Abidin Dino, yaşamında iz bırakan önemli dönüm noktalarını anlatırken “Paris’ten İstanbul’a döndüğünüz yıllarda karşılaştığınız en önemli kişi kimdi?” sorusuna “Nazım Hikmet” cevabını vermiştir. O halde gelin sınırları aşan bu dostluk hikayesine daha detaylı bakalım.

hikmetdino
Nazım Hikmet, Abidin Dino | Fotoğraf: Pinterest

Abidin Dino’nun yaşam öyküsünün yazıya dökülmesi, karar aşamasından sonuca kadar geçen 10 yıllık uzun bir sürece yayılır. 1985 yılında Ferit Edgü detaylı bir biyografi kaleme almak için Dino’yu ikna eder etmesine ama Fransa’nın güneyindeki yazlık evde gerçekleşmesi planlanan yaşam öyküsü buluşmaları ne yazık ki gerçekleşemez. Sanatçının uzun yıllar geri durduğu bu biyografi sürecinin sonunda Dino, yaşamının son yıllarında hayat hikayesini kendisi kaleme alır.

Çocukluk anıları ve aile fertlerini tanıttığı bu kısa yazıların ardından günümüze Dino ile ilgili önemli bir miras olarak kalacak olan o önemli olay gerçekleşir. Fransız şair Andre Velter, France Cultura radyosu için Abidin Dino ile dört saat sürecek bir röportaj yapmayı başarır. 1990’da yaşanan o dört saatte Dino, yaşamında iz bırakan önemli dönüm noktalarını anlatırken “Paris’ten İstanbul’a döndüğünüz yıllarda karşılaştığınız en önemli kişi kimdi?” sorusuna “Nazım Hikmet” cevabını verir.

Nazım Hikmet ve Abidin Dino’nun Yaşamları

Nazım ve Abidin, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde, 11 yıl arayla paşa torunu olarak dünyaya gözlerini açtılar. Nazım Hikmet Osmanlı subayı Mustafa Celalettin Paşa’nın, Abidin Dino ise Akdeniz adaları valisi Abidin Paşa’nın torunuydu. Nazım’ın da Abidin’in de annesi Fransızca okuyup konuşabilen, piyano çalan kültürlü hanımefendilerdi.

Nazım Hikmet

Entelektüel bir çevrede büyüyen Nazım Hikmet’in Mekteb-i Sultani’de (Galatasaray Lisesi) öğrenim gördüğü yıllarda denizcilerle ilgili yazdığı bir şiir dedesinin dikkatini çeker. Bunun üzerine Heybeliada Bahriye Mektebi’ne kayıt olan Nazım, Hamidiye gemisinde stajyer subay olarak çalışmaya başlar. Üç yıl süren subaylık serüveni davranışlarında aşırılığa kaçtığı iddiası ile son bulur. 1921’de gerçekleşen bu olayın ardından ailesinden gizli milli mücadeleye katılmak üzere Anadolu’ya doğru yol alır. Cepheye kabul edilmeyen Nazım, Batum üzerinden Rusya’ya gider ve hayatının geri kalanında etkisinde kalacağı komünizm ile tanışır. Üç yıl sonra İstanbul’a döndüğünde fikirlerinin ve şiirlerinin aykırı bulunması nedeniyle Rusya – Türkiye – Polonya hattında gidip geleceği zorlu dönemine adım atar.

Abidin Dino, Nazım Babıali'de, Desen
Abidin Dino, Nazım Babıali’de, Desen | Fotoğraf: Sakıp Sabancı Müzesi Abidin Dino Koleksiyonu

Abidin Dino

Aynı yıllarda Abidin Dino, Cenevre’den Paris’e uzanan çocukluk döneminin ardından ailesinin İstanbul’a dönmesi üzerine Robert Kolej’e kaydolur. Abidin’in ailesi toprak zenginidir fakat Birinci Dünya Savaşı ile birlikte bu zenginlik tükenerek bitme noktasına gelir. Art arda babasını ve annesini kaybeden Dino’nun Robert Kolej dönemi yalnızca iki yıl sürebilmiştir. O dönemde Dino, bir yandan hat sanatı ve minyatüre ilgi duymaya başlar bir yandan da Ayasofya mozaiklerini gün yüzüne çıkarmakla meşgul olan Profesör Thomas Whittemore’un yakınında durarak Bizans sanatını yerinde gözlemleme şansına erişir.

Nazım Hikmet ve Abidin Dino Dostluğu

1930’ların başında karikatürler çizen ve gazetecilik yaparak hayatını kazanmaya çalışan Abidin Dino, dönemin yazar, şair ve gazetecileri ile yakın ilişkiler kurar. Abidin Dino’nun bu çevre içinde en önem verdiği isim kendi tabiriyle “Ekmeğini kazanmak için onun gibi ufak tefek işler yapan” Nazım Hikmet olur. Abidin Dino, Velter’e verdiği röportajın bir bölümünde Nazım Hikmet’ten “olağanüstü güzellikte şiirler yazmış biri” olarak bahseder.

