Hepimiz; bize vücutlarımızla, beslenme alışkanlıklarımızla, spor aktivitelerimizle, beden ölçülerimizle, kilomuzla, kısacası özümüzden çok sayılarla değer biçilen ve bir türlü aşılamayan düzende, kendimize şefkatli davranmayı öğrenmek istiyoruz. Sürekli birbirimizle rekabet halinde olmaya zorlandığımız geçtiğimiz yıllara kıyasla son yıllarda öz şefkat konusunda daha fazla farkındalık gelişiyor. Özellikle de sosyal medyada bununla ilgili içerikler üretenler bizi o mükemmel algısından çıkarıp hepimizin normal olduğuna ikna ediyor. Bana bu konuda içerik üretenlerden en iyi hissettireni ise Manolya Sağışman Ruso oldu ve kendisine merak ettiğim soruları theMagger okuyucuları için yönelttim.

Son zamanlarda oldukça revaçta olan sezgisel beslenmeyi, gerek çevrenizden gerekse sosyal medya üzerinden duymuş olabilirsiniz. Sezgisel beslenmenin bir diyet kültürü olarak değerlendirildiği o yanlış bilinenleri düzeltmek için, bu konuda uzun zamandır kendi üzerinde çalışan, bilgi toplayan, farkındalığını arttıran Manolya, benimle bir röportaj yapmayı kabul etti. Manolya’ya geçmişte yaşadığı yeme bozukluklarını, anoreksiya ve bulimia sürecini, bunları aşma konusunda yararlandığı kaynakları, aldığı eğitimleri, yaşadığı farkındalıkları ve bunları yaşayanlara tavsiyelerinin neler olacağını sordum. Ona hem Instagram’da içimizi ferahlatan, o mükemmel görünme algısını yıkıp konfor alanından çıkarak hepimizin ne kadar normal olduğunu hatırlatan, kendi deneyimlerini paylaştığı içerikleri için, hem de sorularımı büyük bir samimiyetle cevapladığı için bir kez daha teşekkür ederim. İyi ki tesadüfen içerikleriyle karşılaşmış ve onu takip etmişim.

Manolya, kısaca kendini tanıtmanı istesem? Kaç yaşındasın, neler yapmaktan hoşlanırsın?

Merhaba, ben Manolya. 30 yaşındayım. İsviçreli bir anne ve Türk bir babanın ortak yapımıyım. Hayatımda yapmaktan en çok hoşlandığım şeyler; sabah yürüyüşlerim, güzel dostlarla bol şaraplı, bol yemekli, bol kahkahalı sofralarda saatlerce oturmak ve son zamanlardaki favorim ise kendi üzerimde çalışmak.

Beslenmeyle olan ilişkini bozmaya sebep olan durumlar nasıl başladı? İlk kez ne zaman beslenmeyle bozuk bir ilişkin olduğunu anladın?

Beslenmeyle olan ilişkim ergenliğimde bozulmaya başladı. Okuduğum dergilerde ve televizyonda gördüğüm kadınların vücutları, teneffüste kızlar arasında yapılan konuşmalar, o sıralar benim için fikirleri önemli olabilecek erkeklerin kilom ve bedenim hakkında yaptıkları yorumlar, annem ve babamın sürekli diyette olması gibi bir sürü sebep zamanla birikti ve beni 13-14 yaşlarımda diyet yapmaya sürükledi. Ondan sonra her şey tepetaklak oldu. Bir kadının bedenini değiştirmesi için elinden gelen her şeyi yapması gerektiği mesajı o kadar güçlü bir şekilde verildi ki, ben 15 yaşında yediklerimi kusuyorken de, 18 yaşında 35 kiloya düştüğümde de yemekle bozuk bir ilişkim olduğunu anlamadım. Yemekle ilişkimin bozuk olduğunu bundan iki sene önce eşim Cem’le çikolata yerken fark ettim. O bir parça çikolatayı 10 dakikada tadına vara vara yiyip, hepsini bitirmeden kaldırırken ben aynı çikolatayı sanki yüzyıldır yoklukta yaşamış gibi silip süpürüp, sonrasında çikolata yedim diye ağlamıştım. O olayda yaşadığım şeyin normal olmadığını fark ettim ilk defa.

Beslenme bozukluğundan sosyal hayatın ve sosyal çevren nasıl etkilendi? Bu konuda destek gördün mü, destek görmek ne kadar mühim?

