Kalabalık mekanlar, gürültülü sokaklar, uğultulu geceler, inşaat sesleri, her gün geçtiğin, hiç değişmeyen, değişse bile sevdiğin köşeleri, kent hafızanı senden alarak değişen bir şehir… İşte belki de tam bu karmaşa nedeniyle günümüzün en büyük lüksü ne dünyaca ünlü markaların tasarımları ne de pahalı mücevherler. Günümüzün en büyük lüksü, her anı yeni deneyimlerle, yeni keşiflerle dolu uzunca bir tatil ve kendi sesinle baş başa kalmanın özgürlüğü.

“Yaşamak budur!” diyeceğin anlardan bahsediyoruz. Aslında küçük detaylarda saklı olan anlardan… Şehrin karmaşasının yerini sakinliğe ve huzura bıraktığı, özgürleşmeye henüz yolda, denizi gördüğün ilk anda başladığın anlardan… En önemlisi, müzik gibi içinin de kıpır kıpır olduğu anlardan… Kumda bıraktığın ayak izlerini, her dalgada ayak bileklerine değen suyun serinliğini düşün. Saçlarındaki deniz tuzunun parfümüne karışan kokusunu hissettiğini. Suyun içinde, diğer tüm algılarını kapayıp, kendi iç sesinle baş başa kaldığını… Her yerde yeni bir renk, yeni bir şekil, yeni bir canlı, yeni bir tat keşfettiğini; sesler, kokular ve ışık huzmelerinin sana kendini gergin değil huzurlu hissettirdiğini.

Casa Sunsets’e böylesi detaylarda saklı anları hatırlattığı için teşekkür ediyoruz. Kumsalda ayaklarımızı uzatmış, buz gibi içeceğimizin içine bir dilim misket limonu atarken “Yaşamak budur!” diyoruz.