Cadı, farkında olmadan sıkça duyduğumuz bir kelime. Üstelik hakaret, sıfat ya da tam tersi övgü için kullanılıyor. Çocukluğumdan beri cadılara büyük bir ilgim oldu. Bugün de size bir kavram olarak “cadı”lardan ve onların tarih, sanat, edebiyat ve müzik gibi pek çok alandaki yerlerinden bahsetmek istiyorum.

Cadı
Cadı | Fotoğraf: Unsplash.com/@marigard

Cadı Kimdir, Cadılık Nedir?

Öncelikle cadı kime diyoruz bununla başlayalım. Kökeni belirsiz olan cadı kelimesinin “bilgi”, “eğilmek” ya da “söğüt” anlamına gelen eski Germenik kökenli kelimelerden geldiği biliniyor. TDK ise cadıyı: “Kötülük yaparak başkalarına zarar veren kadın” ya da “Geceleri dolaşarak insanlara kötülük ettiğine inanılan hortlak” olarak tanımlıyor. Bir cadı olarak söylemeliyim ki TDK halt etmiş.

Cadılar yine pek çok dinde ve mitolojide “kötü amaçlarla kullandığı doğaüstü güçleri olduğuna inanılan kişi” olarak tanımlanıyor. Oysa benim şu ana kadar duyduğum en iyi tanım severek okuduğum “Edebiyatın Cadıları” kitabındaki: “Kendi şartlarıyla güce sahip olan tek kadın arketipi.” Zamanla birlikte değişen, kendiyle birlikte zamanı değiştiren bir zeka, güçlü biri.

Love Witch
Love Witch | Fotoğraf: deadmaidens.com

“Kendi şartlarıyla güce sahip” tanımı çok önemli çünkü tarihe göz attığınızda gücü, yetkileri ve yetenekleri herhangi bir başka güce (sıklıkla da eril bir güce) bağlı olmayan kadınlardır cadılar. “Çocuk” dışında şeyler yaratabilen kadınlar. Bu nedenle de özellikle 16 ve 18. yüzyıllar arasında korkuya neden oldular. Oysa Malcolm Gaskill’in “Cadılık” isimli kitabında söylediği gibi “Cadılar da insandır.”

Cadılık ise benim için tanımlanabilir değil. Büyücülük ile ilgili ezoterik bir kavram ama öğretilebilir de değil. Geçtiğimiz yılın en popüler kitaplarından, cadı tanrıçanın yaşamını anlatan “Ben, Kirke”de bu konuya ilişkin çok beğendiğim iki açıklama bulunuyor. İlki “Büyücülük öğretilmez. Kendin bulursun ya da bulamazsın.” diğeri ise “Büyücülüğün ne olmadığını söyleyeyim: Bir düşünce ve bir göz kırpışıyla gelen ilahi bir güç değil. Yapılması, üstünde çalışılması, planlanması, araştırılması, kazılıp çıkarılması, kurutulmadı, öğütülmesi, pişirilmesi, onunla konuşulması, ona şarkı söylenmesi gerekiyor.”

Cadılardan Korkulmalı mı?

Bahsettiğim gibi cadı benim çocukluğumdan beri ilgi duyduğum bir kavram. Küçükken içinde cadı geçen ne kadar kitap varsa alırdım. En sevdiğim kitabım Black Mirror’ın Bandersnatch bölümünün kitap halini andıran, seçenekler seçip bu doğrultuda bölümleri okuyarak hikayeyi bir bakıma kendiniz yazabildiğiniz “Cadı Sensin” kitabıydı. İlkokul hayatım “Witch” dergisi okuyarak geçti. Yaşıma “uygun” olup olmadığını önemsemeden içinde cadılık kavramına yer veren her türlü dizi ve filmleri izlerdim. Dolayısıyla anaokulu yaşlarında bile cadılardan korkmak hiç aklıma gelmedi ve hatta annesi yuvadan alırken ayakkabılarını giymeye direnen bir arkadaşımı cadılarla korkuttuğunda bunu çok komik bulduğumu hatırlıyorum.

