Bir toplantı odasına gelen ilk kişi olduğunuzda, odanın boş veya dolu olduğunu düşünüyor musunuz? Büyük ihtimalle çoğumuz Batı kültüründe yetişmiş bireyler olarak, toplantı odalarının insanların bir araya gelmeleri için var olduğunu kanıksamış olduğumuzdan bu konuda herhangi bir şey düşünmüyoruzdur. Hollanda’lı filozof Henk Ooesterling’in de söylediği gibi: “Birisi içeri girene kadar oda boştur.” Fakat Doğu kültüründe “alan”lar biraz daha farklı ele alınıyor. Japonya’da fiziksel alanların, içinde herhangi bir aktivite ve/veya kişi olmadan da bir anlamı var. Buradan hareketle size, sofistike Japon kültürünün yaygın kavramlarından biri olan “Ma”dan bahsetmek istiyorum.

Ma
Ma | Fotoğraf: Medium

“Ma” Ne Demektir?

Kavramı anlamak için kelime anlamı üzerinde biraz durmak gerekiyor. Kelime olarak İngilizce’deki empty, distance, blank, silence kelimelerinin hepsine karşılık gelebiliyormuş aslında. Bu nedenle “alan” ve “boşluk” kelimeleri, bu kavramı anlamak için önemli.

Ma, fiziksel alanların dışında yaşamın tüm yönleriyle ilgili bir kavram. Zamanda duraklama, alanda bir boşluk olarak tanımlanmış. Yaşamın büyümesi için gereken temel zaman ve alan olarak değerlendiriliyor. Zamanımız yoksa, alanımız kısıtlanmışsa, büyüyemeyiz. “Ma”ya göre zamanımızı nasıl geçirdiğimiz ve yaşadığımız alanı nasıl şekillendirdiğimiz ilerlememizi doğrudan etkiler. Bu evrensel ilkeler etkili bir şekilde uygulandığında düşünme şeklimizi ve çevremizle nasıl etkileşime girdiğimizi geliştirirler. İşte bu yüzden yaşamın tüm yönlerine etki etmiş bir konsept.

Ma | Fotoğraf: hamlet-talks.com

Ma’nın Japonca kanji sembolü, kapı ve güneş anlamına gelen iki sembolün birleşiminden oluşuyor. Bu iki karakter birlikte, güneş ışığının içeri sızdığı bir kapıyı tasvir ediyor. Bu şekilde bakınca anlamı daha iyi kavrıyoruz. Bu sembolde sadece bir kapının ana hatlarını değil, ışığa açık, böylece büyümeyi sağlayan, yaratıcılığı ateşleyen, özgürlüğe izin veren bir kapı görüyoruz. Ma – kenarlar arasındaki boşluk, başlangıç ve bitiş arasındaki boşluk, yaşamı deneyimlediğimiz alan ve zaman olarak karşımıza çıkıyor. Bence baya etkileyici. Serbest çağrışımla aklıma Leonard Cohen’in Anthem şarkısı geliyor: “There is a crack, a crack in everything. That’s how the light gets in”

“Ma”nın Kültürel Yansımaları

Tapınak
Tapınak | Fotoğraf: Unsplash/@remi_b

Bize yavaşlamamızı, duraksamamızı, zamanımızı ve alanımızı nesnelerle değil, anlam ve amaç ile doldurmamızı hatırlatan bu kavramın İngilizce çevirisi “negative space” şeklinde. Negative space, yani çoğumuzun görmezden gelmeye veya unutmaya meyilli olduğu boş alanın kutlaması. “’Negative space’ çevirisi, farklı şeylerin birlikte var olmasına izin veren serbest bir bölge olarak ifade edilirse daha iyi anlaşılmaktadır” diyor Nihon Üniversitesi’nden Mitsuru Kodama. Bu farklılıkların bir arada bulunabilmesine ya da uzaklaşabilmesine olanak veren boşluklar yaratma hâli. Japonya’daki tapınaklar genellikle uzun yürüyüşler sonucu ulaşılan tepelere inşa edilmiştir. Kodama, bu uzun yürüyüşlerin amacı, bizi tapınağa varmadan önce zihnen hazırlamak ve dikkatimizi dağıtan düşünceleri ve kaygıları geride bırakabilmemizi sağlamaktır diyor.