Nazım Hikmet ve Abidin Dino’nun kurduğu yakınlık 1931’de bir işbirliğine dönüşür. Nazım Hikmet’in “Sesini Kaybeden Şehir” kitabını resimleyen Abidin Dino bu ortaklığı “Nazım 1920 yıllarının fütürist Moskovasından geliyordu. Ben fütürist değildim. Ama desenlerimi sıradışı bulmuş olmalı ki beni seçti.” sözleriyle anlatır. Kişiliğine ve cesaretine hayran olduğunu belirttiği Nazım Hikmet ile benzer bir kaderi paylaşacak olan Abidin Dino da tıpkı Nazım gibi yaşam koşullarının değişmesine yönelik bir özlem içinde olduğunu ortaya koyar. Bu ortak kader sürgündür.

Abidin Dino, Memleketimden İnsan Manzaraları Üzerine Resimlemeler
Abidin Dino, Memleketimden İnsan Manzaraları Üzerine Resimlemeler, Almanya, Sergi Davetiyesi | Fotoğraf: Sakıp Sabancı Müzesi Abidin Dino Arşivi

1941’de Abidin Dino siyasi görüşleri nedeniyle Çorum’a ardından da Adana’ya sürgün edilir. Yedi yıl süren bu sürgün döneminin bir bölümünde Adana’da yerel bir gazete olan Türk Sözü gazetesinde çalışır. Bugün Abidin Dino ile ilgili yaptığımız araştırmaların ilk sonuçlarında bu gazetede yönetici olarak çalıştığı bilgisine ulaşıyor olsak da işin doğrusu kısmen öyle değildir. Velter’e verdiği röportajda Dino gazetedeki görevlerini: “Ne yaptığımı sormayın. Çünkü her şeyi yapıyordum. Hem yazı işleri müdürüydüm, hem odacı, hem röportaj muhabiri, hem çaycı, hem de çevirmen” olarak sıralar. Sürgünde geçen bu zorlu yıllar Abidin Dino’ya daha önce tanımadığı yeni bir dünyanın kapılarını açar. Yaşadığı ülkenin köylü kesimini yakından tanımaya ve bir sanatçı bakış açısıyla gözlemlemeye başlayan Dino, Türk köylüsünü eserlerine yansıtmaya başlar.

Abidin Dino, Köylü, Toros Yayınları Tanıtım Kartı
Abidin Dino, Köylü, Toros Yayınları Tanıtım Kartı | Fotoğraf: Sakıp Sabancı Müzesi Abidin Dino Arşivi

Abidin Dino Velter’e verdiği röportajda Nazım Hikmet’in köylülerle tanışmasını Bursa Cezaevi’nde geçirdiği yıllara tarihlendirir. Bu dönem siyasi ve sosyal yapısı gereği Anadolu insanına dair özelliklerin edebiyata ve sanata yansıdığı ve Anadolu’nun kendi içinden yazarlar, şairler çıkardığı bir süreci doğurmuştur. Nazım Hikmet 1933’te 1,5 yıl yattığı Bursa Cezaevi’ne 1940’ta tekrar düşer. “Memleketimden İnsan Manzaraları” eseri Bursa Cezaevi’nin izleriyle doludur. On yıl içinde ikinci kez girdiği açlık grevinin ardından tahliye olan Nazım Hikmet, soluğu dostu Abidin Dino’nun Caddebostan’daki evinde alır.

Abidin Dino, Nazım Hikmet çizimi
Abidin Dino, Nazım Hikmet çizimi | Fotoğraf: Pinterest

Abidin Dino Les Temps Modernes dergisinin 1963 Ağustos/Eylül sayısı için kaleme aldığı yazıda, Nazım Hikmet’in açlık grevi sürecinden detaylar vererek bahseder. Grevin ardından Abidin Dino ve Güzin Dino’nun Caddebostan’daki evlerinin bahçesindeki hamakta dinlenen Nazım Hikmet, bu durumun onda yarattığı duygu karmaşasını “Burada oturup bu ağaçları izleyemem henüz, Allah kahretsin! Bunu yapmak için vakit çok erken.” sözleriyle ifade eder. Caddebostan’da deniz kenarındaki bir evin bahçesinde varılmaya çalışılan bu huzur ne yazık ki uzun sürmeyecektir. Bir süre sonra askere çağrılmasının ardından ölüm korkusu taşıyan Nazım Hikmet tekrar Moskova’ya gider. Bakanlar Kurulu kararıyla vatandaşlıktan çıkarılır ve dedesinin memleketi olan Polonya vatandaşlığına geçer.

Nazım Hikmet’in 1951’de Moskova’ya gidişinden bir yıl sonra yurtdışı çıkış yasağı kaldırılan Abidin Dino da ülkeyi terk eder ve Paris’e yerleşir. Nazım Hikmet’in 1963’teki vefatına kadar mektuplaşarak dostluklarını sürdüren bu iki entelektüel dosttan öte yoldaş olmuşlardır artık.