Cadı | Fotoğraf: Tumblr

Bence cadılardan korkmak saçma çünkü her ne kadar tarih boyunca amaçları “zenginliğe ulaşmak” olarak tanımlansa da (ki bu geniş ve anlamsız bir tanım. Zenginlik nedir?) insanlara bu yüzden zarar verdikleri bilgisi anlamlı değil. İlk olarak, tarih ve mitolojide dahi cadıların da tıpkı insanlarda olduğu gibi çeşitlilik gösterdiklerini görebilirsiniz. “Beyaz cadılar”, “siyah cadılar” (ırk anlamında değil amaç ve yeteneklerini ifade etmek için kullanılır) şifacı (yeşil) cadılar, Voodocu cadılar (Afrika öğretisidir), deniz cadıları, solitary (yalnız çalışan) cadılar, divination (kehanet) cadıları gibi pek çok farklı grubu, öğretiyi ve çalışma biçimini anlatan tanımlar bulunuyor. Özetle insanların “varlıklarına inanmadıkları” cadılardan korkuyor olmaları gülünç.

Cadılardan korkmak aslında insanlardan korkmakla eşdeğer düşünülebilir. Avrupa’da yaşanan cadı krizinden, mitoloji ve kadim hikayelere kadar geniş bir skalada incelendiğinde görüyoruz ki cadılar, bir: kendilerine zarar verme niyetindeki insanlara zarar verebilirler (yine mitolojiye dönecek olursak Kirke yalnızca kendisine zarar verme niyetinde olan ve saldıran erkekleri domuza çeviriyordu. Günümüz hukuku açısından bakarsak meşru müdafaa diyebiliriz); iki: tıpkı insanlarda olduğu gibi “sorunlu” bir cadı kendisi öyle biri olduğu için size zarar verebilir (tıpkı sorunlu birinin sizi sokakta dövebileceği, bıçaklayabileceği ya da taciz edebileceği gibi). Bir de kusura bakmayın da gücü kuvveti yerinde bir cadının işi gücü mü yok dümdüz bir faniyle uğraşsın, hayret bir şey.

Tarihte Cadılar

Her ne kadar cadılarla ilgili bilgilere 15-17. yüzyıllar arasında kaydı tutulmuş olan cadı avları ve cadılığın yasaklanmasına ilişkin yasalar (evet ciddi anlamda böyle mevzuatlar bulunuyor o döneme ait) aracılığıyla ulaşsak da en erken uygarlıklarda cadılığın esaslarını saptayabiliyoruz. Örneğin: İ.Ö 33’te gergin bir senato devletin ayakta kalma gücünü korumak adına tüm büyücü ve sihirbazlara yasaklama getirmişti.

Cadılığın temelinde teizm ve çatışma yer alıyor. Antik Yunan’da büyü sözcüğü denetlenemez bir gücü ifade etmesinden dolayı hızla kötüleyici bir anlam kazandı. Romalılar cadılığın gerçek olduğu yönünde bir konsensusa sahipti. Ancak iyi mi yoksa kötü mü oldukları konusunda net bir inanışları yoktu.

Witch Riding Backwards on a Goat, Dürer
Witch Riding Backwards on a Goat, Dürer | Fotoğraf: Wikimedia

Erken dönem Hıristiyanlık büyüye, yorumlarında düşman uygulamada ise hoşgörülüydü. 11 ve 13. yüzyıllar arasında ise Avrupa’da entelektüel yaşam klasik öğretilerden beslenerek gelişti, böylece astroloji, simya, büyüye ilgi arttı. 13. yüzyılda gelişen ve farklılaşan şeytan kavramı büyücülük ile ilişkilendirilmeye başlandı. 1500’lü yıllara gelindiğinde kilise, eş gördüğü sapkınlık ve büyü kavramlarına düşmanlık ilan etti. Fransa, İtalya, İspanya, Almanya ve Hollanda’da “cadı avları” başladı. Artık cadılık Tanrı’ya ve insana karşı bir komplo olarak görülüyordu.

15 ve 18. yüzyıllar arasında cadılık yalnızca batıl inançlar aracılığıyla değil bilim ve hukuk aracılığıyla gerçeğe dönüştürüldü. (1563’te I. Elizabeth tarafından getirilen Cadılık Yasası vb.) 18. yüzyılın sonlarına gelindiğinde cadılık delillerle çürütülmeye başlandı ve Ortaçağ batıl inanışlarının sembolü olarak görüldü. Bu dönemde cadılık, Avrupa’da alt sınıf kültürüyle ilişkilendirildi.

