Zeki insan denildiğinde muhtemelen hepimizin aklına iyi okullarda okumuş, not ortalaması yüksek, iyi işlerde çalışan kişiler geliyor. Tüm bunlar şüphesiz bir zeka göstergesidir ancak zeka kavramını bu kadarla sınırlandırmak mümkün müdür? Duygusal insanları toplum olarak daha zayıf, hatta yetersiz görürüz. Ancak bilinenden farklı olarak duygularımız ve zekamız arasında bir bağlantı olduğunu ve adına duygusal zeka denildiğini  duymuş muydunuz?

Duygusal Zeka
Duygusal Zeka | Fotoğraf: Unsplash.com/@amandadalbjorn

Duygusal zeka kişinin hem kendi duygularını hem de karşısında ki kişinin duygularını anlama becerisinin ölçümü olarak tanımlanıyor. 90’lı yılların başında Peter Salovey ve John D. Mayer tarafıdan ortaya atılıyor, Daniel Goleman isimli Amerikalı bir psikoloğun yaptığı araştırmalarla da destekleniyor. Goleman 1995 yılında yazmış olduğu ”Duygusal Zeka Neden IQ’dan Daha Önemlidir?” adında ki kitabında bireyin başarısı ve mutluluğu için duygusal zekanın IQ kadar önemli olup geliştirilebilen bir beceri olduğunu yazıyor. Ayrıca sadece IQ ya verilen değerin çok aşırı olduğunu ve duygular olmadan zekanın hiç bir yere varamayacağını savunuyor.

duygusal-zeka-8809146-38-o-2
Daniel Goleman | Fotoğraf: Vikipedi

Amerikalı sinir bilimci Dr. Antonio Damasio’ya göre, akılcı ve duygusal olmak üzere, iki beynimiz, iki zihnimiz ve iki farklı türden zekamız var. Hayatı nasıl yaşadığımız her ikisi tarafından belirleniyor. Duygular mantıklı kararlar alabilme noktasında vazgeçilmez. Hisler ise bize doğru yönü gösteriyor. Yaşam, bizi çeşitli kararlar almak zorunda bırakıyor ve hayat boyunca duygusal tecrübelerle edinilenler, bazı seçenekleri eleyip bazılarını öne çıkararak kararı şekilllendirmemizde bize yardım ediyor. Dr. Damasio’ya göre, bu şekilde duygusal beyin, muhakeme alanında akılcı beyin kadar işe karışıyor.

Duygusal Zekanın Özellikleri

Duygularının Farkında Olmak

Duygusal Zeka
Duygusal Zeka | Fotoğraf: Unsplash/@jessicarockowitz

Duygularının farkında olan kişiler kendini tanıdığı için ne yapmak istediğini, hayatta hangi yöne gitmek istediğini biliyor. Kendi pusulası yine kendisi oluyor. Ancak günümüzde ne yazık ki çocukların kendini tanıması şansa bırakılan bir durum. Doğduğumuz andan itibaren daha çok akademik başarıya odaklı bir şekilde yetiştiriliyoruz.

Yapılan biir araştırmada ortalamanın üzerinde bir IQ puanı alan bir grup erkek çocuğun okulda çok kaygılı ve fevri davrandıkları, genelde kavga ettikleri görülüyor. Bunun sebebi zekalarındaki bir eksiklik değil, anlaşıldığı üzere duygusal yaşamlarını kontrol etme yeteneklerinin bozulmuş olmasından kaynaklanıyor. Bu duygusal devreleri de çocukluğumuzdan beri edinmiş olduğumuz deneyimler oluşturyor.

”Aslında herkes dahidir. Ama siz kalkıp bir balığı, ağaca tırmanma yeteneğine göre yargılarsanız, tüm hayatını aptal olduğuna inanarak geçirir.” Albert Einstein

Duygularla Başa Çıkabilmek

Duygularla Başa Çıkabilmek
Duygularla Başa Çıkabilmek | Fotoğraf: Unsplash.com/@tengyart

Sağlıklı olan, her duyguyu olması gereken yer ve zamanda olması gerektiği derece de deneyimlemek. Bir kişinin her zaman kendini iyi hissetmesi ne yazık ki mümkün değil. Ancak kendini tanıyan kişi kendine neyin iyi geldiğini, neyin onu beslediğini ve neyin ona zarar verdiğini bilir. Kötü bir deneyim yaşadığında bu deneyimle özdeşleşmez ve de kaçmaz. Herşeyin hayata dair olduğunu bilerek bu bilinçle yaşar. 

