Eğer Pera Korolar Festivalini takip ettiyseniz Kübra Şenyaylar’ı keşfetmemiş olma ihtimaliniz düşük. theMagger olarak bize heyecan veren, müziği yaşatmakla kalmayıp kiliselerden Yerebatan Sarnıcı’na aşığı olduğumuz İstanbul’un bambaşka köşelerine taşıyan projeleri seviyoruz. Özellikle çoksesliliğin yaşatıcısı korolar bize birçok alanda kaybettiğimiz topluluk ruhunun yaratabildiklerini hatırlatmaları açısından da çok değerliler. Biz de Koro İstanbul’un kurucusu ve şefi olan Kübra ile bir araya geldik ve müzik kariyerinden müziğin erişilebilirliğine pek çok konuda sohbet ettik.

Fotoğraf: Mehmet Feyzi

Kübra selamlar, biz seni özellikle Pera Korolar Festivali’nden beri hevesle takipteyiz ancak yeni tanışacaklar için hikayenin en başına dönmek istiyoruz.

Müzikle ilişkin başladı ve sürecin sonu koro şefliğine nasıl geldi?

Merhaba! En başa dönmek. Zaman zaman benim de dönüp kendime haksızlık etmemi önleyen güzel bir terapi yöntemi. Ben müzisyen bir babanın kızıyım. O yüzden informal bir biçimde müzik eğitimim anne karnında başlamış olmalı. Ancak profesyonel eğitim hayatım Nevit Kodallı Güzel Sanatlar Lisesi’ne girdiğimde başladı. Eş zamanlı keman, piyano, şan derslerinin yanında iyi derecede müziksel işitme yazma, teori, armoni, kontrpuan, çoksesli koro, sanat müziği, halk müziği, batı müziği orkestrası gibi inanılmaz verimli derslerimiz vardı. Ben besteler yapmaya lise 2 de başladım. Sonra Marmara Üniversitesi Müzik Öğretmenliği bölümünü kazanarak devam etti eğitim hayatım. Herkes yazdığım düzenlemeler ve şarkılar sebebiyle kompozisyon okumamı beklerken ben öğretmen olmaya karar verdim. Kendime koro şefi vasfından önce öğretmenliği atfettim hep. Birinin yaşamını sevgiyle, şefkatle, bilgiyle harmanlamak ve yol gösterici olabilmek çok severek yaptığım bir iş. İş mi mesela? Hizmet demek daha doğru olur galiba.

Tek bir alanda uzmanlaşmak gibi bir idealim hiç olmadı. Dersim olan, kabiliyetim olan her şeyi çok iyi çalıp, söyleyeyim, öğreneyim istedim. Hocalarım buna biraz kızdılar. Çünkü odak dağıtmak iyi değildir. Mesela piyanoda da potansiyelim yüksek hoca bunu değerlendirmemi istiyor ancak şan hocam da aynı fikirde. Tam da o esnada ben beden perküsyonu diye bir şey keşfediyorum başka bir derste, bir anda zamanımdan pay ayırıp onu da öğreniyorum. Bir bakıyorsunuz okulun tüm şancılarının korrepetisyonunu ezbere çalıyorum, bir bakıyorsunuz flüt kuartet için bir beste yapmışım milleti toplayıp çaldırıyorum. Bir şey aradığım çok belliydi.

Bir süre sonra bu parça parça yaptığım ve hemen hepsinde potansiyel taşıdığımı bildiğim becerileri nerede toplamam gerekiyor diye düşünürken, çocukluğundan beri koristlik yapmaktan büyük keyif alan Kübra, her şeyi birleştirip “galiba şef olmalıyım” dedi. Armoni ödevi çözerken hep zihnimde koro duyuyordum. Cesaret edip o yıl İtalya’da bir festivalde hem söyledim hem de tüm koroları ve şefleri izledim. Sonra Çanakkale’deki Korolar Festivaline gittim. Orada da epey şey gözlemleme çalışma fırsatım oldu. Sonra Atilla Çağdaş Değer’e ulaştım. Hayır bana mı kaldı koro şefi olmak, insanlara durduk yere zarar vermeyeyim. Ses hassas bi yapı. Epey de korkuyordum. Atilla hoca hemen bana döndü sağ olsun. Emeği çoktur. Özcan hocamın da öyle (Özcan Özbek) Atilla hoca önce bir sürü soru sordu bana. Sonra dedi ki “başla”. Ardından ben okulda bir koro kurdum. Sonra koroyu okulun dışına çıkartmak durumunda kaldım. 

