Bugüne kadar izlediğim oyunlar arasında konu olarak farklı bir yere sahip En Güzel Parçam, adı gibi en güzel soruları da beraberinde getirdi. Bir yılbaşı gecesi ihanetle başlayan, çivi çiviyi söker misali bir denesem ne olur diyerek yola çıkan, “iyi ki”yle kendi içine yeni bir kapı açan ve artık mutlu sonu hak eden bir hikaye vardı sahnede. Teknolojiyi sevmemize ve en önemlisi de aşka yeniden inanmamıza sebep yapay zeka Oli’yi bağrımıza basarak izlediğimiz, göz dolduran performansıyla Zeynep Özyağcılar’ın tek kişilik bu oyununda, size anlatılmak istenen çok şey var.

Zeynep Özyağcılar
Zeynep Özyağcılar | Fotoğraf: Uğurtan Aydemir

Psikiyatrist Destina’nın dijital evine yeni yıl arifesinde konuk oluyoruz. Evde konuşan buzdolabı ve kahve makinesi var, sohbetleri nev-i şahsına münhasır, bir o kadar da ilginç. Sohbetin akabinde evin her köşesine sinmiş dijital bir asistanın sesini duyuyoruz. (İçimden “Keşke benim olsa.” diye geçirmedim değil!) Yaşlı gözlerle Destina anlatmaya başlıyor ihanetini ve “İşte erkek milleti” dedirtiyor. Sonrasında danışanın önerisiyle, hayatında yepyeni bir sayfa açılıyor. Merhaba yapay zeka sevgili ve hoş geldin Oli!

Yapayla zekayla aşk nasıl olur, artıları eksilerinden daha mı fazladır, bu zekanın da bir ömrü var mıdır, yeni sürümü çıkar mı gibi meraklı sorularla izlemeye devam ediyoruz. Sonunda ne mi oluyor? Bu ilişki nereye gidiyor, takip etmek gerek ama minik bir ipucu vermek gerekirse, aşk kazanıyor ve kazandırıyor diyelim.

Zeynep Özyağcılar’ın hem yazıp hem oynadığı, konusuyla diğer oyunlardan açık ara öne çıkan, oyunculuğunu ve dans yeteneğini konuşturduğu En Güzel Parçam, artık oyun deneyimlerinde ayrı bir yere sahip. Salona adımımızı atıyor ve rengarenk, festival gibi bir sahneyle oyuna girişi yapıyoruz. Teknolojinin nimetleriyle donatılmış dekorlar kadar kıyafetler de oyuna ayrıca bir artı puan yazdırıyor. Sonuç; En Güzel Parçam, herkesin listesinde olmalı dediğim bir oyun halini alıyor. Ben de böylesi farklı bir oyunla ilgili daha fazla bilgi almak, en çok sahne arkasıyla ve oyunun en başından itibaren yaratım süreciyle ilgili merakımı gidermek üzere sorularımı Zeynep Özyağcılar’a yönelttim.

Öncelikle oyun yazma fikriyle başlamak istiyorum. Hep bir hayal miydi? Ya da zaten yazıyordum, bu oyun da üzerinde uzun süredir çalıştığım bir proje miydi diyorsunuz? Belki bir şey vesile olmuştur, pandemide evde otururken ortaya çıkmıştır. Kalemi elinize alıp başlamadan önceki süreci merak ediyorum.

Okuma yazma öğrendiğimden beri uzun yıllar günlük tuttum. Günlüklerimde o yaşlarımın gözü ve kalbiyle hikayeler, şiirler olurdu. İlerleyen yaşlarda kendime güvenip birilerine okumaya başladım ve sevdiler. Konservatuar yıllarında hocalarım yazmam konusunda çok ısrarcı oldular çünkü kendi yazdığımız sahneleri oynuyorduk. Ben oyunlar yazdım ama oyuncuyum ve bu benim işim değil gibi bir çekincem vardı. Sonra Tiyatro Martı için repertuar yaparken aradığım bir tarz vardı, içinde dans olsun, komedi olsun, söylenmeyen şeyler söylesin. Öyle bir oyun bulamadım. Bir yandan telif ücretleri can sıkmaya başlamıştı. Güzel olduğuna inandığım bir hayalim vardı. Kendime inandım, yazdım. Ardından birkaç yazar dostuma ve hocama yolladım. Yüreklendirdiler ve böylece En Güzel Parçam seyirciyle buluştu… Pandemiden önce yazmıştım ve biz provalara başlamıştık zaten. Pandemi sebebiyle durduk ve bu günleri bekledik.

Oyunun en ilginç yanı konusu. Yavaş yavaş hayatımıza giren kavramlardan yapay zeka ve bundan sonra hayatımızda olması yakındır diye düşündüğüm yapay zeka bir sevgili! Nasıl bu fikir oluştu, çıkış noktanız neydi?