Çok kötü etkilendi. 14 yaşımdan 29 yaşıma kadar olan süreçte bedenimle iyi hissetmediğim zamanlarda kendimi eve kapadım. İnsanların önünde yemek yemekten utandığım için, arkadaşlarımın yaptığı programlara katılmadım. Katıldığımda da yüzde yüz tüm benliğimle var olamadım arkadaşlarımın yanında… Yemekle sorun yaşadığımı bilmesinler diye hep yalan söyledim. Haliyle bunlar hep ilişkilerimi etkiledi. Daha gençken yaşadığım bulimia ve sonrasında anoreksiya yeme bozukluğum için destek aldım. Destek almak benim o zamanlar hayatımı kurtardı. Bence çok çok çok mühim.

Sezgisel beslenme bir çeşit diyet olarak algılanıyor. Sence sezgisel beslenme tam olarak nedir?

Eğer (kısıtlayıcı) diyet diye bir şey olmasaydı, sezgisel beslenmenin adı sadece beslenme olurdu. Sezgisel beslenme bir diyet değil, sezgisel beslenme tamamen vücudumuzun sinyallerini dinleyerek beslenme, ki bu da aslında ilk doğduğumuzdaki beslenme şeklimiz. Sezgisel beslenmeyi sorduklarında hep bebeklerin veya çocukların beslenmelerini izlemelerini söylüyorum; yemekleri yemeden koklarlar, doyduklarında ne kadar zorlarsanız zorlayın daha fazla yemezler, yavaş yavaş yerler ve daha nicesi.  Sezgisel beslenme işte bu. Sezgisel beslenme bütün bu diyet kültürünün travmalarından kurtulup özümüze dönüş benim için. 

Diyet kültürünün araçları nelerdir? Bu araçlara olan takıntından nasıl vazgeçtin?

Kısıtlayıcı diyetler yapmak, detoks yapmak, kalori saymak, kalori yakmaya takıntılı olmak, yemeklere iyi ve kötü diye ahlaki değerler koymak, “temiz beslenme hayat tarzı” diyetleri adı altında satılan diyetler; nam-ı diğer: aralıklı oruç, paleo ve keto gibi beslenme türleri… Bu araçlara olan takıntımdan ise bu araçlar yüzünden devamlı bedenimin, kilomun değiştiğini ve ruh sağlığıma ne kadar zarar verdiklerini fark ederek vazgeçtim.

Vücut şekli ve ağırlığının genlerle olan ilişkisini nasıl değerlendirirsin?

Benim şahsi görüşümde vücut şeklimizin tabii ki genlerimizle ilişkisi var. Boyumuz, ayak, el ölçülerimiz hatta hastalıklarımız ve ruh sağlığımız bile genetikse, vücut şeklimiz nasıl olmasın?  

Yeme alışkanlıklarını yeniden sağlıklı hale getirebilmek için nasıl egzersizler yaptın?

Bu zamana kadar bana beslenmeyle ve genel olarak “sağlıklı hayat” hakkında öğretilen her şeyi unuttum, sıfırladım. Sağlık konusunda dışarıyı dinlemeyi bırakıp, içeriye döndüm. Kendime “sen nasıl, neyle, ne zaman iyi hissediyorsun?” gibi sorular sormaya başladım. Oradan yola çıkarak yeniden inşa ettim her şeyi.

Instagram’da sık sık paylaştığın sezgisel beslenme kartlarının faydası oldu mu?

Kartları ben sezgisel beslenmeyi öğrendikten çok sonra, Instagram’da günlük birilerine belki bir ilham olur, iyi gelir diye aldım. Ama benim iyileşirken okuduğum kitabın bir özeti o kartlar, o kitap da beni çok derin bir kuyudan çıkardı.

Sezgisel beslenirken her istediğimiz şeyi yiyebiliyorsak, kilo alma ve verme dengesini nasıl koruyabiliriz?

