Yılın en mutlu Pazar’ını hakkıyla yaşadık. Gelin, yeryüzündeki cennet temalı bu festivali, üzerinden günler geçse de bir kez de theMagger’da konuşalım. Çünkü Lounge 96, İstanbul’da gerçek “festival” temasına gururla devam ettiği bir organizasyonu geride bıraktı.

İstanbul’da kapalı hava ve yer yer yağmur bizi biraz korkutsa da, Hacıosman’dan servis kullanarak ulaştığımız Lifepark, bizi rengarenk ve bol güneşle karşıladı. Girişten festival kitapçığı ve line up saatlerini alarak alanı keşfe çıktık. Bu running order işime çok yaradı çünkü 4 farklı sahnesi ve içinde kaybolacak kadar kocaman bir festival alanı ile Lifepark, Chillout Festival’e çok yakışmıştı. Sponsorların standlarını turladım, dilek ağacına uğrayıp, dileğimi yazdım, Renault’un temin ettiği telefon şarjı noktasını keşfettim – ki bu çok iyi bir detay- alan içinde yer alan diğer sahneleri ve yemek alanını keşfettim.

Processed with VSCOcam with f2 preset

Beni ilk Boogie Belgique karşıladı. Performans çok iyiydi. Ardından Baba Zula dinledik. Da Lata ve Jaqee sırası ile sahne aldı. O sırada RBMA’ın sahnesine geçtik ve güneş kaybolana kadar orada kaldık. O arada başka bir sahnede Oceans Orientals başladı, ben o arada muhteşem bir hamburger yedim ve ana sahne de Jaqee dinledim. Ana sahnenin geçiş müziklerini de ayrı güzeldi, sanki Can Tanca’nın, Daydreaming albümü dinler gibi oldum.

image

Benim heyecanla beklediğim 2 isim The Other Stage’de yer aldı; Bob Moses ve Ten Walls. Aynı sahnede Feathered Sun ‘ın son birkaç parçasını yakaladım.

Bob Moses harikaydı. Sonrasında dört gözle beklediğim Goldfrapp performansı için aşağı indim. Bildiklerimizden Train çaldı, Thea çaldı. Ten Walls performasına geri dönmek için Other Stage yolunu tuttum. Bu arada burası için sponsor firma araçlarının çalışması çok iyi olmuş. Oldukça uzak bir sahneydi.

Ten Walls, herkesin sonradan öğrendiği bir isim; Mario Basanov. Ten Walls ise, kendisinin gotik ve içinizi kışkırtan elektronik sesler projesi. Requiem, Gotham, Mongol, ve Walking With Elephants’ı dinleyip kapanışı yaptıktan sonra alan için sağlanan servislerle şehire geri döndük. Eve geldiğimde yorgunluktan ziyade neden yılın en mutlu Pazar’ı olduğunu düşündüm ve ertesi günün Pazartesi olduğu beni pek de rahatsız etmedi. Düşünsenize yılın her Pazar’ı hayatımızda böyle bitse?

Processed with VSCOcam with c1 preset

Festivalden kısa notlar;

-Mekan… İlk sırayı en çok puanla mekan aldı. Lifepark şehrin tam ortasında benzersiz Chillout Festival konseptini çok güzel yürütecek bir yüze bürünmüştü. Geçen seneleri solladı gitti.

-Ana sahne ile other stage arasında sponsor firmanın ücretsiz transferleri vardı. Çok rahat bir şekilde alan içinde ulaşım sağladım.

-Alanda nakit para geçmiyordu, jeton sistemi, kart sisteminden daha iyi çalıştı. Bira, su, yiyecekler standart bir festival ücretinde idi.

-Sponsor firma çok tatlı hasırlar, flipfloplar ve baloncuk çıkarmalı oyuncaklar dağıttı. Ben 1 tane hasır aldım tüm gün kullandım.

-Şarj standı çok akıllıca bir hizmet olmuştu.

-Günün belirli saatleri dışında wc’lerde çok kuyruk yoktu.

-Şehir – Lifepark arası gidiş geliş transferi ücretli idi ve biraz yığılmalar oldu. Ama güvenli bir şekilde şehire ulaştım.

-Festival Dergisi “Mini Book” çok güzel olmuş. Yapan ajansın ellerine sağlık. 2 tane edindim. Evladiyelik.

-Festival CD’si çıksa da alsak : )

-Festival team için tasarlanan kaliteli ve iyi tasarımlı çalışanların tshirtleri harikaydı.

Beer Garden, Dilek Ağacı, Buluşma Noktaları, hamaklar, farklı müzik türlerinin olduğu sahneler, aklıma gelmeyen daha bir sürü güzel fikirler ile dileğim daha güzellerini hep birlikte bu şehirde yıllarca yaşamak.