Sille Sokakları

Adım attığınız andan itibaren hissedeceğiniz duygunun huzur olduğu söylenir fakat bu mevsimde Konya’ya vardığınızda ilk hissedeceğiniz duygu üşümedir. Yoğun sis nedeniyle iniş yapmakta zorlanan uçağımızın rötarı nedeniyle, yollar dışında her yerin kar örtüsüyle kaplı olduğu Konya’daki ilk durağımız, meşhur fırın kebabını tadabileceğiniz en iyi yerlerden, 107 yıllık Hacı Şükrü oldu. Yumuşacık, ağızda dağılan kuzu eti gerçekten de yediklerimin en iyisiydi. El yapımı bol köpüklü ayran, Konya’ya özgü kuru bamya çorbası, tirit ve sac arası tatlısı da ayrı ayrı çok lezzetliydi.

Fırın Kebabı

Sema Töreni

İkinci durağımız ise Konya’nın Selçuklu ilçesine bağlı antik Sille Mahallesi’ydi. Burada rahatlıkla kendinizi bir film setindeymiş gibi hissedebilirsiniz. Eski model arabalar, tarihi evler, Arnavut kaldırımlı dar ve sakin sokaklar…Mübadele yıllarına kadar Hristiyan nüfusun çoğunlukta olduğu bölgede Selçuklu etkisi de, Roma etkisi de aynı anda görülüyor. Günü sonlandırırken Konya Belediye’sinin her cumartesi ücretsiz olarak düzenlediği Semâ Törenine katıldık. Neyin sesi, semazenlerin ustalıkları gerçekten etkileyiciydi.

Kadınlar Pazarı

İkinci güne, Konya’nın meşhur Kadınlar Pazarı ile başladık. Burası Konya Yeşili Küflü peyniri, tulum peyniri, kuru bamya, tarhana gibi yöresel ürünleri bir arada bulabileceğiniz çok geniş bir kapalı alan. Kadınlar Pazarı’nın hemen girişindeki küçük nostaljik taş fırınından, Konya halkının kahvaltıda yediği yağ somunu denilen harika pide çeşidini tatmanızı öneririm. Konya Yeşili küflü peyniri, kaşar peyniri ve tereyağı’nın pideyle birleşimi gerçekten de İtalyanların dört peynirli pizzası gibi. Hatta mekanı ziyaret eden Vedat Milor Twitter’da yağ somunundan “Napoli’nin Calzone’si varsa bizim Konya’nın da yağlı somunu var” diye bahsetmiş. Biz de Konya halkının özellikle pazar günleri yaptığı gibi yağ somunu kuyruğunda bekledikten sonra, odun ateşinde çay eşliğinde yemek için Nasip Çay Evi’ne gittik. Mail yoluyla bile çay siparişi alan mekan Aziziye Camii’nin karşısında ve çayı gerçekten denildiği kadar güzel.

Yağ Somunu

Mevlana Türbesi

Sırada dünyaca ünlü Mevlana Müzesi’ni ve Türbesi’ni ziyaret etmek vardı. Mevlevi tarikatı üyelerinin hangi şartlarda yaşadıkları, nerede ibadet edip nerede eğitim gördükleri kostümlü insan figürleri ile gerçek mekanlarında canlandırılmıştı. Gerçekten çok etkilendim ve döndüğümde Elif Şafak’ın Aşk romanını okumayı kendime not düştüm.

Mevlana Müzesi

Çatalhöyük

Ardından programda şehir merkezine 10-15 kilometre uzaklıktaki insanlığın en eski yerleşim yerlerinden biri olan Çatalhöyük kazı alanını görmek vardı. Ben kendi adıma UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Çatalhöyük’ün tanıtımının en az her yıl Mevlana Haftası’nda Konya’da düzenlenen Şeb-i Arus törenlerinde olduğu kadar organize yapılması gerektiğini düşünüyorum. UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi’ne 2008 yılında giren Mevlevî Semâ Törenleri, tüm Türkiye’den ve dünyadan Şeb-i Arus, “Düğün Gecesi” Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin 741. Ölüm yıldönümü törenleri kapsamında Konya’ya turist çekiyor. Bu nedenle bu sene 7-17 Aralık’ta gerçekleştirilecek olan törenler için şehre sıkı bir hazırlık havası hakimdi. Son olarak Konya’dan ayrılmadan önce akşam yemeğini etli ekmekleri ile ünlü Cemo’da yedik, kahvelerimizi de Selçuklu Kulesi adlı tüm Konya’yı kuş bakışı görebileceğiniz bir seyir terası olan gökdelende içtik. “Gel Gel Ne Olursan Ol Yine Gel”. Size de Mevlana’nın bu ünlü nasihatine kulak verip yolunuzun bir gün Konya’ya düşmesini tavsiye ederim.

Sille