Sanırım önce #İyiBirYaşamİçin‘in hikayesinden başlamak gerekecek… Bu bir farkındalık hikayesi. Her şeyin bir yap bozun parçaları gibi yerli yerine oturduğu bir aydınlanma anı. Önce #İyiBirYaşamİçin canlı yayınlarını anlatacağım size, sonra da “İçine Dön”, “Hareket Et”, “İyi Beslen”, “Konfor Alanından Çık” gibi serilerimizde, sevgili konuklarımla neler konuştuğumuzdan bahsedeceğim. İçimdeki heyecan tarifsiz… Hadi gelin, ortak olun bana.

Bu yazıyı her yayından sonra güncelliyorum ve değerli konuklarımla paylaştıklarımızın kısa bir özetini yapıyorum!

#İyiBirYaşamİçin Canlı Yayınları

Kendine tek bir alan belirleyip onda uzmanlaşanların aksine, hep çok ilgi alanı olan biri oldum ve bazen bu bana “ya acaba bu çok iyi bir şey değil mi, aralarından biri mutlaka öne mi çıkmalı, illa birini seçmeli miyim” diye düşündürdü. Yani bir insanın merak ettiği, içine girmek istediği çok alan olması onu kısıtlar mı, derinleşmesini engeller mi soruları vardı aklımda. Derken zaman aktı ve  bu sorunun cevabı bana yavaş yavaş kendini göstermeye başladı. Şunu fark ettim, aslında benim “ilgi alanı” dediğim her şey tek bir çatı altında birleşiyormuş: İyi bir yaşam arayışı, “iyi bir yaşamın merakı. Ben hep yaşamayı “iyi” yapan, “güzel” yapan, “doyumlu” kılan şeyleri öğrenmek istiyormuşum ve tüm o birbirinden bağımsız, ilgisiz gördüğüm konular, bu kocaman başlığın altını dolduruyormuş: “İYİ YAŞAMAK”.

Sonra ben biraz okudum, yazdım, çizdim ve bir “iyi yaşam” tanımı oluşturdum kendime. Dedim ki, bir insanın “ben iyi yaşıyorum, tatmin edici, dolu dolu bir yaşam sürüyorum” diyebilmesi için, neler olmalı? Derken fark ettim ki, bu soruya verdiğim her bir cevabı alanının ilham veren isimlerinin rehberliğinde keşfetmek istiyorum ben, her birinde derinleşmek istiyorum ben. Sonra sordum kendime: Bu neden bir yolculuk olmasın? Benim gibi iyi bir yaşama giden yolda yürümek isteyenlerle birlikte paylaşmayalım bu macerayı? Ve işte, #İyiBirYaşamİçin canlı yayınları böylece başlamış oldu. Dileğim, hepimizin ceplerine bir sürü farkındalık, bilgi, ilham, keşif doldurması…

#İyiBirYaşamİçin: Konfor Alanından Çık Serisi

#İyiBirYaşamİçin: İçine Dön Serisi
#İyiBirYaşamİçin: İçine Dön Serisi |Fotoğraf: Unsplash / Aziz Acharki

Konfor alanı ile ilgili belki saatlerce konuşabilirim… Ama belki benden on kat daha güzel ifade etmiş, sayın Doğan Cüceloğlu konfor alanını. Bu vesileyle, onu da buradan sevgiyle anmış olalım. “Var Mısın?” kitabında şöyle demiş:

Konfor alanı içinde kalınca hayat rahat; dışarı çıktığın zaman belirsizlik başlayacak ve bu tehlikeli… Cesaret ister. Ama için biliyor ki heyecan da orada. İşte bu heyecan önemli, aksi halde bir ölüden farksızsın.

Çoğu zaman biliyoruz konfor alanının bize o hayal ettiğimiz tutkuyu, heyecanı, değişimi getireceğini ama korkuyoruz birtakım şeylerden ve olduğumuz yerde kalmak daha güvenli geliyor. Bu anlamda belki korkuları olmasına rağmen dışarıya o adımı atan kişilerin hikayelerini dinlemek çok ilham verici ve cesaret verici oluyor diye düşünüyorum. Ve bu serinin ilk konuğu, kıpır kıpır, capcanlı ruhuyla bana hep ilham veren Mimoza Cendey!

Mimoza Cendey

Mimoza, enerjisiyle, hayat doluluğuyla, samimiyeti ve doğallığıyla insana iyi gelen insanlardan biri. Çok da keyifli bir Youtube kanalı var.