O kadar uzun süre “kilo kontrol edilmeli” mantığıyla yaşadık ki sezgisel beslenme konsepti herkeste kilo alma korkusu yaratıyor. Ki bu çok normal. Ama aslında fark etmediğimiz şey şu; yemeğimizi ve bedenimizi kontrol etme çabası, bizim kilo alma ve verme dengemizi bozan birincil faktör. Kilonu ve bedenini kontrol etmediğinde, kendini serbest bırakıp sezgisel beslenmenle, iki diyet arası yasak olan her şeyi yemek aynı şey değil. Sezgisel beslenmede yasak olmadığı için, yasağa olan caziplik de yok. O caziplik olmadığı için yasak olan her şeye karşı kontrolsüz hissedip, sonra kimse yokken o yemeğe saldırmak da yok. Sezgisel beslenme oturduğunda, vücut senin için o günkü en doğru kararları veriyor. İnsanın canı yine sebze ve salata çekmeye başlıyor. Kilo alma ve verme dengesi de oturuyor çünkü yemekle ilişkini düzelttiğinde sana asıl kilo aldıran alışkanlıklardan kurtuluyorsun. 

Yemeklere ahlaki değerler yüklemek nasıl olur? Bunu nasıl aştın?

Yemeklere ahlaki değerler koymak onları aklımızda iyi ve kötü diye sınıflandırmak aslında. İyi ve kötü yemek diye bir şey yoktur. Yemek yemektir ve her yemeğin tadı da görevi de başkadır. Besin değeri düşük yemeklerin bile. Örneğin; brokoli gibi besin değeri yüksek bir yemek kalp sağlığın için iyiyse, bazı durumlarda da çikolata seni mutlu ederek ruh sağlığın için iyi. Senin spesifik sağlık durumunla alakalı bir yemek sana iyi veya kötü gelebilir ama yemekler başlı başına iyi veya kötü değildir.

Sezgisel beslenmeye nasıl başladın? Bunun için hangi kaynaklardan faydalandın?

Ben sezgisel beslenmeye başladığımda sezgisel beslenme diye bir şey olduğunu bilmiyordum. Biraz önce anlattığım gibi yemekle bir sorunum olduğunu eşim Cem’in yemekle ilişkisini izleyerek fark ettim. Sonrasında da ne yapmam gerektiğini, bu durumu nasıl düzelteceğimi bilmediğim için aklıma gelen tek şey Cem’in beslenmeyle ilişkisini detaylıca gözlemleyip taklit etmekti. Bundan birkaç hafta sonra çok alakasız bir yerde ve zamanda karşıma “Sezgisel Beslenme” diye bir şey çıktı. Aşırı ilgimi çekti, hemen hızlıca bir araştırma yapıp bütün kitapları aldım ve okumaya koyuldum. Benim faydalandığım kaynaklar; Evelyn Tribole ve Elyse Resch’in Intuitive Eating kitabı, Christy Harrison’un Anti Diet kitabı, Caroline Dooner’in Sktir Et Diyeti kitabı oldu. Daha sonra direkt Evelyn Tribole’den Sezgisel Beslenme eğitimi de aldım.

Kilon ve kıyafet bedenin senin için hangi anlamlara geliyordu?

Kilo, kıyafet ve bedenimi tüm karakterim yapmıştım ben. Bütün mutluluğum, özgüvenim, sağlığım, her şeyim kilom ve kıyafet bedenime dayanıyordu.

Anoreksiya geçirdiğinizi paylaşmıştın. Bu süreç nasıl başladı ve sosyal hayatından götürdükleri oldu mu?

Anoreksiya yeme bozukluğum 18 yaşımdayken, bulimia hastalığımın anoreksiyaya evrilmesiyle başladı. Profesyonel değilim ve bunun altını tekrar tekrar çiziyorum ama benim deneyimimde anoreksiya yemekle en az alakalı olan yeme bozukluğumdu. Bulimia, diyet yapmam, yemekle kontrolsüz hissedip tıkınırcasına yemem ve pişman olup yaptıklarımı geri atma isteğiyle başladı. Ama anoreksiya lise son sınıfta hayatımda çok fazla değişimin oluşmasıyla hayatımdaki kontrolü kaybettiğimi hissettiğimde, kontrolü yeniden elime almak için bedenimi kontrol etme çabamdı aslında. Sosyal hayatımdan tabii ki yine çok şey götürdü. Anoreksiya çok fazla yalanı da birlikte getiren bir hastalık, o yüzden yalan söylememek için ya da yalanımın yakalanmaması için sevdiğim herkesi kendimden uzaklaştırdım.

Egzersizle aran nasıl? Sabahları sahilde yürüyüşe çıktığını, bazen evde egzersiz yaptığını görüyorum fakat bu tamamen kendini iyi hissetmen için yaptığın bir etkinlik haline gelmiş. Genelde yürüyüş ve egzersiz kalori kaybetmek için yapılan aktiviteler olarak görülüyor. Bunlar nasıl isteyerek yaptığın ve zevk aldığın bir etkinlik haline geldi? Bu farkındalığa nasıl ulaştın?