Aslında yola çıkışım tam yaşanamayan ve buna rağmen canına can katan bir aşk. İyileştiren bir aşk… Ama anlatmak istediğim kadın erkek durumunu, bu aşkı, kadınların ve erkeklerin yaşadığı trajikomik durumları, mecburen gidişleri geleceğe taşıma eş zamanlı gelişti. Zaten gelecekte yaşanacaklarla ilgili yapılan işleri çok takip ediyor ve seviyordum. Bu düzlemde anlatmak, bazı şeyler değişmeyecek ve bazı şeyler tamamen değişecek demek vermek istediğim duyguyu ve mesajı tamamladı. Sormak ve düşündürmek istediklerim daha çok yerine oturdu. Oyuncu olarak da ilk defa deneyimlediğim plastik, elimde tuttuğum bir partnerim var ve sembolik çok gönderme var. Uzak şehirlerde mesafeli ilişkiler yaşanamayanları tamamlama halleri ya da pandemide patlayan gizli aşklar da bir çeşit yapay aşk… Yapay zeka dünyasına ve son gelişmeleri araştırınca zaten bambaşka bir boyut atladı hayalim. İnsanın yapay zeka sayesinde insanlaşması, insanda bulamadığını onda bulması ve tüm insanlarla yaşadıklarından daha GERÇEK olması… Nedir gerçek? En inandığımız mı? Zaten illüzyon mu? Destina ve Oli’yi çok seviyorum.

En Güzel Parçam
En Güzel Parçam | Fotoğraf: Uğurtan Aydemir

Destina’yla ilişkiniz, yazarken ayrı, oynarken ayrı bir boyutta olması gerek. Yazarken de oynayacağınızı bilerek mi yazdınız, yoksa yazdığınız oyunu oynama düşüncesi sonra mı gelişti?

İlk başta hedefim iyi bir oyun yazmaktı. Kanlı canlı karakterler. Net bir hikaye. Seyircinin asla sıkılmayacağı ve cesurca sözlerimi söyleyebilmek. O kadar uzun bir yoldu ve o kadar benim parçam oldu ki, başkasının oynamasını düşünemezdim ama yazmaya başladığım yeni iki iş var. Onlarda ben oynamayı düşünmüyorum.

Oyun izlerken kendime sordum: Acaba böyle bir sevgili ister miydim? Hep beni mutlu edecek bir sevgiliyle aşk nasıl olurdu diye. Peki siz? Eminim yazarken siz de kendinize sormuşsunuzdur. Oli gibi çerçevesi çizilmiş, içi doldurulmuş bir sevgiliyi deneyeyim mi, yok kalsın mı? 🙂  

Oli aslında idealize edilenin aksine yaptığı jestler dışında Destina’yı çok sarsıyor, sert bir şekilde eleştiriyor, gerekirse düşünmesi için uzaklaşıyor. Kadının en iyi versiyonuna ulaşması için destek oluyor. Ona kendi özünü, yeteneklerini, gülmeyi hatırlatıyor. Kadın ona saygısızlık yaptığında durdurmayı da biliyor. Bence eğer bulursan Oli gibi bir sevgiliyle ol derim 🙂 Sonu olmasa bile ilişkiye başladığından daha iyi bir durumda olursun. Her anlamda… Kendini hatırladığın için…

Destina ile benzer yönleriniz olduğu muhakkak, bakınız: dans. Ayrıştığınız yönleriniz var mı? Peki, kahve içmek ister miydiniz?

Aslında Destina’da her kadın var. Oyunu izleyen kadınların çoğundan, beni yazmışsınız, sonunda biri bunu yazdı, aynı böyle bir ilişki yaşadım, ben de anne olayım diye bırakıldım gibi yorumlar alıyorum. Her kadın kendinde bir şeyler buluyor. Tabii ki benden de çok şey var. Sadece dans etmesi değil. Çok şey 🙂 Kadınlar çok şeydir hep… Ha kahveyi hep seveceğim kimse değiştiremez. Destina benden heyecanlı, daha çocuksu, daha tatlı. Hatta daha cesur.

Anlatmak istediğiniz aslında aşkın, teknolojik de olsa sımsıkı saran bir sevgilinin varlığının ne kadar güzel olduğunun çok daha ötesinde. Böyle bir dönemde, daha da önem kazanan bir mesajı vermek istediniz. Belki de çıkış noktanız buydu. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Bu oyun asla sadece bir aşk oyunu değil ya da kadın erkek ilişkisi mizahı değil. Çok daha derin bir soruları var. Eğer o gözle izlerseniz birçok anlamda korkutucu da. Teknolojinin ilerlemesi bizim yaralarımızı sarmıyor, konfor bir şeyi iyileştirmiyor, yalnızlık bitmiyor. Kendimize (sevdiklerimiz, hayallerimiz, geçmişimiz, acılarımız, hatalarımız, yeteneklerimiz) sahip çıkmaya ihtiyacımız var. Belki de bu dünyadaki tek savaşımız bu olmalı.

Oyun, büyük bir prodüksiyon ve emeğin ürünü. Metin hazır ve oyuncu olarak siz de hazırsınız. Sonrası nasıl gelişti? Yönetmen, dekor, seslendirme… Süreci kısaca özetler misiniz?