Yayına geldi, güzel enerjisiyle “hello çocuklaaar” dedi ve renk kattı akşamımıza. Barselona’da yaşamaktan söz ederek başladık yayına. Barselona’daki kültürden, ilişkilerden; yurt dışında yaşamanın Mimoza’ya kattıklarından bahsettik. Barselona’da yaşamak, Mimoza’yı ‘fırsatlara her daim açık olmak’ anlamında çok geliştirmiş, girişken ruhunu beslemiş.

Derken rengarenk kişiliği sağolsun, konudan konuya atladık birlikte: Müthiş bir motivasyonla sık sık yaptığı sporlardan ve bu motivasyonu bulamadığında takındığı tavırdan konuştuk. Müzik tutkusundan girdik, pozitifliğinden çıktık. Kendini demotive hissettiği zamanlarla nasıl baş ettiğini anlattı Mimoza. İlham dolduk! İlk yönelimi, “şu anki keyifsizliğimin kaynağı ne?” diye şöyle bir sormakmış kendine. Sonra da ona iyi geleceğini bildiği aktivitelere başvuruyormuş: Bir enstrüman çalmak, şarkı söylemek yani müzik; açık havada yürüyüş yapmak ya da Sabah Sayfaları ritüeli gibi, içindekileri sayfalara dökmek…

Son sorum, beden algısı ile ilgiliydi. Peşinden koştuğumuz o ‘mükemmel vücut’ hayalinden dem vurduk ve çatlaklarımıza, izlerimize, selülitlerimize kocaman sarılmak için açık bir çağrı yaptık tüm izleyenlere. Çünkü güzeliz hepimiz; belli bir kalıba girmeden, olduğumuz gibi çok güzeliz.
Kapanıştaysa Mimoza’nın güzel sesi, neşeli melodileri eşlik etti hepimize.

#İyiBirYaşamİçin: İçine Dön Serisi

#İyiBirYaşamİçin: İçine Dön Serisi
#İyiBirYaşamİçin: İçine Dön Serisi | Fotoğraf: Unsplash / Jeremy Thomas

İyi ve güzel bir yaşama giden yolculukta ilk adımın, kendini bilmek, kendini tanımak, biraz içerilere bakmaya cesaret etmek olduğuna inanıyorum. Bu 2400 yıl önce Apollo Tapınağı’nın girişine de yazılmış, “Nosce te ipsum”, kendini bil. Ve Socrates ilerletmiş bu düşünceyi, “Bir insanın kendini tanıma uğraşı, ömür boyu devam eder” demiş ve bu yolculuğun sonsuzluğunu anlatmış. Stefan Zweig’ın çok sevdiğim “Olağanüstü Bir Gece” adlı eserinde de rastgelmiştim bu düşünceye, diyordu ki: “Kendini bulan insanın bu dünyada kaybedecek bir şeyi kalmamıştır. İçindeki insanı anlayan, tüm insanlığı anlamaya başlar.”

İşte bu yüzden “#İyiBirYaşamİçin: İçine Dön” diyerek attık bu yolculuğun ilk adımını. Açılışı birlikte yaptığım konuğum ise, sadece adını duyduğumda bile yüzümde kocaman gülümsemelerin belirdiği, huzurlu sesi ve hayatı kalpten yaşayışı ile içimi ilhamla dolduran, meditasyona ilk adımlarımı onunla attığım Deniz Bağan’dı. Muazzam bir heyecan…

Rida Kıraşı

Rida’yı tanımalısınız… Keşke daha önce tanışsaymışım dediğim ve çok daha yakından tanımak istediğim, özel bir isim. Ses ile meditasyon ve somatik deneyimleme üzerine konuştuğumuz canlı yayında, Rida’dan çok şey öğrendim, öğrendik. Rida bir ses ile meditasyon ve somatik deneyimleme uygulayıcısı olmanın yanında, Soundala Therapy’nin de yaratıcısı.

Rida, Londra’da British Academy of Sound Therapy’den eğitimini alarak bu yolculuktaki ilk adımını atmış aslında. Mezun olurken gonglar, himalaya çanakları, davul, vokal ve mantrayla ses uygulama konularında uzmanlaşmış. Gongda derinleşmiş; yoga terapi, hareket ve dans terapisi, meditasyon uygulayıclığı derken, bundan 2 yıl önce, üç sene süren Somatik Deneyimleme Beden Farkındalığı ile Travma Çözümlemesi ve Stres Yönetimi eğitimine başlamış ve devam ediyor. Aynı zamanda yine 3 sene süren, Patricia Whitebuffalo’nun Şamanik Uygulamalar eğitimimin son senesinde.