En sevdiğim soru bu oldu çünkü hayatım boyunca egzersizden nefret ettim ve gizli gizli hep o her gün bıkmadan usanmadan egzersiz yapan insanları kıskandım. Benim için her zaman egzersiz = kilo vermekti. Çünkü kimse bize egzersizin kilo vermek dışında hangi faydaları olduğunu anlatmıyor. Herkes kaç kalori yaktığından ve spor yaptığı için brownie’yi yemeyi hak ettiğinden bahsedip duruyor. E haliyle benim de kafamda egzersiz = kilo vermek oldu. Ama bir şeyi kilo vermekle ilişkilendirdiğinde doğallığı bozuluyor, zorunlu bir hale geliyor ve negatif bir imaja bürünüyor. Babamın vefatından sonra uyuyamadığım zamanlarda, sabah çok erkenden nefes almak için, biraz yalnız kalıp düşünmek için sahile inip yürümeye başladım. (Komik olan 5 sene önce Bebek’e taşınırken her gün sahilde yürüyeceğimi söyleyip hiç yürümemiştim.) O gün bana çok iyi geldiği için, ertesi gün tekrar bana iyi gelmesi için, sonra tekrar ve tekrar yürüyüşe çıktım. Pandemide de aynı şey oldu, pandeminin bende yarattığı anksiyeteye çok iyi geldiği için hep yürüdüm. Kilo vermek için değil, akıllı saatimin yuvarlaklarını doldurmak için değil, bana ve ruh sağlığıma iyi geldiği için yaptım. Kendimi 0’dan 100’e çıkmaya hiç zorlamadım. Ufak ufak başladım, zamanla iyi hissettikçe daha uzun yürüdüm, yorulduğumda da bıraktım. Hâlâ sadece 10 dakika yürüdüğüm günler var. Egzersizlerimde de aynı yolu izliyorum.

Kalori saymaktan nasıl vazgeçtin? Çünkü bu bir yerden sonra otomatikleşen bir davranış.

Saymayı bırakarak. İlk zamanlar yemeklerin kalori değerlerini ezbere bildiğim için biraz zordu ama zamanla unuttum. Unutturdum. Kafamda her kalori değeri belirdiğinde, odağımı yediğim yemeğin tadına, beni nasıl hissettirdiğine çevirdim ve karşısına bunun sağlıklı olmadığını anlatan şefkatli sesimi çıkardım.

Yemek saatlerine dikkat ediyor musun?

Ben artık tek bir şeye dikkat ediyorum; vücuduma. Vücudum acıkınca saat kaç olursa olsun yiyorum, doyunca duruyorum, yorulunca saat kaç olursa olsun yatıyorum, vücudum uyanınca uyanıyorum. Saate çok nadir, bir randevum varsa bakıyorum.

Tartılıyor musun? Hala kilo almaktan korkuyor musun?

Yok, hiç. Tartı dostumuz değildir. 2009 yılında psikoloğum tartıları hayatımdan çıkardı. O günden bugüne her tartıldığımda yaşadığım diyet-tıkınma atağı, beni tavşan deliğine soktu. 

Bu süreçte psikolojik bir destek aldın mı?

Yeme bozukluğu için zamanında destek aldım, onun dışında 2018 yılında babamın hastalığıyla tekrar terapiye başladım ve hâlâ da devam ediyorum. Ama bozulmuş yeme davranışlarımı kendi farkındalığımla ve sezgisel beslenmeyle sonlandırdım. Son olarak şunu söylemek istiyorum ki, bizim ülkemizde yardım istemek güçsüzlük olarak nitelendiriliyor ama bence yardım istemek güçlü olmanın en büyük göstergesi. Mutlaka destek alın.

Haftalık yemeklerini hafta başından belirliyor ve hazırlıyorsun. Bu alışkanlık sana hangi konularda nasıl destek oldu?

Ben boğa burcuyum. Belirli saatler dışında dünyanın en proaktif ve verimli insanı değilim. Haftalık yemeklerimi ayarlıyorum ki hafta ortası tembel Manolya bana teşekkür edebilsin diye.

Çok kalorili beslendikten sonra yaşanan o suçluluk duygusunu nasıl aştın?

