“Hayat bir yoldur. O yüzden yürüyüşe çıkıyorum. Yürüyüşe çıkabildiğim sürece, hiçbir şeyden korkmuyorum, ölümden bile. Çünkü yürüyebildiğim sürece, her şeyden yürüyerek uzaklaşabiliyorum” demiş Kierkegaard. Biz de şehrin kaosundan uzaklaşmak, doğanın mucizelerine yakınlaşıp nefes alabilmek için 3 senedir ertelediğimiz Likya Yolu yürüyüşüne çıktık. 

Likya Yolu
Likya Yolu | Fotoğraf: Zeynep Durukan

Likya, Fethiye ve Antalya arasındaki güney kıyılarında bir çıkıntı olan Teke Yarımadası’nın tarihi adı. Türkiye’nin ilk uzun mesafe rotası, dünyanın en iyi 10 rotasından biri olan Likya Yolu ise 1999 yılında bir kültür rotası olarak açılmış. 

Likya Yolu’nda heybetli dağlar, yaylalar, ormanların içinden yürürken her köşe sizi başka bir gezgene ışınlıyor sanki. Mavi ile yeşilin buluşmasına şahitlik ederken, doğanın hiç duymadığınız kokularına ve seslerine yakın olmanın ayrıcalığına varıyorsunuz. Dimdik kayaların üzerinden, yer çekimine meydan okurcasına denize doğru uzanan ağaçlar arasından yürürken gördüğünüz manzaralar, sizi doğanın içinde zamansız bir yere götürüyor. 

Dev sandal, çam, zeytin, keçi boyunuzu ağaçları altında ilerlerken daha önce sesini duymadığınız kuşların sesini duyup, hiç görmediğiniz yabani çiçekleri görüyorsunuz. Arılar, kelebekler, keçiler ve kaplumbağalar da size yol boyunca eşlik ediyor. Aracın giremediği yollarda, evrenin bozulmamış köşelerine dokunmanın, yıldızların altında, dalga sesleri eşliğinde uyumanın hazzına varıyorsunuz; doğa da sanki sizi ayrı bir şefkatle seyre davet ediyor. Likya Yolu, tılsımlı bir dünyanın kapılarını açıyor adeta. 

Ovacık’tan Cennet Koyu’na 3 Gün

Likya Yolu
Likya Yolu | Fotoğraf: Zeynep Durukan

Biz, zamanımız sınırlı olduğu için 3 günde 540 kilometrelik Likya Yolu parkurunun yaklaşık 50km’sini yürüdük. Tüm parkuru tamamlamak için 30-35 gün ayırmak gerekiyor. Fethiye Ovacık’tan başladığımız rotayı, Faralya, Kabak ve manzaradan daha çok nasiplenmek adına Cennet Koyu’na kadar devam ettirdik. Yağmur ve sisle başlayan yolun devamında bizi ödüllü, nefes kesen manzaralar bekliyordu.

İlk güne, Ovacık Mahallesi’ndeki sembolik Likya Yolu Başlangıç Kapısı’ndan başladık. Hava serin ve yer yer yağmurluydu. “Kork Abril’in 5’inden, öküzü ayırır eşinden” atasözüne konu olan Nisan yağmurlarına denk gelmişiz. Sis neredeyse hiç kalkmayınca Ölüdeniz’in mavi manzaralarından mahrum kaldık ama orman bize efsunlu anlar sundu. 

Yol üzerinde, yorgunluğun ağır bastığı anlarda sırasıyla Kozağaç ve Kirme köyleri karşınıza çıkıyor ve size nefeslenme ve yürüyüş klasiği gözleme yiyebilme imkanı sunuyor. Etap zorlu, hava koşulları da zemini kaygan hale getirdiği için 7 saatin sonunda Faralya’ya vardığımızda konaklamayı Kelebekler Vadisi kampçılarının sıklıkla çadır kurduğu seyir terası yerine civardaki konaklama noktalarından birinde geçirdik. Pure Life, farklı villa tipleriyle nefis bir opsiyon! 

