Byzantion, Augusta Antonina, Nova Roma, Konstantinopolis, Kostantiniyye, İslambol ve nihayet İstanbul Bizans ve Osmanlı imparatorluklarından sonra bugünümüze, Cumhuriyet dönemine şahitlik etmiş bir şehir. Aslında şahitlik ettiği dönemleri, yaşantıları ve insanların var olma çabasını düşününce; İstanbul için şehir demek sanki çok yetersiz kalıyor. Tarih boyunca metropol ve kozmopolit yapısından ödün vermeyen İstanbul’u sevmenin ortası olmuyor; ya tutkuyla seviyorsunuz ya da fırsatını bulayım buradan kaçayım diye zaman kolluyorsunuz. İstanbul üzerine konuşulacak, yazılacak çok şey var ama ben size bugünümüzün nam-ı diğer bohem semti Kadıköy ile ilgili bir efsaneden bahsetmek istiyorum. Körler Ülkesi…

Körler Ülkesi
Körler Ülkesi | Fotoğraf: Unsplash/@ashta

Efsaneye göre Megara Kralı Bizas belli sebeplerden dolayı Yunan yarımadasını terk etmek ve yerleşecek yeni bir yer bulmak zorunda kalır. Kral için hiç kolay bir karar değildir. Yaşadığı toprakları bırakıp halkını yanına alıp yeni bir hayat kurması gerekiyordur. Bu sorumluluğun altında zorlanır, geceleri gözüne uyku girmez. Kral Bizas ne yapacağını, nereye yerleşeceğini bilemez ve kafasındaki bu sorun gün geçtikçe büyümekte iken karısından bir teklif gelir. Karısı krala: “En iyisi kahinden akıl al , o sana doğru yolu gösterecektir” der. Kral en başta kararsız kalsa da ona en iyi yolu kahinin göstereceğini bildiği için, kahine doğru yola çıkar. Kahin, onu dinledikten sonra  bir boğazı geçeceksin ve körler ülkesinin tam karşısına yerleşeceksin der. Kral Bizas yola çıkar yolda körler ülkesini sorar karşılaştığı insanlara ama kimse böyle bir yer bilmemektedir. Sonunda nerede olduklarından bir haber şekilde Sarayburnu’na kadar gelirler ve karşılaştıkları güzellik karşısında adeta büyülenirler. Bugün bile düşünüyorum da hak vermemek elde değil sırtını Gülhane Parkın’a yaslayan, büyüleyici Haliç ve Marmara denizini ikiye ayıran Sarayburnu…

2020 yılında o sade ve sakin İstanbul olmamasına rağmen bugün bile Sarayburnu nefesinizi kesecek bir güzelliğe sahip. Kral Bizas’ın karşılaştığı güzelliği tahmin bile edemiyorum. Kral o kadar beğenir ki karşı kıyıda yer alan Khalkedon’a yani Kadıköy’e bakıp: “Kahinin dediği yer burası olmalı Körler Ülkesi’nin karşısındayız” der. Ona göre Sarayburnu gibi bir güzellik varken karşı kıyıya yerleşenler kör olmalıdır. Bir kehanetle kendisi ve halkı için kuracağı yeni hayata ulaşır. Kadıköy için bu şehirde kendini; sokaklarını, mimarisini ve yaşanmışlıklarını en çok koruyabilen semtlerden desek yanlış olmaz. Belki bu yüzden, eski birkaç katlı evlerine ve nesillerdir bu sokaklardan yaşayan insanları bizlere böylesine huzur veriyor. Belki bu yüzden her vapurdan inip Kadıköy’e rıhtıma ayak bastığımızda eve gelmişiz gibi hissediyoruz.

Körler Ülkesi | Fotoğraf: Merve Oflaz

‘Körler Ülkesi’ aslında İstanbul’un tarih sahnesine ilk çıktığı günlerin hikayelerindendir. Bir anlığına o günlere ışınlanabilsek, eminim İstanbul’u tanıyamayız bile! Her gün sokaklarda yürürken, toplu taşımaya binerken en çok şikayet ettiğimiz şey akın akın bitmeyen kalabalık. Evet, bu şehirde milyonlarca insan yaşıyor ama hiç şöyle düşündünüz mü? Milyonlarca insan, milyonlarca yaşam şekli, milyonlarca farklı karakter anlamına geliyor. Bu şehir hepimize, hepimizin yaşam tarzına kucak açıyor ve kimseyi değişmeye zorlamıyor. Her gün yanlarından geçip gittiğimiz o hiç tanımadığımız  milyonlarca insan bu şehirde bize başkası gibi değil kendimiz gibi yaşama özgürlüğü tanıyor, bize bu kadar farklı hayatın tek bir şehirde nasıl beraber yaşanabileceğini gösteriyor.

İstanbul | Fotoğraf: Unsplash/@oozgurunal

İyi ki kalabalığız, iyi ki rengarenk bambaşka hayatlarımız var. Sana ve her anına iyi ki İstanbul! Aslında İstanbul 100 yıl önce bile böyle değil miydi? Farklı öykülerin, farklı coğrafyaların insanlarını hiç yargılamadan bir araya getirir ve bütün yapardı. Kral Bizas ve halkı o insanlardan  sadece bazılarıydı. İstanbul’u özel yapan boğaz manzarasından, yüzyıllık köşklerinden çok daha fazlası. Yazımın başında İstanbul için şehir kelimesinin yetersiz kaldığını belirtmiştim. Kral Bizas bugün burada olsaydı benimle aynı fikirde olurdu diye düşünüyorum. Madem ‘şehir’ kelimesi az kalıyor o zaman İstanbul nedir? dediğinizi duyar gibiyim. Cem Karaca’nın Sevda Kuşun Kanadında şarkısında söylediği, sevdaya benzetmek daha doğru geliyor bana.

Kapak Fotoğrafı: Merve Oflaz

İlginizi çekebilir: Merve Oflaz’dan Kadıköy’de Zamanın Durduğu Yer