19. yüzyılda akılcılığın yanı sıra romantizm gelişti. Böylece cadıların gerçek, iyi niyetli ve tutkulu oldukları ancak zulme uğradıkları düşüncesi baş gösterdi. Cadılar bilge kadınlar olarak tanınmaya ve Kilise lanetlenmeye başlandı. Ancak propaganda değeri yüksek ve tartışmalı pek çok konuda olduğu gibi burada da uçlara gidildi. Cadılar romantize edilerek milyonlarca cadının bu dönemde katledildiği iddia edildi. Ancak 1935’te Alman araştırmacılardan oluşan bir ekip cadılara ilişkin araştırmalar yapmaya başladı ve erken dönem cadılarına ilişkin milyonlarca vaka bulmayı beklerken yalnızca 33.846 vakaya ulaştı.

Günümüzde cadılık tarihi oldukça gelişkin ve konuya ilişkin pek çok kaynağa ulaşmak mümkün. Aşırı derecede akılcı ya da abartılı şekilde romantik incelemeler bir kenara bırakıldı ve “cadı” bir arketip ve kültür ögesi olarak benimsendi.

Sanatta ve Edebiyatta Cadılar

Varlığına inanılsın ya da inanılmasın “cadılık” kültüre yerleşmiş bir fikir. Zaten “okültizm” ile ilişkilendirilen her kavram ilgi çekicidir ve sıklıkla sanatta, edebiyatta, müzikte ve benzer yaratıcı alanlarda kendine yer bulur. Maslcolm Gaskill bu durumu: “Cadılar bilinçaltını rahatsız ederler. Onları sevmemizin, onlardan nefret etmemizin, onlardan rahatsız olmamızın nedeni budur.” diyerek açıklıyor.

Edebiyatta Cadılar

Edebiyatta Cadılar | Fotoğraf: unsplash.com/@foxfox

Cadılara ilişkin sınırsız sayıda roman ve tiyatro oyunu var. Bunların en ünlülerinden biri şüphesiz Arthur Miller’ın “Cadı Kazanı“. Oyun Salem kasabasında bir grup insanın cadılıkla yargılanıp idam edilmesini konu alıyor. Baskı yönetimlerine ve baskı dönemlerine gönderme yapılan eser Miller’ın komünizm destekçisi olmakla suçlanarak yargılanmasına yol açsa da 1953’te ilk kez Broadway’de sergilendi ve zamanla bir klasiğe dönüştü.

Shakespeare’in en ünlü oyunlarında cadılara yer verildiğini biliyoruz. Macbeth cadı kız kardeşleri “Sizi gizli, kara, geceyarısı acuzeleri! (That’s rude Shakespeare.) Ne iş yaparsınız? sorusuyla karşılıyor.

En sevdiğim kitaplardan biri olan “Oz Büyücüsü” yine iyi ve kötü cadılara yer veriyor ve tüm zamanların en klasikleşmiş müzikallerinden biri. Rowling’den hiç hazzetmesek de cadı ve büyücülük okulu Hogwarts’ı konu edinen “Harry Potter” serisi tüm zamanların en çok okunan romanları arasında. O halde cadıların edebiyatta da sarsılmaz bir yerleri olduğu açık.

Edebiyatın Cadıları
Edebiyatın Cadıları | Fotoğraf: Read it Forward

Edebiyatta cadılardan bahsetmişken bir de Edebiyatın Cadıları‘ndan bahsetmek istiyorum. Yazının başında bahsettiğim kitabın ismi aynı zamanda kadın yazarları tanımlamak için kullanılan bir kavram. Virginia Woolf, Bronte Kardeşler, Jane Austen, Marry Shelly ve daha niceleri yani yaratıcılığını kullanarak eserler ortaya koyan kadınlar “literary witches” (edebiyatın cadıları) olarak adlandırılıyor.

Müzikte Cadılar

Cadılar hakkında yazılmış ya da “cadısal” kabul edilen pek çok şarkı var. Öyle ki Spotify’da “Witchy Vibes” başlıklığı altında listeler bulmak mümkün. Ben bu bölümde biraz daha kişisel davranıp sevdiğim birkaç müzik cadısından bahsetmek istedim.