Okulda koro kuramazsın cümlesiyle karşılaşınca, uzun süren prova mekanı arayışları  başladı. İşte burası kariyerimin en kritik yerlerinden biri. Pera Güzel Sanatların sahibi ve kurucu Sabahattin hocama çok teşekkür ederim 10 yıldır mekan sponsorudur koronun sağ olsun. 

Peki ilk korondan Koro İstanbul’a uzanan süreç nasıl ilerledi?

Evrene güvenince seni gideceğin yere daha doğru ulaştırmak için “onu seçme bunu seç” dediğini anlıyorsunuz. O esnada hayıflanmayıp güvenmek lazım. Ars Nova, ilk korom böyle kuruldu. Ars Nova, yeni sanat, yeni akım demek. Kilisede çokseslilik yasaklanıyor. Tek Tanrılı dine zarar gelir diye. Bizim müzisyenlerde “e o zaman kilise dışında yaparız” diyorlar. Din dışı müzik ve çokseslilik yeni bir akım başlatıyor adına Ars Nova diyorlar! Ars Nova döneminde 18-19 daydım. İnanılmaz değil mi? Bir yandan kurslarda enstrüman öğretmenliği yapıyorum. Diğer yandan okulum aktif ve hafta içi iki akşamımda koro provalarım vardı. Ars Nova, 7-8 yıl çok güzel işler konserler yaptı. 2 sezon TRT İstanbul Radyosu Çoksesli Gençlik Korosunun şefliğini de yaptım. Müzikaller yönettim. Pandemi döneminde çevrim içi bir sistemle ilerlemek istemedim. Pandemide sevgili dostum Masis’in korolarına eş şeflik, şeflik filan yaptığım bir dönem oldu. Macaristan’a Cantemus Korolar Festivaline gittik Boğaziçi Gençlik Korosu ile. Ne kadar özlediğimi fark ettiren bir şefle tanıştım. Gary Graden. Koro çalıştırırken kullandığı teknik, stil, iletişim dili benimkiyle aynıydı. Ağlamaya başladım. Neden devam etmiyorum dedim. 

Döndüğümde hemen 7-8 yıllık koristlerim ve artık kız kardeşlerim olan Hilal ve İlayda ile buluştum. Yemek yerken dediler geri mi dönüyoruz? Meğer dünden razılarmış. Aynı hafta tüm eski kadrolarımdan insanlar beni aramaya başladılar “hocam hadi dönelim” diye ve her konuşmanın sonunda ağlıyoruz gözlerimiz doluyor. Bu bizim için tanrısal bir zamanlama gibiydi. 10 günde koroyu tekrar kurduk. Yeni bir isimle devam etmek istedim. Hepimiz artık büyümüştük. Koromuz da büyüsün istedik. Koro İstanbul fikriyse şöyle doğdu: Ars Nova son yıllarında şehrin sadece tarihi mekanlarında konser veriyordu. Anladım ki ben böyle bir şey yapmak istiyorum. Şehrin bir parçası olsun koro. Çok aşığım şehre çok başka bi ilişkimiz var. Koronun da bu temasta bir ilişkisi olsun istedim. İstanbul çok güçlü bir şehir. 

Logomuzu vapur yolculuğumda gün batımına hayran olurken buldum. Aslı’yı aradım. 7-8 yıllık koristim kendisi. Aslı dedim günbatımı renkleri olacak denizden gökyüzüne doğru bir çember olacak. Tıpkı ailemiz gibi bir ve yan yana. Aynı anda İstanbul’u heceledik ama İS-TAN-BUL şeklinde değil kendi mistik dilimizle İST-AN-BUL. Sonra da seçmelerle koroyu büyüttük.

Bize biraz Koro İstanbul’dan ve projelerinden söz edebilir misin?