Abidin Dino’ya Tarihsiz Mektup | Fotoğraf: Sakıp Sabancı Müzesi Abidin Dino Arşivi

Nazım’ın Abidin ve Güzin Dino’ya Varşova’dan yazdığı 14 Ekim 1961 tarihli mektupta (SSM arşivinden tamamı okunabilir) ekonomik yönden iyi durumda olmadığını ve telif hakları cemiyetinden aldığı para ile yakında yerleşecekleri ev için harcama yaptığını yazar. Aynı mektupta Abidin ve Güzin Dino’nun kendisine gönderdiği kitaplar için ne kadar mutlu olduğundan da bahseder. Nazım Hikmet, Abidin Dino’nun olduğu kadar Güzin Dino’nun da dostudur. Öyle Güzin Dino’ya bir şiir bile yazmıştır.

Koşmaca oynayalım Güzin’ciğim 
Sen ben Dino bir de Verusam
Koşmaca oynayalım yağmurun altında yalınayak başıkabak
ve geçelim sen mişel bulvarı’ndan İstanbul’u kovalayarak
ve fır dönelim Notr dam’ın bahçesinde Kızkulesi ‘yle”

Avni Arbaş, Güzin Dino, Nazım Hikmet, Abidin Dino, Vera Tulyakova
Avni Arbaş, Güzin Dino, Nazım Hikmet, Abidin Dino, Vera Tulyakova | Fotoğraf: besiktaskultursanat.com

Nazım Hikmet ressam bir annenin oğluydu. Doğduğu andan itibaren resim sanatı onun hayatının bir parçasıydı. Yazınında ise hem içerik hem de biçim bakımından çağdaşı olan şairlerden farklıydı. Türk resim sanatı tarihinde D Grubu olarak bilinen sanatçı birliğinin kurucularından olan Abidin Dino da çağdaşlarından farklı bir ressamdı. Arkadaşlarının göz kırptığı kübist, konstrüktivist akımlardan uzak özgün bir tarz benimsemişti. Alanlarında çağdaşlarından farklılaşan bu iki ismin birbirlerine bu denli yakınlaşması garipsenecek bir durum değil. Üstelik ikisi de daha iyi bir yaşam için savundukları fikirleri nedeniyle dikenli yollardan geçmişlerdi. Bütün bunların onların dostluğunun yıkılmazlığında önemli tecrübelerdi. Abidin Dino’nun sanatına hayranlık duyan Nazım Hikmet, büyük aşkı Vera için yazdığı Saman Sarısı şiirinde dostuna o meşhur dizelerle seslenir:

“Meydanlarla yapılardan konuşuyoruz Abidin’le tavan arasındaki otel
          odamda”

“Abidin uçsuz bucaksız hızın renklerini döktürüyor”Abidin’e söylemeli de resmini yapsın Beyazıt Meydanı’nda şehit düşenin
          ve Gagarin Yoldaşın ve daha adını sanını kaşını gözünü bilmediği-
          miz Titof Yoldaşın ve ondan sonrakilerin ve tavan arasında yatan
          genç kadının”

“ve gözleri parlıyor erkeklerinin
ve kızlarının eziliyor içi dokununca dudakları hürriyet sözcüğüne
ve koca kişileri en tatlı anılarını çekip kuyudan yudum yudum içiyor
mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin”

“gidip elini öpmek isterdim
varıp gölgesinde yatsak isterdim bu kitabın kâadını yapanlar yazısını
          dizenler nakışını basanlar bu kitabı dükkânında satanlar para verip
          alanlar alıp da seyredenler bir de Abidin bir de ben bir de bir saman
          sarısı belâsı, başımın.”

Abidin Dino, Nazım Hikmet’in kendisine yönelttiği soruyu bir şiirle yanıtlar:

Kokusu buram buram tüten
Limanda simit satan çocuklar
Martıların telaşı bambaşka
İşçiler gözler yolunu.
İnebilseydin o vapurdan
Ayağında Varna’nın tozu
Yüreğinde ince bir sızı.
Mavi gözlerinde yanıp tutuşan
Hasretle kucaklayabilseydim
Seninle, bir daha.
Davullar çalsa, zurnalar söyleseydi
Bağrımıza bassaydık seni Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Başında delikanlı şapkan,
Kolların sıvalı, kavgaya hazır
Bahriyeli adımlarla düşüp yola
Gidebilseydik meserret kahvesine,
İlk karşılaştığımız yere
Ve bir acı kahvemi içseydin.
Anlatsaydık
O günlerden, geçmişten, gelecekten,
Ne günler biterdi,
Ne geceler…
Dinerdi tüm acılar seninle
Bir düş olurdu ayrılığımız,
Anılarda kalan.
Ve dolaşsaydık Türkiye’yi
Bir baştan bir başa.
Yattığımız yerler müze olmuş,
Sürgün şehirler cennet.

İşte o zaman Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Buna da ne tual yeterdi;
Ne boya…

Kapak Fotoğrafı: besiktaskultursanat.com

İlginizi çekebilir: Nermin Demi’den Nazım Hikmet ve Aşkları