdi. Tam bu noktada sergiyi ertelemek yerine düzenlenen panellerle daha çok bir araya gelmeye, konuşmaya, fikirlerimizi paylaşmaya, dönüştürmeye ihtiyacımız olduğunu düşündük. Birbirinden güçlü kadınların hikâyelerini dinlemek, çözüm önerilerini tartışmak umarım tüm ziyaretçilere de biraz olsun iyi gelmiştir.

İstanbul’un geçmişine tanıklık etmiş bir hafıza mekânı olan Metrohan’da sergileme deneyimi nasıldı?

İlk gördüğüm andan itibaren çok etkilendiğim bir yapı Metrohan, mekânın dili kendi ışığı çok güçlü. Bana ayrılan odaya girip biraz vakit geçirince gelecekten günümüze gelen bir araştırmacı gibi hissettirmişti. Orada, Beyoğlu’nun kalabalığının ortasında, 1875’de inşasına başlanmıştı ve bir inziva yeriydi sanki. Bu bağlamda bir sergi mekânına, hafıza müzesine dönüştürülmesi çok büyük kazanım şehir için. Mekâna fiziksel olarak temas etmeden, yani duvarına tavanına hiç temas etmeden yaşayan bir deneyim alanı kurmak kendi iç dünyamda da güzel bir noktaya temas etti.

img_6702
Sleeping Panorama, Büşra Çeğil | Fotoğraf: Şahan Nuhoğlu

Bağımsız bir sanatçı olarak çalışıyorsun. Bu üretim pratiğini nasıl etkiliyor?

Kendi sürecimi kendime emanet etmek bana hep iyi geldi. Zihnimi ve üretim pratiğimi kısıtlamadan ilerleyebiliyorum. Sanatçıya ve fikirlerine saygılı, cesurca alan açabilen, enerjisi benim kadar yüksek bir galeri karşıma çıkarsa beni temsil etmesine olumlu bakabilirim.

Önümüzdeki dönem için neler planlıyorsun? Gelecek projelerin arasında neler yer alıyor?

İstanbul’dan taşındım, öncelikle bir süre yeni evime alışmaya çalışacağım sanırım. Hâlihazırda devam eden projelerim var bir yandan onları yakında paylaşacağım. İsviçre’de geçen yıl ertelediğimiz kişisel sergim gerçekleşecek. Diğerleri de sürpriz olsun diyelim.

Son bir not: Sergiyi 31 Mart tarihine dek ziyaret edebilirsiniz. 

Kapak Fotoğrafı: Şahan Nuhoğlu

İlginizi çekebilir: Burcu Dimili’den “Golden Hours” Üzerine