Faralya
Faralya | Fotoğraf: Zeynep Durukan

İkinci gün, Faralya’dan Kabak’a, mükemmel manzaralar eşliğinde ulaştık. Bu etapta, sahilden giden, görece uzun, alternatif rotayı izledik. Yazın kalabalığından uzak, sakin koyları selamlamak çok iyi geldi. Öte yandan, özellikle Faralya/Uzunyurt tarafında yoğun bir tesisleşme ve inşaatla da karşılaştık, rotanın içine kurulmakta olan tesisler can sıkıcı. Bu tesisleşmenin, orijinal güzergaha ve doğaya daha fazla zarar vermeyeceğini diliyorum.  

Yine yaklaşık 7 saat süren yürüyüşümüzün sonunda Kabak Koyu’na vardık. Sezon henüz tam açılmamış olduğu için Kabak Koyu da konforlu ve sessiz bir gece sundu bize. Kabak’ta kendi çadırınızla kamp yapabileceğiniz pek çok seçenek mevcut. Biz yolumuzun üstünde ilk çıkan noktada konakladık. 

Son gün, hedefimiz Cennet Koyu’ydu. Cennet (Balartı) Koyu, doğanın içinde, adıyla müsemma bir koy. Buraya ilk kez 3 sene önce gelip keşfetmiş ve burada kamp yapmayı kendimize hedef koymuştuk. Tavsiyem, sadece deniz ya da yürüme yoluyla erişimin olduğu & orman, deniz ve dağ manzaralarının çevrelediği bu koyun eşsiz renge sahip suyuna girmeden ve doğanın mucizelerine şahitlik etmenizi sağlayan günbatımını izlemeden dönmeyin. 

Biz çadırımızı Cennet’e varmadan bir önceki Kaynarca Koyu’na kurduk ve geceyi burada geçirdik. Sahile yaklaşık 7-8 dakika uzaklıkta, Cennet Kamp’ta konaklamak da bir alternatif. Konaklama için olmasa da yemek ve su için Cennet Kamp’ın yakınlarda olduğunu bilmek rahatlatıcı. 4. gün sabahını da Cennet Koyu’nda geçirip yolculuğumuzu sonlandırdık. Kabak- Cennet arası tekneyle ulaşım sağlayabiliyorsunuz. Dönüşü tekneyle yapıp, Kabak’tan başlangıç noktamıza da dolmuşla döndük. İstanbul’un kaotik düzeninden sonra bu 3-4 gün, doğadan nakşedilmiş mükemmel bir tat bıraktı damağımızda. 