Koro İstanbul her dilden, dinden, stilden eserler barındırıyor repertuvarında. İstanbul gibi bir korom olsun istedim. İstiklal caddesinde yürürken duyduklarımız gibi. Bir anda Pharell Happy ile ya da Stevie Wonder Part time lover ile dans ederken iki adım ötede Suda Balık Oynuyor türküsü söyleniyor. Çat solunda Santa Maria Draperis Kilisesi, Agnus Dei söyleniyor. On beş adım ileride Galata Mevlevihanesi var hemen bir Hicaz İlahi söylüyoruz şiir Yunus Emre. Hep bu örneği vererek anlatıyorum şu ara ama sahiden böyle. Herkesi, her farklılığı içine katıp kendi yapan bu şehre yaraşır bir koro olalım istedik. Çoksesliliği daha iyi anlatan kaç şehir bulabilirsin?  Şehrin altında şehir var. Mimarisinden, yemeğine; kültürün içinde kültür, tadın içinde tat, müziğin içinde müzik var. En önemlisi de insanın içinde insan. 🙂

Tabii konser verdiğimiz mekanlarla da bunu sağlamaya çalışıyoruz. Şehir bize, biz şehre hizmet ediyoruz. Şehrin en güzel kiliselerinde, Kırmızı Mektep’te, Yerebatan Sarnıcı’nda, meydanlarda, adalarda, şehrin özel kadim her mekanında konserler verdik. Veremediklerimiz için çabamız sürüyor. Üstüne bir de birlikte festival yapıyoruz. Bu yıl 5. sini gerçekleştireceğimiz PERA Uluslararası Korolar Festivaline hazırlanıyoruz.

12 yıla ulaşan koro şefliği kariyerinde seni en çok zorlayan faktörler nelerdi?

Ne acayip, çok şey var aslında ama hepsine, herkese teşekkürü borç bilirim. Beni ben yaptılar.

Ben amatör sanatçıları olan bir koronun şefliğini sürdürüyorum yıllardır. Yani sadece provaya gelip eser yönetmiyorum. Nasıl besleneceklerinden, hangi saat aralığında uyuyacaklarına, sahnede nasıl duracaklarından, nasıl dans edeceklerine, nasıl nefes alacaklarından, ses kullanımına, müziksel işitme becerilerinden, sanatsal kültürlenmelerine, sahne akustiği eğitimlerinden, takım bütünlüğüne kadar, kıyafetleri, saç şekilleri, yaka çiçekleri, birbirleriyle olan iletişim dilleri… Nice nice daha aklıma şu an gelmeyen pek çok konuda yetiştiriyorum dostlarımı. Sonra sahne ekibi var. Işıkçı, sesçi, organizatör, iş birliği varsa karşı tarafın menajeri, yapımcısı, müzisyenleri, koordinatörü hepsiyle çalışıyorum. Türkiye’de amatör bir koronun şefliği -ki ben yarı profesyonel olarak tanımlıyorum artık Koro İstanbul’u- çok kolay diyemeyiz, evet. 

Kendini dinlemeyi ve dinlenmeyi unutmamak lazım. Ben dinlenmeyi ihmal ediyorum bir süredir. Bu bir risk. Bir topluluğa liderlik etmek, kanal olmak için kendini kişisel ve psikolojik olarak iyi yetiştirmen gerekli. Duygu durum dengen, soğukkanlılığın, kriz yönetimin bunlar çok önemli bu kadar insanla çalışmayı “uyumla” sürdürebilmek için.

Türkiye’de müziğin erişilebilirliği konusunda neler düşünüyorsun? Buradan hareketle bize “Sevgi Her Şeydir Projesi”nden bahseder misin?