Kendini Motive Etmek

Kendini Motive Etmek
Kendini Motive Etmek | Fotoğraf: Unsplash.com/@dsmacinnes

Kalıcı olan motivasyonun içten gelen olduğuna inanıyorum. Dışarıdan gelen anlık bir motivasyon muhtemelen bizi çok ileriye taşımaz ve bir noktada yarı yolda bırakır. Duygusal zekası gelişmiş kişiler duygularını bir amaç doğrultusunda toparlayabilme becerisine sahip oldukları için daha sağlam adımlarla ilerlerler, kendilerini daha kolay yönetebilirler ve en önemlisi bundan doyum alırlar. Dolayısıyla da daha üretken ve yaratıcı olurlar.

İlişkileri Yürütebilmek

İlişkileri Yürütebilmek
İlişkileri Yürütebilmek | Fotoğraf: Unsplash/@kellysikkema

İnsan ilişkilerinin belki de en önemli noktası karşılıklı iletişimin sağlıklı düzeyde olabilmesidir bu da büyük ölçüde, başkalarının duygularını idare etme becerisi sayesinde olur. Duygusal zekası gelişmiş kişiler iletişim becerileri sayesinde kolayca anlaşmazlıkları çözebilir, orta yol bulabilir, yardım edebilir, liderlik rolünü üstlenebilirler.

Gardner bir konuşmasında kişiler arası zekanın temelinde diğerinin ruh halini, mizacını, güdülerini, arzularını anlayıp ona uygun tepkiler verme yeteneği olduğunu; kişisel zekanınsa, kendi duygularına ulaşabilme, bunları ayırt edip davranışını buna göre yönlendirebilme olduğunu söyler.

Başkalarının Duygularını Fark Etmek

Kendi duygularının farkında olan kişiler, başka insanların da duygularını anlayıp empati becerisine sahiptir. Bu noktada Stefan Zweig’in Olağanüstü Bir Gece adlı kitabında ki şu sözü aklıma geliyor: ”Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar.”

Başkasının üzüntüsüne gerçekten üzülebilmek, sevincine gerçekten sevinebilmek hatta en basit haliyle o an sadece o kişiyi dinleyebilmek, davranışının arkasındaki sebebi görmeye çalışmak, kızmadan tepki vermeden önce olana odaklanmak hikayeleştirmemek ve tüm bunlar neticesinde o insana kendine sarılır gibi şefkatle sarılabilmek… Sanırım benim empati anlayışım böyle bir şey.

Empatik kişiler başkalarının neye ihtiyacı olduğuna, ne istediğine dair sosyal sinyallere karşı daha duyarlı oldukları için inan bakımıyla ilgili alanlarda başarılı olmaya daha yatkındırlar.

Fotoğraf Altyazısı | Dan Meyers (unsplash.com)
Duygusal Zeka | Fotoğraf: Unsplash/@dmey503

Goleman kitabında öz bilinç, öz denetim, empati, dinleme, anlaşmazlıkları çözme, iş birliğiyle hareket etme gibi temel insani becerilerin; aklı ve kalbi birleştiren bir eğitim ile mümkün olacağına inandığını söylüyor.

Öz Bilim Müfredatı adı verilen bir eğitim modelinin duygusal zekanın öğretilmesi amacıyla yaklaşık 20 yıldır kullanıldığı biliniyor. Six-Seconds Başkanı ve Kurucusu Karen Stone McCown, hisleri tanıyarak düşünceler, duygular ve tepkiler arasındaki bağlantıyı fark ederek bir karara duyguların mı yoksa düşüncelerin mi sebep olduğunun anlaşılması konusunda bu yöntemin çocuklarda çok işe yarar olduğunu söylüyor. Bu aynı zamanda kişinin olumlu ve olumsuz yönlerini görerek kendisine gerçekçi bir bakış açısıyla bakabilmesini sağlıyor.

Buna rağmen ne yazık ki bu ve benzeri eğitim modelini müfredatına dahil eden okul sayısı çok az. Çocuklarımızın ileri de empati becerileri gelişmiş, anlaşmazlıkları çözebilen, öfke problemi yaşamayan ve duygusal açıdan sağlıklı bir birey haline gelmeleri için hala yapılacak bir şeyler olduğunu düşünüyorum.

”Sorulması gereken soru ise şudur: Duygularımızı akılla nasıl birleştirebiliriz? Sokaklarımıza nezaketi, toplumsal yaşamımıza şefkati nasıl taşıyabiliriz?” Daniel Goleman

Kapak Fotoğrafı: Unsplash/@fkugj

İlginizi çekebilir: Başak Aydın’dan Alter Ego Etkisi