Pandemi zamanı büyük prodüksiyon bir iş yapmak, herkes mümkün olduğunca küçülürken haklı olarak büyük cesaret. Hiç ama hiç kolay olmadı. Metin hazır, oyuncu hazır ama ilk iş yönetmendi. Kayhan’la (Kayhan Berkin) çok güzel anladık birbirimizi, yönetmen yardımcımız Gözde Çetiner her anlamda projeye büyük emek ve güzellik verdi. Ferdi Alver o kadar tamamladı ki her şeyi… Çünkü Oli bu kadar gerçek olmasaydı Destina onu böyle sevemezdi. Ümit Eşitmez teknik masada bir oyuncu gibi performans sergiliyor. Sibel Yağmur Alçı sahne arkasında hep benimle. Başak Özdoğan’ın harika dekoru, Ayşe Ayfer’in büyülü ışıkları, Orhan Enes Kuzu’nun müzikleri, danslarda İsmet Müftüoğlu ve Tuncay Gürbüz’ün emeği, endüstriyel tasarımcılarımız, başta Gizem Boyacıoğlu olmak üzere her birinin heyecanlı buluşları, Elvan Tığlıoğlu’nun aşık olduğum kostümleri… Tüm bu saydığım isimler ve yolda dönem dönem destek olanlar da oldu. Araya pandemi girdi. Aynı heyecanla aranın ardından tekrar çalışmaya başladık. Birbirimizi bırakmadık. Biri eksik olsa En Güzel Parçam, en güzel parçam olmazdı.

Konusundan sonra beni en çok etkileyen renkli dekor ve tabi ki seslendirmeler. Özellikle annenizin ve babanızın sesinin sahneyi doldurması, konuşan eşyalar, dijital asistan, sizinle başrolü paylaşıyordu. Oyunun hazırlık aşamasında, başından beri bu şekilde olması belli miydi yoksa zamanla mı gelişti?

Evet, ilk yazım aşamasından beri seslendirmeler belliydi. Sahne ve kostüm değişimlerinde oyunun durmasını sevmiyorum. Yazarken her an oyunun akmasına gayret ettim. Çok sevdiğim tek kişilik oyunlar var ama genellikle sıkılıyorum. Ondan seyirciye oyunu izlerken oyunun tek kişilik olduğunu unutturmak istedim. Çapkın buzdolabını Erdal Özyağcılar ve ona pek yüz vermeyen kahve makinasını Güzin Özyağcılar seslendiriyor. Ben arkada giyinirken seyircilerden kahkaha sesleri geliyor. Çok mutlu oluyorum. Ana sistemi 8 yıldır Tiyatro Martı’da yol arkadaşlığı yaptığımız Berna Laçin seslendiriyor. Annemi çok sevgili Zuhal Gencer Erkaya seslendiriyor. Ev asistanı ve danışan Seval’i, oyunumuzun her şeyi Gözde Çetiner seslendiriyor ve oynuyor. Ekranda Spikeri Aydın Şentürk, en yakın arkadaş Ceys’i Ceysu Aygen oynuyor. Eski sevgili Mehmet Akif’i Fatih Sönmez, Cem’i Burak Demir seslendiriyor. Bana da seyirciye de nefes oluyorlar.

Son olarak, bir sorudan ziyade ortak bir yorumu dile getirmek isterim. İki perde, iki saati aşan bir oyun ve sahnede sadece tek bir oyuncu. Tek başınıza böylesi bir konuyu bu kadar güzel işleyip, oynamışsınız ve sahneyi doldurmuşsunuz ki, alkışlamamak mümkün değil.  Şahsen öncesinde düşündürmüştü beni ama hiç sıkılmadan, Oli ile aşkınızı merakla ve sizi de hayranlıkla izlemek çok keyifliydi. Bundan sonra yeni oyunlarda da sizi göreceğiz, değil mi?  

Çok teşekkür ederim güzel yorumlarınız ve desteğiniz için. Çok severek oynuyorum. Tabi yeni oyunlar olacak. Hem yazdığım hem oynadığım ama şimdi biraz Destina’ya doymak istiyorum. Oyunumuz hala yeni sayılır. Hatta bu oyunla ilgili sürprizlerim de olacak önümüzdeki zamanda… Tekrar teşekkür ederim.

Bu güzel cevaplardan ve oyunla ilgili altı çizilesi detaylardan sonra bence Destina ve Oli’yle siz de tanışmalısınız. Farklı bir boyutta aşk, sorgulanması gereken kavramlar ve takdirlerimizi toplayan bir yazar ve oyuncuyla En Güzel Parçam alkışlarınızı bekliyor. Şimdiden iyi seyirler!

Kapak Fotoğrafı: Emre Mollaoğlu

İlginizi çekebilir: Esra Saruhan’dan Adı Aylin: Ayşe Kulin’in Sevilen Romanı Şimdi Sahnede