Bu konuya pek çok açıdan yaklaşabiliriz. Ben yine koro şefliğinden önce, bir öğretmen olarak eğitimin ulaşılabilirliğini konuşmak isterim. Bir köy okulunu hiç ziyaret ettiniz mi? Öğrencinin önce mevcut kıyafet/barınma/hijyen ihtiyaçlarını çözmeye çalışıyor çoğu meslektaşım. Eğitimin kendisine eşit bir biçimde ulaşamadığımız için müzik de ne yazık ki herkes için ulaşılabilir değil. Şundan bahsetmiyorum yanlış anlatmak istemem; evet herkesin elinde bir telefon var interneti var bu telefonun. İstediği müziği açar dinler. Müziği doğru dinlemek bile ayrı bir konu başlığı iken, bir çocuğu eğitimin her anında en çok müzikle motive ediyoruz. Bir öğretme aracı müzik. Sayı saymayı, ellerimizi yıkamayı, çok koşup terleyip su içersek olabilecekleri hep müzikle öğrendik hepimiz.

Üniversite öğrencisiyken gönüllü bir biçimde Sinop’un Çerçiler köyüne gittik arkadaşlarımla. Resim bölümünde okuyanlar okulu boyadı renklendirdi, çocuklar birlikte. Ben de koro atölyesi kurdum. Kız erkek yan yana oturmaktan çekinen, el ele tutuşmanın ayıp olduğunu düşünen ebeveynlerin yetiştirdiği tatlı çocuklar var. Önlükleri yok, bazıları terlikle geliyor. Burnu akıyor birinin kapmış şifayı. Yatılı bir köy okulu idi. Haftada bir köye su fazla verilirse tüm okul banyo yapıyor. Bakın abartmıyorum 8 yıl önce, çok değil. Boruları küçükmüş büyük boru lazımmış yıl 2015. Atölyeyi kurduk. Bir çocuk vardı adı Murat. 3. Sınıfa gidiyor ama sosyal becerileri zayıf. Okuma yazmayı hala çözememiş belli ki disleksisi var. Öğretmenleri fark edememiş. Murat iletişim kurabilmek için genelde vuruyor. Çünkü başkası karşılık verirse bir ilişki kuracak. Biz koroyu kurduk. Muratı da kapıcı başı yaptık. Dedik ki Murat prova çok önemli insanlar gir çık yaparsa burada işler bozulur. Konsere üç gün var bizi koru. Murat müthiş bir şekilde göreve adapte oldu. Bu sırada çocuklara şarkı öğretirken devinimle öğretiyorum koreografiler buluyorum. El ele tutuşup hey diyorlar, ellerini kaldırıyorlar filan. El ele tutuşmanın ayıp olmadığı bilgisi dönüşüyor. İyi uyuyun, hasta olmayın filan diye eğitiyorum canları. Murat o akşam birkaç arkadaşı hapşırınca, gece yemekhaneye inip gizlice mandalina aşırmış. Konser var hasta olmayın dedim diye arkadaşlarını korumak istemiş. Bakın sadece 3 gün. Son provanın sonunda herkese vurarak iletişim kuran Murat, bana koşup sarıldı. Ben Murat’a sarılınca arkadaşları Murat’la sevgi dolu bir iletişim kurmayı öğrendi. Herkes bana mektup yazıp verirken, Murat resim çizip verdi. Kendini var etti mi? Etti.

Müzik ve koro düşündüğümüzden çok daha güçlü bir iyileşme, gelişme, bir olma yolu. O yüzden ne yazık ki ilk onu susturmaya giderler zaten 🙂 Ben bu seyahatten sonra çok etkilendim “Sevgi Her Şeydir” projesini kurdum. Verdiğimiz konserlerde bilet yerine kitap duyurusu ya da tüm tüm bilet gelirlerini çocukların ihtiyaçları, eğitimlerine destek şeklinde okullara ulaştırdık. Aynı zamanda, Türkiye’nin bazı şehirlerinde pek çok koro bir araya gelerek koroları tanıtmak, çoksesliği arttırmak niyetiyle konserler verdik. Muammer Sun hocamız ışıkla uyusun, projeye onun çok sevdiğimiz eserinin adını verdik kendisinin de izniyle.

Koro şefliği aslında müzikal becerilerin yanı sıra empati ve yönetsel beceriler de gerektiriyor; bu bakımdan eminiz keyifli olduğu kadar zorludur. Konserler sırasında aklından neler geçiyor?

