Biyografik filmleri çok severim, tıpkı resmi, ‘el mexico’yu sevdiğim gibi. Yaşanmışlıklardan çok etkilenirim. Pür dikkat izlerim. An be an yüreğimde hissederek. Tıpkı 2002 yapımı, Julie Taymor tarafından beyaz perdeye aktarılmış “Frida” gibi.

Frida

Bayıldığım Meksika kültürünü, 21.yüzyılın sıra dışı -sürrealist terimini kendi istemediği için kullanmaya dilim varmıyor- ve bir o kadar harika ressamı Frida Kahlo‘yu; delice acılarla, oluk oluk gözyaşıyla, boğaz yırtan çığlıklarla örülmüş bir yaşantının gölgesinde izledim “Frida“da. Frida’yı canlandıran Salma Hayek‘in usta performansından da söz etmeden geçemeyeceğim.

Bilmeyenler için Frida Kahlo’yu, en az onun kadar ünlü ressam Diego Rivera‘nın eşi olarak da tanımlayabilsek de ben kalbinden akan kanı, damla damla vurduğu fırçasının ustalığıyla, yorgun yüreğinde taşıdığı tarifsiz ızdıraplarla tanımlamayı tercih ediyorum. Öyle ki, o bir hayat tutkunu, Diego Rivera’nın deyimiyle “Yaşadığı her yere canlılık katan.” olağanüstü bir kadınmış. Sevgilileri olmuş, sevişmeleri olmuş, kadın-erkek , yaşlı-genç, evli-bekar fark etmeksizin. Sadece gönlünün savurduğu yere gitmiş. Öyle geniş bir yüreğe sahipmiş ki kendisini kız kardeşiyle aldatan kocasını affedebilecek kadar. Hasta yatağında kuklalarıyla çocukları eğlendirecek enerjisi, ölüm döşeğinde doktorunun itirazlarına boyun eğmeden kendini sergisine yatağında taşıttıktan sonra, “yatağımdan çıkmamamı söylemiştiniz, işte çıkmadım” diyecek kadar mizah yeteneği varmış.

Frida

O her ne kadar mütevazi davranıp “Benim resimlerim benden başkası için bir şey ifade etmiyor” dese de evrensel acılarımızı tablolarına öyle güzel yansıtmış ki zamanının kahramanı olmuş. Genç bir kızken geçirdiği trafik kazası (yaşadığı en büyük iki kazadan biri olarak bahsediyor Kahlo bu kazadan, diğeri ise eşi Diego ile tanışmasıymış ona göre) ömrünün sonuna dek peşini bırakmamış,en büyük belası olmuş. Bebeğini kaybetmesine sebep olmuş. Kanlar içinde yatan kadın resmini gördüğünüzde yüreğinizin en derininde hissediyorsunuz bu acıyı. En sonunda da ölüme kadar götürmüş Frida’yı.,

Frida

Özel hayatının yanı sıra politik duruşu, toplumsal meselelere verdiği önem de yer bulmuş tablolarında. Sosyalizm konusunda da en az ilişkilerinde olduğu kadar tutkuluymuş. Karısını on yedi yerinden bıçaklayan adamlar çizmiş, iskeletler doğuran kadınlar. Sayısız portreye yer vermiş, hayatına giren-girmeyen. Öyle bir hayal gücüne sahipmiş ki çizmiş son nefesine dek. Duvarlara çizmiş, alçısına kelebekler çizmiş, boyamış durmuş.

Ben de herkesi 2002 yapımı “Frida” filmini izlemeye davet ediyorum.