Yola Çıkarken Aklınızda Bulunması Gerekenler

  • Bahar ayları Likya yürüyüşü için ideal zamanlar. Yürürken güneşte kavrulmadan ilerleyebilirsiniz.
  • Ovacık-Kabak rotasında, yol üstünde konaklama için de yemek için de opsiyonlar var. Dolayısıyla eğer ağırlık taşımak istemiyorsanız çadır ve fazladan yemek taşımanıza gerek yok. Biz, yanımıza aldığımız konservelerin bir kısmını dönüşte evde yedik 🙂 
  • Doğanın sesleriyle uyuyup uyanmak isterseniz çadırınızı da alın; ama çadırın özellikle tırmanışlarda zorlayıcı olacağını ve hafif, profesyonel çadırların bu anlamda daha kullanışlı olacağını aklınızda bulundurun. Bizim yola çıktığımız ilk gün hava yağışlı ve hayli serindi, uyku tulumlarımızı da yanımıza aldık. Hava koşullarına bağlı olarak geceyi sadece hamakta geçirmek de bir seçenek. Tabii gecesi hamakta geçen havanın, gündüzünün yürüyüş için zorlayıcı sıcaklıkta olması muhtemel!
  • İnişi ve çıkışı zorlayıcı, dik patikalardan geçeceksiniz. Bunun için bileğinizi de tutan yürüyüş ayakkabılarını tercih edin ve batonsuz yola çıkmayın. 
  • Su, bol su! Yol üstünde çeşmeler var; ama siz yine de önleminizi alarak yola çıkın. Her gün için kişi başı ortalama 2 litre suyunuz yanınızda olsun.
  • İşaretleri takip edin! Yol üstündeki kırmızı-beyaz çizgiler, size doğru rotada olduğunuzu gösterecektir. Çizgileri kaçırırsanız mutlaka üst üste dizili taşlara rastlarsınız. Biz Faralya’dan itibaren, sahilden giden, görece uzun, alternatif rotayı izlediğimiz için sarı-kırmızı çizgiler ve dizili taşlar eşlik etti bize. Yol boyunca işaretleyici ekibe içimden sürekli teşekkür ettim. 
  • Wikiloc haritalarını indirin. İşaretler sizi rotada tutsa bile offline olarak indireceğiniz haritalar sayesinde GPS üzerinden hem diğer doğaseverlerin yürüyüşlerini görebilir hem de civardaki su kaynakları, konaklama & yemek opsiyonlarını görüntüleyebilirsiniz. Rotaları takip edebileceğiniz bir kitap ve harita da yanınızda bulunabilir. Bizim yanımızda Kate Clow’un Türkiye’nin İlk Uzun Mesafe Yürüyüş Rotası kitabı vardı.
  • Yalnız değilsiniz! Yolda mutlaka yürüyüşçülerle karşılaşacaksınız ki bu da sizin motivasyonunuzu artıracaktır. Bu rotayı yürümeye farklı ülkelerden gelenlerin sayısı, Türkiye’den gelen yürüyüşçülerden daha fazlaydı. 
  • Çantanızda ayrıca, hafif bir terlik, pantolon veya tayt & şort, ağırlık yapmayacak uzun kollu bir sweatshirt ve/veya rüzgarlık & kolay taşınabilen bir yağmurluk, bol çorap, iç çamaşırı ve çabuk kuruyan tişörtler alın. Ben, üşüyen biri olduğum için yanıma hafif termal içliğimi de aldım, böylece geceleri konforlu geçirdim. Deniz suyu soğuk olsa bile ayaklarınıza şifa niyetine denize girmenizi öneririm. Bunun için de mayonuz ve mümkünse mikrofiber havlunuz yanınızda olsun.  Ufak bir ilkyardım çantası, kafa lambası, powerbank, çakı/küçük bir bıçak, temizlik malzemeleri ve çakmak da çantanızda bulunsun. 
  • Geç başladığım trekking maceralarımda öğrendiğim en temel şey, kötü hava veya yol koşulları olmağı ama yanlış ekipman olduğu gerçeği. Türkiye’de son dönemde doğa sporları ve kampçılığa ilgi arttığı için, buna yönelik malzeme satan markalar da çeşitlendi. Decathlon, erişilebilir ‘outdoor’ malzemeleri için akla gelen ilk adreslerden; ama alternatif de ararsanız ben Alpinist’in ürün gamını ve özellikle kendi markalı ürünlerini fiyat/performans olarak çok iyi buluyorum. 

Yol, bizi öyle bir büyünün içine aldı ki ne inişi ve çıkışı dik, zor yamaçlar ne de sırtımızda taşıdığımız ağır çantalar bizi devam etmekten alıkoyamadı. Doğanın mucizelerine tanıklık ederken her yeni manzara büyük bir mutluluk sebebi oldu bize. En kısa zamanda rotanın diğer etaplarını da tamamlama sözüyle İstanbul’a döndük. 

Kapak Fotoğrafı: Zeynep Durukan

İlginizi çekebilir: Ecem Özden’den Dünyanın En Uzun Yürüyüş Yolu