Onunla konuştuğumuz konular, benim hep toplum olarak bir parça daha açık, ya da deneysel yaklaşsak; bir parça daha bilgi sahibi olsak ne güzel olur dediğim konular. Unutmadan, haberini vermiş olayım, Soundala Therapy’nin taze şarkısı “Ben Diye” artık yayında, günlerdir tekrar tekrar dinlemekten kendimi alamıyorum…

Rida’yla yayında konuştuğumuz en önemli şeylerden biri, günlük hayatta otomatik olarak verdiğimiz tepkileri bedensel duyumsamaların rehberliğinde bir parça daha farkında deneyimleyip deneyimleyemeyeceğimizdi. Örneğin, bir düşünün: Karşınızda bir deniz manzarası dururken, kendinizi her seferinde “oh ne güzel, ne huzurlu” derken bulmuyor musunuz? Peki bunun ne kadarını bedeninizde hissediyorsunuz?

Ağzınızdan çıkan o “huzurlu” kelimesi, bedeninizin hangi noktalarında gösteriyor kendini? Omuzlarınızın nasıl gevşediğini, çenenizin nasıl rahatladığını, belki kasılı durmaya alışmış göz kenarlarınızın veya kaşlarınızın nasıl kendini rahatlıkla bıraktıklarını duyumsamayı deneyebilir misiniz?

Deniz Bağan

Deniz’in gülen gözleri, büyük büyük farkındalıklar. Paylaştığımız yayın çok gerçek, çok içtendi. Kocaman bir 1 saatin su gibi aktığı kalpten bir paylaşım gerçekleştirdik birlikte. Meditasyonu, yogayı, keyifli bir yaşam sürmenin yollarını, akışta ve kabulde olmayı, günlük hayatımızda bir parça daha minnet dolu olabilmeyi konuştuk bu yayında. En sonda ise büyülü bir deneyim yaşadık. Deniz’in huzurlu sesi eşliğinde meditasyon yaptık. Benim içim doldu, ruhum beslendi…

Kendi yüreğimize nazik olmayı öğrenmemiz lazım, diyor Deniz. Ve şöyle devam ediyor, “Sen değilsin tek başına kusurlu olan, sende yanlış olan bir şey yok. İnsan olmanın, bedende yaşıyor olmanın, insan duygularına sahip olmanın bir parçası hepsi.” Yani kendimizi sık sık içinde bulduğumuz o kaos hali sadece bana, sadece sana ait değil; herkes aynı kargaşayla karşılaşıyor. Herkes aynı zorlanmaların içinen geçiyor. Deniz diyor ki, “kendi yüreğine nazik olabilmek demek, bunun normalliğine ve insancıllığına kendini açabilmek demek. Her günkü haline sevgi ve saygı duyarak, sabırla bakabilmek demek.” Böylece meditasyonun, insan olmamızla barışma yolu olduğunu anlatıyor bize.

“Peki Deniz, yaşamdan keyif almamızın önünde duran şeyler neler?” diye soruyorum sonra. Diyor ki, “zihnin olumsuz düşünce süreçleri…” Bizden keyif aldığımız bir anı düşünmemizi istiyor, hatta verdiği örnekle bizi böyle bir anın içine çekiyor bile diyebilirim. Önümüze çok güzel bir yemeğin koyulduğu, o yemeğin mis gibi kokusunu aldığımız ve hatta ilk lokmayı aldığımız an. Müthiş bir haz içindeyiz. Derken sorduğu soru bir tokat gibi çarpıyor hepimizin yüzüne: “Ne kadar kalabiliyoruz o keyifli halin içinde?” Zihinde başlamıyor mu o düşünceler: “Hmm… İçindeki karbonhidrat, kaç kaloridir acaba?”, “En iyisi yarın akşam kereviz sapı yiyeyim de dengelesin…” Deniz diyor ki, “düşünce olumsuz bir süreç başlattığı anda, o anın içinde 5 duyuyla hissettiğimiz hazdan kopuyoruz.” Oysa zihnimize bu düşünceler üşüştüğünde, “bunu sonra düşüneceğim, şu an daha önemli bir işim var, o da keyif almak” demek mümkün ve elimizde.

Derken özellikle bu dönemde hepimizin hayatında daha fazla yer açmak istediğini bildiğim, şükran konusuna geliyoruz Deniz’le ve ona, “Şükran duygusu bize nasıl bir farkındalık katar?” sorusunu soruyorum. Yanıtlamadan önce altını çizdiği nokta o kadar ufuk açıcı ki! Çoğu zaman düştüğümüz bir tuzak, yaptığımız bir hata yüzüme çarpıyor o an. Deniz diyor ki, “İlk adım, karanlık düşüncelerin, tetiklenmelerin, bazı eski inançların farkında olmak ve üzerlerinde çalışmak; bir nevi, bahçedeki ortalığı saran zehirli sarmaşıkları söküp atmak. Onları söküp atmadığımızda, o şükran pratikleri tüm karmaşanın ortasına çiçek dikmek gibi oluyor.” İçimden bir ses “evet!” diye bağırıyor o an, “bunu yapmaya çalıştığım oluyor. İçimde bir kaos sürüp giderken, ben iyiyi görmeye çalışıyorum, aslında bir bakıma kaçıyorum onlardan… Şükran değil bu, kaçış!