O suçluluk duygusunu hiç atlatamayacağım sandım ama atlattım. Her o duygu geldiğinde karşısına daha şefkatli ve anlayışlı bir ses çıkardım. Zamanla sırf yemek yediğim için negatif bir duygu yaşamamam gerektiğini anladım. Evelyn Tribole’nin kitabında bu konuda çok sevdiğim bir alıntı var “Dürüst olmak gerekirse, şefi veya çiftçiyi öldürmediğiniz sürece, yemek seçimleriniz konusunda suçluluk duymamalısınız.”

Beslenme konusunda sosyal medyayı nasıl değerlendiriyorsun? Sence bizi pozitif mi yoksa negatif mi etkiliyor?

Sosyal medya bir sürü konuda olduğu gibi beslenme konusunda da çok tehlikeli bir yer. Sosyal medya hâlâ herkes için ideal sağlık diye bir şey olmadığını kabul edemiyor. Herkes için sağlıklı olmak başkadır. Benim ona iyi hissettirdiği için sabah kahvaltıda pirzola yiyen arkadaşım var, ben ise kırmızı et yediğimde çarpıntı yaşıyorum. Ama sosyal medyada herkes bilirkişi, herkes uzman. O yüzden yüz binlerce farklı görüş var. Beslenme konusunda tek bakmamız gereken yer kendi vücudumuz, başka insanların oluşturduğu sağlık kavramına takılmamalıyız. Bu yüzden beslenme açısından sosyal medya bence bizi çoğunlukla negatif etkiliyor.

Yeme bozuklukları konusunda farkındalığın artması adına birçok paylaşımda bulunuyorsun. Özellikle reel videoların oldukça fazla izleniyor. Sosyal medya yolculuğuna nasıl başladın ve profilini nasıl şekillendirdin?

Ben bu yolculuğa biraz şans eseri girdim. Sezgisel beslenmeyle tanıştıktan ve yemekle ilişkimi düzeltmeye başladıktan kısa bir süre sonra son 15 yıldır yeme bozukluğumu sır gibi sakladığımı fark ettim ve Instagram’dan kendi arkadaş çevreme yemekle bozuk bir ilişkim olduğunu itiraf ettiğim bir post yazdım. O posttan sonra tanıdığım tanımadığım bir sürü insan bana mesaj atınca bunun sadece bende olmadığını ve ne kadar büyük ölçekte bir sorun olduğunu anladım. İleride yemekle olan ilişkimi düzeltebilirsem, nasıl yaptığımı herkesle paylaşacağım dedim. İyileştim ve paylaşmaya başladım.

Hangi sosyal medya hesaplarından olumlu anlamda faydalandın?

TikTok. TikTok’ta paylaşım yapmıyorum ama TikTok kullanmayı çok seviyorum. Hem bana içerik açısından çok ilham veriyor hem de Instagram’ın o mükemmeliyetçiliği yok burada. Sen, ben, herkes çok normal.

Şu an mevcut durumda yeme bozukluğunun azalması ve öz şefkatin artması için düşlediğin ideal dünya nasıl olurdu?

Sadece bedenimizi değil, aklımızı ve ruhumuzu da beslemeyi öğrendiğimiz, mükemmel değil şefkatli olmayı öne koyduğumuz, yardım istemenin ve özür dilemenin güçsüzlük değil güç olduğunu anladığımız, hepimizin kendi hayatlarımızın aşkı olduğu bir dünya olurdu herhalde.

Yeme bozukluğu yaşayanlara tavsiyelerin neler olurdu?

Yardım istemekten çekinmeyin. Pes etmeyin, başa döndüğünüzü sandığınız her an aslında bir öncekinden daha ileridesiniz. “Yavaş ve istikrarlı olan yarışı kazanır.”

Yemekle ilişkinin ilk bozulduğu zamanlara geri dönebilseydin kendine neler söylerdin?

“Sen Manolya Sağışman’sın, aptallık etme! 🙂 Kimse seni kilon için sevmiyor, senin dışında. Kilo vermeye harcadığın enerjiyi, bir şeyler öğrenmeye, okumaya, gezmeye, denemeye, sevmeye, sevilmeye, sevdiğin şeylere ve yaşamaya harca.” derdim.

Kapak Fotoğrafı: Instagram @manolyaruso

İlginizi çekebilir: Gizem Kalaç’tan Beden Olumlama