Japonya’da günlük kararların bile dikkatlice düşünülerek alınması, işlerin genellikle aceleye getirilmemesi, Japonların konuşmalarındaki uzun duraklamalar “Ma” ile birebir örtüşen kültürel yansımaların birkaçı.

Selamlaşma
Selamlaşma | Fotoğraf: Getty Images

İletişim tarafı ayrıca ilgimi çekti. Japonların konuşmalarda, Batı kültüründe yetişmiş birine “garip” gelebilecek türden sessizliklerin bu şekilde bir arka planı olduğunu bilmiyordum gerçekten. Japon iletişiminde kelimelerde netlik her zaman gerekli değilmiş. Sezgisel bir anlayışa izin veren sessiz bir duraklama son derece zeki ve sofistike olarak kabul ediliyormuş.

Japonya’da, özenli bir dinlemeye ve düşünceli bir gözleme, kişinin fikrini çürütmekten veya rahatsız edici bir sessizliği doldurmak için konuşmaktan daha fazla değer verildiği söyleniyor. Dolayısıyla, sessizlik rahatsız edici bir şey olarak algılanmıyor. Aksine, Japonlar bir deneyimin kalitesini gerçekten düşünmek ve hissetmek için sessiz zamana ihtiyaç olduğunu düşünüyor. Çünkü onlara göre duygunun samimiyeti genellikle sessiz bir ifade veya jestle daha etkili bir şekilde iletilir. Japonlara göre bir insanı anlamanın yolu, bariz öğelerden ziyade insanların birbirleriyle etkileşime girerken kurdukları bağlantılardan ve ilişkilerden geçiyor. Bu görüş “Shinto” gibi temel geleneklerle de destekleniyor.

En klâsik örneklerinden biri de Japon selamı. Küçüklükten itibaren öğretilen bu selamlamada insanlar selamın sonunda kasıtlı olarak duraklarlar ki bu da duyguyu karşı tarafa iletmek için yeterli bir “Ma” anı olmasını sağlamak amacıyladır. Bu sofistike kültür gerçekten çok ilgimi çekiyor 🙂

“Ma”nın Sanattaki Kullanımı

Ma
Ma | Fotoğraf: Unsplash/@linhlee

Ma’nın sanattaki kullanımı ise ayrıca hoşuma gidiyor. Geleneksel Japon sanatında Ma, boş bir alanın sanatsal yorumunu ifade ediyor. Bu boşluk kağıtta kasıtlı olarak bırakılan boş bir alan ya da müziği oluşturan notalar arasındaki sessizlikler olabilir. Her şekilde, sanat eserinin geri kalanı kadar önem taşıyor. Japonların çiçek düzenleme sanatı olan “Ikebana” bunun için güzel bir örnek mesela. İkebana’da, çiçeklerin etrafındaki alan, çiçekler ve bitkilerin kendileri kadar önemli kabul ediliyor. Boşluk, bu sanatta önemli bir element ve genellikle düzenlemenin odak noktasını oluşturuyor. Çiçek ve bitkilerin dikkatlice yerleştirilmesi bu boşluğu şekillendiriyor ve bitkilerle boşluk arasındaki uyum ve denge ideal olarak kabul ediliyor.

Ma
Ma | Fotoğraf: avso.org

Mimaride en iyi Ma örneğiyse, geleneksel Japon çay evleri. Bu evlerde herhangi bir dekoratif obje yok. İç mekânın boşluğu, insanların ve nesnelerin anlık buluşmaları gibi geçici deneyimlerin takdir edilmesini arttırıyor. Aynı zamanda eşyalara olan bağlılıktan sıyrılarak, evin içindeki boş alanın sadece yaşamla ilgili olduğunu anlatıyor.

“Ma” bence, kelime anlamının aksine enerji ve hisle dolu bir kavram. Sesin aksine sessizlikten, aşırının aksine eksikten bahsediyor. Her şeye yetişmeliymiş gibi hissettiğimiz ve hızla, bizim dışımızda akan hayatımızın öyle bir dönemindeyiz ki, alanlarımız sınırlı. Ama belki de ilk kez bir şeylere yer açmamız gerektiğini fark ettiğimiz bir dönem aynı zamanda. Zorunlu olarak kendimize alan yarattık. Belki de kapanıp kalmış gibi görünsek de hepimizin içine ilk kez ışıklar sızıyor. Kim bilir.

Kapak Fotoğrafı: sapporo.co.uk

İlginizi çekebilir: Ceren Oğuz’dan Lagom