Biraz bahçe temizliği yapmaya da ihtiyaç var, diyor Deniz. Şayet bahçe temizliğinizi yapıyorsanız, beyninizde teşekkür ve keyif kapıları açmak için uygulayabileceğiniz pratikler çok! Bu pratikler arasından hayatıma düzenli olarak dahil ettiğim bir tanesini paylaşmak istiyorum sizinle.

  • Artık her akşam uyumadan önce, yaşadığım günün akışını şöyle bir zihnimden geçirmeye ve kendime, o günün içinde bana en fazla keyif, mutluluk, haz, rahatlama veren üç an’ı yakalamaya çalışıyorum. Onlar için teşekkür ediyorum. 

Deniz’le aynı zamanda karar süreçlerimiz ile ilgili konuşuyoruz ve ona şu soruyu yöneltiyorum: “Zihnimiz bu kadar çok konuşurken, aldığımız bir kararın kalbimizden, içimizden geldiğini nasıl bilebiliriz?” Öyle güzel bir yol öneriyor ki bana ve izleyenlere… Deniz’in paylaşımından ilham alarak, artık bir karar vermem gerektiğinde, artık tüm ihtimalleri şöyle bir 30-40 saniye gözümde canlandırıyorum, zihnimde sanki gerçeklermiş gibi yaşıyorum. Sonra her biri için soruyorum kendime, “hafif mi, ağır mı?” Yani bende uyandırdığı duygular gevşeme, rahatlama, kolaylık, güzellik gibi iyi duygular mı; yoksa sıkışmışlık, zorlanma, mecburiyet, kasılma gibi hisler mi? Hafif olanı seçiyorum, Deniz’in yayında dile getirdiği üzere, hafif olan hiç şaşmıyor. 🙂

Mey Elbi

Bu yayında yeniden, “#İyiBirYaşamİçin: İçine Dön” diyoruz ve 22 yılı aşkın bir süredir yoga araştırmasını tutkuyla sürdüren Mey Elbi ile mindfulness’ı, meditasyonun ne olmadığını, meditasyona nasıl başlanabileceğini, sinir sistemi baz ayarlarımızı, akışta kalmayı konuşuyoruz. Son dakikalarda paylaştığımız mindfulness meditasyonuyla ise, tüm konuştuklarımızı birebir pratik ediyoruz birlikte. Yine su gibi akan, dolu dolu, öğretici ve ilham verici bir yayın oluyor.

Oryantasyon kavramından söz ediyoruz: Sistemin herhangi bir kopukluk içine girdiği, ‘chaos’ta olduğu o anda; an içinde olanla bağ kurmaya deniyor. Örneğin kafamızı gökyüzüne çevirip bulutlara bakmak, önümüzdei çiçeğin renklerini incelemek, ya da nefesi veya bedeni fark etmek… Mey’den öğrendiğimize göre, bunu yaptığımız zaman, sinir sistemimizin otomarik olarak bir duygu regülasyonu içine girmesini sağlıyoruz ve olan her neyse, onunla çok daha kolay ilişki kurabiliyoruz.

Değindiğimiz başlıklardan bir diğer aklıma kazınanı, dengede ve uyum içinde olduğumuzu bize gösterebilecek ipuçları. Mey diyor ki, eğer kaotik bir durumda ana çabucak dönebiliyorsan ve keyifli bir ana kendini kolayca teslim edip, o keyif hali içerisinde uzunca kalabiliyorsan – dengede ve uyum içindesin. Bu muazzam bir farkındalık oluyor benim için, daha önce kendime hiç sormadığım sorular… Bundan sonra bu iki konu üzerinde epey derinleşeceğim kesin.

Yayınımızı sonlandırmadan hemen önce hala aklımdan çıkmayan bir söz söylüyor Mey ve diyor ki, “Başkasına hayır dediğimiz zaman, kendimize evet diyoruz.” Çünkü ihtiyaç duyduğumuz sınırı koyarak kendimiz için iyi bir şey yapıyoruz. Ve ekliyor, “Acaba ‘hayır’ cevabı aldığımızda, karşımızdaki kişinin kendine sınır koyabildiğini ve kendine ‘evet’ dediğini fark edip, onun için mutlu olabilir miyiz?” Size soruyorum: Olabilir misiniz?

Umarım siz de bu yolculukta bize katılırsınız ve iyiliği, sevgiyi, farkındalığı, samimiyeti yayar; birlikte büyürüz…