Bir önceki yazımda gerçek hayat hikayelerini anlatan eserleri sevdiğimi söylemiş ve iki film önermiştim. Şimdi ise farklı coğrafyalarda ve dönemlerde  yaşamış ama hayat mücadeleleri ile bende iz bırakmış dört kadının hayatını anlatan kitapları tavsiye etmek istiyorum. 

Bahriye

“O Türk kadınına meslek sahibi olmanın, sanatın, bilimin ve sosyal hayatın kapılarını ardına kadar açtı… Türk kadınının Atatürk’le elde ettiği haklar, Batılı kadınların bile yakın yıllara değin elde edemediği düzeydedir…”

İlk sırada ülkemizin bir değerinin hayatını anlatan kitap var: Bahriye. Cumhuriyet döneminin aydınlık yüzlerinden olan Doç. Dr. Bahriye Üçok, ilahiyat üzerine eğitim görmüş, dersler vermiş, ilahiyat fakültesinde cübbe giyen ilk kadın akademisyen olmuş. Hayatını Atatürk inkılaplarının İslam ile çelişmediğini anlatmaya adamış ve bu zorlu yolculukta çok sıkıntlarla karşılaşmış. Günlük notlarını bile Arapça tutabilen Üçok, yıllarca terör örgütlerince hedef gösterilmi; ancak gerek üniversite amfilerinde gerekse siyasetin içindeyken bildiklerini anlatmaktan geri kalmamış. Kitapta ayrıca yakın tarihimizin gördüğü bir çok fail-i meçhul olayları da anlatılıyor. Kitap beni çok etkiledi, kendisi hakkında bu kadar az şey bildiğim için kendimden utanmadım desem yalan olur. Başta kadınlar olmak üzere bu ülkenin her ferdinin okuması gerektiğini düşünüyorum. 

Ben, Malala

“Bir çocuk, bir öğretmen, bir kitap, bir kalem dünyayı değiştirebilir.”

1997’de Pakistan’da doğan Malala, babasının da öğretmen olması sayesinde güzel bir eğitim hayatına başlamış; ancak Taliban yönetiminin kız çocuklarının okula gitmesini yasaklamasıyla hayatının yönü değişmiş. Yasaklara direnen Malala, Taliban karşıtı laik düzeni savunan kampanyalarda ön sırada olmuş. 15 yaşındayken “müstehcenliğin ve kafirliğin sembolü olduğu” gerekçesiyle Taliban yönetiminin hedefi haline gelmiş ve okul servisinde başından vurulmuş. Neyse ki hayatta kalmış ve asıl hayatı o zaman başlamış diyebiliriz. Kitabı okuduğunuzda henüz 17 yaşındayken neden Nobel Barış Ödülü’ne hak kazandığını anlayacaksınız. Şu an hala faal olan Malala Fonu, Dünyada okula gidemeyen 130 milyondan fazla kız çocuğunun eğitim alabilmesi için maddi manevi kaynak yaratmak için çalışıyor.

Kafir

Savaşın parçaladığı bir ülkede ve bir şeylerin her zaman yanlış gittiği yer diye bilinen bir kıtada büyüdüm.”

Time dergisinin 2005 yılının en etkili 100 kişi listesinde adı olan Ayaan Hirsi Ali, Somali’de doğmuş ve aşırı Müslüman bir ailede büyümüş. Kitapta yazdığı üzere sünnet ettirilmiş, zorla evlendirilmiş; Suudi Arabistan’da, Etiyopya’da ve Kenya’da çok zor yıllar geçirmiş ve hatta hayatta kalmaya çalışmış desem daha doğru olur. O zorlu yıllardan sonra Hollanda’ya sığınmış. Siyaset Bilimi okuduktan sonra Hollanda Parlamentosu’nda kendi sesini duyurmuş. Günümüzde halen bir çok farklı görüşün hedefinde bulunuyor. Hayatıyla beni en çok etkileyen isimlerden biri oldu.

İpek Sabahlık

“Suat Derviş hayata ağzında altın kaşıkla merhaba dedi. Son nefesini yoksulluk içinde verirken, üzerinde saraylı annesinin hediyesi ipek sabahlık örtülüydü.”

Son sırada yine çok geç tanıdığıma üzüldüğüm bir kadının hayatını anlatan bir kitap var. Suat Derviş, 1905’te İstanbul’da varlıklı bir ailenin köşkünde dünyaya gelmiş. İyi eğitim almış, birçok yabancı dili konuşabilen bir kadınmış. En büyük tutkusu yazmak olan Suat Derviş’in ilk gazete yazısı 15 yaşında iken yayınlanmış, ilk romanı Kara Kitap’ı yazdığında ise 18 yaşındaymış. Kendisi birçok kaynakta, Cumhuriyet döneminin önemli gazetecilerinden biri ve hatta Avrupa’ya muhabir olarak giden ilk gazeteci olarak geçiyor. Bir dönem yaşadığı Almanya’da takma isimle gazetelere yazı yazmaya devam etmiş. 

Suat Derviş’in hayatını okurken, bir yandan da Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışını ve Cumhuriyet’in kuruluşunu da izliyorsunuz. Sadece yazar olarak değil, siyasi bir karakter de olarak da görüyorsunuz Suat Derviş’i. İlk basın sendikasının ve Devrimci Kadınlar Birliği’nin kurucularından ve tabii ki bir kadın hakları savunucusu oluşunu okuyarak ilhamla doluyorsunuz.

Suat Derviş’in romanlarındaki kadınların dönemin kadın algısı çerçevesinin dışında kaldığı için epey eleştirildiği de biliniyor ama o duruşundan bir şey kaybetmemiş, eşinin adıyla anıldığında çok sert tepki vermiş. Nazım Hikmet’in “Ağlasa da gizliyor gözünün yaşını, bir kere eğemedim bu kadının başını…” sözleriyle anlattığı Suat Derviş’in hayatını mutlaka okuyun. Ben eserlerinden sadece Fosforlu Cevriye’yi biliyordum ama kendisini tanıdıktan sonra diğer romanları için de kütüphanemde yer açtım.

Kapak fotoğrafı: Instagram / @birokuyananne