Geçtiğimiz haftalarda psikolog Adam Grant, The New York Times gazetesi için yazdığı köşe yazısında, üzerinde çok konuşulmayan ancak pandemi ile birlikte hayatımıza dahil olan yeni bir ruh halinden bahsetti: Languishing. Peki İngilizcede neredeyse ilk kez duyduğumuz languishing kavramı ne demek? Grant’e göre akıl sağlığının “ihmal edilen ortanca çocuğu” olan bu kavram; erteleme, durgunluk ve boşluk hissi anlamına geliyor.

Languishing | Fotoğraf: Cottonbro (pexels.com)

Languishing, aslında sosyoloji kökenli bir kavram, sosyolog Corey Keyes tarafından yaklaşık yirmi yıl süren bir çalışma sonucu ortaya çıkıyor. Çalışmanın çıktısı ise oldukça ilginç; languishing hissini yaşayan insanların, önümüzdeki on yılda, şu anda semptom gösteren insanlara göre depresyon veya anksiyete bozukluğu yaşaması ihtimalinin daha yüksek olduğu yönünde. Örneğin İtalya’da sağlık çalışanları ile yapılan yeni bir çalışmada 2020 bahar aylarında languishing yaşayan insanların, diğerlerine göre ileride post-travmatik stres bozukluğuna daha yatkın olduğu da açıklandı.

Pandeminin başında daha çok korku ve endişe duyarak düzenimizi nasıl korunmamız gerektiğini öğrendikten kısa bir süre sonra, herkes kendine göre geliştirdiği rutinlerle dolu bir düzene alışmaya başladı. Bu rutinlerin beklenildiğinden uzun sürmesi sonucu da endişelerin yerini languishing aldı. Grant, depresif, tükenmiş hissetmeyip aynı zamanda umutsuz da olmayan fakat bir şekilde boşluk duygusuyla boğuşan birçok insanın languishing yaşayabileceğini söylüyor. Bu durumun konsantrasyon ve yaratıcılık gibi bizlere iyi gelen birçok hissi köreltebileceğini de vurguluyor. Peki bu hisle başa çıkmak için neler yapılabilir?

Grant yazısında öncelikle yaşanılan duruma bir isim koyarak başlamak gerektiği belirtiyor. Grant’e göre languishing ile başa çıkmanın en iyi formülü flow, yani “akış hali”. Akış için tanıma baktığımızda ise bireyin bir aktiviteyle bütünleşerek zaman-mekan gibi kavramlardan arınması olarak geçiyor. Bu kimisi için Sudoku çözmek, kimisi için de resim yapmak olabilir, hatta bunlara günlük aktiviteler de dahil, örneğin yemek yapmak gibi. Akış konusunda kişisel önerim ise yakın zamanda Oscar ödülü alan Pixar yapımı “Soul” adlı animasyon filmi. İyi olmanın anlık aktivitelerde saklı olduğu konusu Soul’da çok güzel anlatılmıştı. Languishing için yazının devamındaki diğer öneriler ise şöyle: 

Languishing | Fotoğraf: Meruyert Gonullu (pexels.com)

Küçük hedefler belirlemek: Akışta olabilmek için en basit yollardan biri de kendimize yapılması kolay hedef ya da uğraşlar bulmak. Kişisel tavsiyem örneğin bir kurs platformunda 4-5 hafta sürecek bir eğitimi bitirmek yerine, uzun zamandır fikrini almak istediğimiz -ama ertelediğimiz- birini arayıp, onunla konuşmayı da bir hedef olarak belirleyebiliriz.

Odaklanabilecek bir zaman oluşturmak: Kendine zaman ayırmak kulağa klişe gibi gelse de aslında burada bahsedilen kişinin kendisine ayıracağı ve gerçekten odaklanabileceği bir zaman yaratabilmesi yönünde. Örneğin Cumartesi günlerinin belirli saatlerini kendimize ayırarak, uzun zamandır öğrenmek istediğimiz bir konuya odaklanabiliriz.

Kapak Fotoğrafı: Lisa (pexels.com)

İlginizi çekebilir: Ece Yılmaz’dan Pandemi ve Alışkanlıklar