Bu işin sihri iletişimde. Kişinin kalbine dokunmadan sesini yönetemezsin. Sana güvenecek, sevecek önce korist. Sadece seni değil yanında şarkı söylediği kişiyi de. Koro İstanbul’u diğer korolardan ayıran en temel özellik bu bence. İyi müzik çıkartmalarından önce doğru ilişkiler kurabilmemiz hususunda ilerliyoruz. Birbirimizin her koşulda yanında olacak yol arkadaşları olmalıyız. Bu koroda sadece iyi şarkı söylemek asil korist olmanıza yetmiyor o yüzden. İyi bir insan olup, iyiliği her daim sürdürmemiz gerekli. Bu zor ve dengeleri hassas bir kriter. Bu benim tercihim bu sırada bu kriterleri arayan başka bir koroyla henüz karşılaşmadım. Bu yüzden içerideki kadro büyük sirkülasyon da yaşamadı bu yıl. Çok şükür. 

Konserler sırasında yeni konserler tasarladığım oluyor 😀 Şaka yapmıyorum. Bu yıl 24 konser verdik. 1 ayda 14 konser rekorumuz var Yerebatan Sarnıcı’nda. Bir dünya Prömiyerimiz var. Gürer Aykal hocamızın Lozan Marşı’nı seslendirdik 100. Yılında. Levent Yüksel ile Harbiye Açık Hava Tiyatrosu ve Efes Antik Tiyatro gibi olağanüstü yerlerde şarkı söyledik. 

Bize ait konserlerde muhakkak seyirciden koro kurarım. Koro olmanın balını bir anlasınlar isterim. Yanlış alkışlıyorlarsa alkışa kadar öğretirim, koreografi yaptırırım. Eğlenmek, partilemek şart. Ama doğru alkışla 🙂

Orkestra da yönettin Efes konserinde, oraya da yönelecek misin?

Naci Özgüç ile çalışmaya başladık. Gürer Aykal, Orhan Şallıel, Hasan Uçarsu gibi müthiş hocalarım çok cesaretlendiriyorlar. Aklımda hiç yokken merak eder, çalışır, yönetir oldum. Bakalım zaman ne gösterecek.

Son dönemde koristlerinle birlikte çalışmayı özel olarak sevdiğin müzik janraları ya da eserler var mı?

Son Sarnıç konserinde beklenmedik bir şey yapıverdim. Sahneye girerken elimizde yanan mumlar vardı çok sevdik mumlarla şarkı söylemeyi. Koskoca sarnıca da sahne dedim az önce, inanılmaz. Konser sonunda mumlarımız sönük bir biçimde ayrılıyoruz. Rutinimiz buydu. Fakat ben konser bitiminde önce kendi mumumu yaktım ardından şarkı söyleyerek tek tek her bir koristimin mumunu kendi mumumla ışıttım. Mumunu yaktığım korist şarkıma katıldı. Ağlasak mı söylesek mi arasında çok mistik ve güçlü bir andı. 

Koroyla yaptığım her provayı ve her eseri çok seviyorum. Çünkü koristlerimi çok seviyorum. Onların da beni sevdiğini bilmenin ötesinde hissediyorum. Birlikte müziği büyütmek çok keyifli. Buna şükrediyorum. İstanbul’un özel mekanlarında şarkı söylemek bizim için büyük şans. Koronun geçen sezon favori eseri Hicaz İlahi ve Beliver’dı. Sevmeden çalıştığımız eser yok galiba. Bu yıl repertuvara eklenen çok heyecanlandığımız eserler var bakalım neler olacak.

Son olarak; ajandan da 2023/2024 sezonu için sana heyecan veren neler var?

Bunu söylememeyi tercih ediyorum; kötü bir marketing ama koro totemimiz bu 🙂 Çok yakınlaşmadan tarih, projeyi duyurmuyoruz. Özetle şunu diyebiliriz ama İstanbul’un ve Türkiye’nin en kıymetli yerlerinde Koro İstanbul’u dinlemek isterlerse bizi lütfen sosyal medya hesaplarımızdan takip etsinler. Çok aktif bir koromuz var.

Kapak Fotoğrafı: Mehmet Feyzi

İlginizi çekebilir: Melo Magger’dan Nisan Ak ile: Müzik Dünyasına Dair Gerçekçi Bir Sohbet