Lise yıllarımdan hatırladığım bir fikir çıkmazdıydı bu; ‘Sanat, sanat için midir, yoksa halk için mi?’ tartışması. Bana göre ‘Sanat, sanat için’di, ki zaten Sanat, halk için olursa onun adı ‘Tasarım’ olurdu. Bir eser’in görücüye çıkması ve o görücünün beğenisine muhtaç olmasıyla birlikte o iş, Sanat’ın ilk ilkesi olan vurdumduymazlık ve özgünlük ilkesini çiğnemiş olur. Bir sanat eserinin aksine, bir tasarımın her zaman bir alıcıya ihtiyacı vardır. Bir moda tasarımcısı da, giydirdiği bir müşterisi olmadan, var olamaz. Bendeniz tasarımcı dostunuz gibi her moda tasarımcısı da, geniş bir kitleyi hedef alır ve yaptığı işin o hedefin almak isteyeceği bir ürün olması için uğraşır. Çünkü bir moda tasarımcısı deposunda eski sezondan kalmış ürünler yerine, para biriktirmeyi tercih eder.

Ancak Avrupa ülkeleri arasında en dağınık pazarlardan birine sahip olduğumuz ülkemizde, özellikle her kültürün bir arada var olduğu İstanbul gibi bir şehirde, her 3 kişiden 3’ü de farklı tarzı takip ettiği için her tasarımcı da pazardaki her farklı tarza ayak uydurmaya çalışırdı. Ta ki bu farklı kültür ve tarzların bir araya gelişine kadar. 2013 yılının Haziran ayında yaşanan olaylarla birlikte artık ülkedeki herkesin uzun bir süre sonra hem fikir olduğu bir olgu ortaya çıktı; vatani değerlerimiz ve ağaçlar. Tabii bir anda 7’sinden 70’ine bütün halkın birleştiği bir olgu filizlenmeye başlayınca, yakalayabildiği en geniş pazarı hedefleyen tasarımcı ve sanatçıların gözleri fal taşı gibi açıldı ve bu konuyu ele almaya başladılar. Bu milli hareketin, tasarım ve sanat içinde ne kadar samimi işlendiği tartışılır ama akıllıca olduğu konusunda hem fikir olabiliriz. Özellikle ‘bağzı’ mağazalarda satılan İngilitere ve Amerika bayrağı baskılı -korku filmlerine- karşın daha ideal bir seçim olduğu konusunda da.

Politik olayların moda üzerindeki etkisi bir gerçek, bizim kendi politik tarihimizde bunun dolaylı yoldan etkisine dair verebileceğimiz bir örnek yok çünkü elimizde ‘Şapka ve Kıyafet İnkılâbı’ gibi direk değişim odaklı olaylar var. Ama diğer kültürler için Birinci Dünya Savaşı’yla işçi kadının korseden kurtulması, California’daki altın madenlerinin keşfiyle gelen kot furyası gibi çeşitli örnekler mevcut. Bizim de ilk defa kendimize ait bir ‘kültürel olay ve modanın onu takip etmesi’ rutinine örnek sayılabilecek bir olayımız oldu.

Bunun ilk örneğiyle Rock’n’Coke Festivali sırasında karşılaştık. Bütün Türk asıllı grupların ağzından Gezi Parkı, Taksim ve ODTÜ eksik olmadı. Hatta Can Bonomo işi daha da abartıp, üç dakikalık şarkılarının aralarında 6 dakikalık bilançolar verdi, 15 dakikasının müzikle geçtiği 1buçuk saatlik bir performansla indi sahneden. Müziğin bir tasarım olmadığı ve bir sanat olduğunu varsayarsak, sahnedeki kullanımını pek onaylayamadım. Ama ne yazık ki ülkemizde müzik bir tasarı ve müziğin genel amacı müşteri memnuniyeti, modada da olduğu gibi…

Moda dünyasına sıçrayışı, diğer piyasalara göre daha samimi oldu. Zaten emekleyen ve sponsorların ipleriyle hareket edebilen bir endüstri de, özel tasarım ürünlere zar zor gücü yeten bir halka, cesurca fikirlerini sunan tasarımcıların bu hareketi iyi tepkiler aldı.

Koton’un geçen yıllarda pazara sunduğu Türkan Şoray baskılı koleksiyondan sonra ikinci defa kendimize ait bir trendimizi
yaratmış olduk.

Ekim ayında gerçekleşen Mercedes-Benz Istanbul Moda Haftası’nda da Şapka Tasarımcısı Merve Bayındır ve Kırmızı Sakal Tanju Babacan koleksiyonlarına tema olarak ‘Gezi Parkı Olayları’nı seçtiler.

Merve Bayındır’ın stüdyo gösterisi de Taksim temalı bir moda filmiyle başladı. Filmin bitimiyle birlikte mankenler ellerinde ekilmiş fidanlarla şapkaları sergilediler.

Tanju Babacan defilesinde izleyiciler defileden çok yandakilerine bakıp, onay anlamında başlarını salladılar. Podyum gösterisi sırasında müziğin ardından gelen kültleşmiş sloganlar dikkatlerden kaçmadı. Bazı parçalarda tema gereğinden fazla belliyken, doğa sevgisi’nin en saklı şekilde işlendiği parçalar oldukça şıktı. Özellikle doğa ve toprak tonlarının beyaz üzerine baskısı, barış için açılan beyaz bayrağın üzerine ekilmiş fidanlar gibiydi.

Günümüz popüler moda akımı için ilk milli trendimiz olan ‘Gezi Parkı’nın ileriki sezonlarda da gittikçe yaygınlaşacağından eminim ve gün geçtikçe modacılar da satışlarını yapabilmek için ellerine geçen bu kozu stratejiksel bir şekilde kullanmaya devam edeceklerdir. Hatta Gezi Parkı üzerine yapılacak olan AVM’de bulunmayı reddeden Mavi ve YKM gibi markaların bu kararlarını halkın böylesine gözü önünde ilan etmeleri de bunlara bir örnek sayılabilir.

Eğer bana soracak olursanız, Taksim sokaklarında Amerika bayrağı baskılı bir t-shirt’ün yerine, arka tarafında ‘Yasak Ne Ayol?’ diyen bir şortu görmeyi yeğlerim. Samimi olsun ya da olmasın.