Stevie Nicks

Fleetwood Mac’le tanıdığımız, müzik tarihinin en önemli cadılarından, hayali peri annem Stevie sadece bana cadısal görünmüyor olacak ki American Horror Story “Coven” sezonunda kendisini konuk almıştı. Bir Fleetwood Mac fanı olarak tarafsız konuşamayacağım ama bence gelmiş geçmiş en iyi şarkılardan biri olan “Rhiannon“ın da cadısal bir hikayesi var.

youtube play youtube play

Rhiannın, Stevie’nin; Mary Leader tarafından yazılan ve Rhiannon isimli bir kadının ruhunun kendisini esir aldığını düşünen bir kadının hikayesini anlatan “Triad” isimli kitabı okuduktan sonra yazdığı bir şarkı. Rhiannon aynı zamanda mitolojide bereket ve ayın tanrısı olarak da geçiyor. Şarkıda yer alan mitolojik ve okült öğeler zamanla Nicks’in giyim tarzını ve sahnedeki personasını da etkiliyor.

The Pierces

Herhangi bir playlistimde en az üç şarkılarına yer vermeden rahat edemediğim ve en popüler şarkıları “Secret“ı en az sevdiğim The Pierces iki kız kardeş (Cat ve Allison)’dan oluşan bir müzik grubu. Birkaç yıl önce dağılmış olan grup yakın zamanda yeniden bir araya geldi. Şarkılarının sözlerinden, sahne personlarına, klip ve albüm sanatlarında kullandıkları ögelere kadar her anlamda witchy (cadısal) bir tarzları var. Cat Pierce ayrıca Instagram hesabında tarot kartlarını temel aldığı illüstrasyonlarını paylaşıyor. Genel anlamda verdikleri his gerçekten o kadar cadısal ki grubu Google’da ararsanız karşınıza çıkan ilk aramalar arasında “Are the Pierces witches? ” sorusunun yer aldığını görebilirsiniz.

Benim en sevdiğim şarkıları arasında “You’ll Be Mine“, “Kings“, ve “Love You More” yer alıyor. Tarzlarını ve müziklerini anlayabilmeniz açısından Love You More’un klibini buraya bırakacağım ama bir de Fleetwood Mac’in “The Chain” şarkısına yaptıkları coverlar var ki onu da mutlaka dinlemenizi tavsiye ediyorum.

youtube play youtube play

Gin Wingmore

Yine sahne personasından, klip estetiğine kadar oldukça cadısal bir diğer isim Gin Wingmore. Stevie Nicks ve the Pierces’a göre daha blues rock bir tarzı olduğunu söyleyebiliriz. En ünlü albümlerinden birinin isminin “Gravel&Wine” olmasından anlaşılabileceği gibi oldukça özgürlükçü ve alışılanın dışında bir tarza sahip ve en ünlü şarkılardan “Black Sheep“te de bunu anlatıyor. Hafiften Duffy’i andıran sesini ve kullandığı siyah beyaz estetiği çok beğeniyorum. En sevdiğim şarkısıysa klibinde iki cadıya yer verdiği “Hey Ho”.

youtube play youtube play

Cadılar ve cadılık üzerine yazdığım bu ansiklopedinin tamamını okuyabilenlere çok teşekkür ediyorum. Ekranda cadılar başlığı altında film ve dizi önerilerine yer verdiğim bir yazı daha planlıyorum. İlginizi çekerse yorumlarda belirtirseniz çok sevinirim. O zaman yazımı yine Malcolm Gaskill’in kitabından çok beğendiğim bir alıntıyla bitirmek istiyorum:

İnsan olmak hissetmek demektir; rekabet etmek, nefret etmek, yok etmek ve hayal kurmak. İyi düşünürler olduğumuz kadar iyi inançlılar, bilim insanı olduğumuz kadar mistiğiz; bu eğilim DNA’mıza kodlanmış. Ama hepimiz gelecekten korkar, hasımlarımızı küçümser ve başarı hayalleri kurarız. Bunlar cadılığın temel bileşenleridir. Öyleyse esasında cadı belki de kökü kurtulamayacak kadar yararlı bir toplumsal arketiptir.”

Kapak Fotoğrafı: unsplash.com/@chrismckflurry

İlginizi çekebilir: Kübra Ketenci’den Ben, Kirke