Ömür İklim Demir’i 2015 yılında Muhtelif Evhamlar kitabı ile tanıdım ve geçtimiz Kasım ayında yayınlanan Kum Tefrikaları romanı ile daha da sevdim. Kum Tefrikaları’nı okuduktan sonra, etkisinden uzun süre çıkamadım ve yazara ulaşmaya karar verdim. Sevgili Ömür İklim de beni kırmadı ve kendisiyle çok keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Onu tanımayanlar ya da daha yakından tanımak isteyenler için lafı dafa fazla uzatmadan röportaja geçmek istiyorum. Keyifli okumalar.

Kum Tefrikaları | Fotoğraf: Yapı Kredi Yayınları

Bildiğim kadarıyla yedi yıl kadar ceza avukatlığı yaptınız. Sizi yedi yıl sonra mesleği bırakmaya ve yazmaya iten şey ne oldu?

Hukuk fakültesini biraz aile zoruyla okudum. Üniversiteyi iyi bir ortalamayla bitirdim, iyi bir yerde basın avukatlığı yaptım, sonrasında kendi büromu açtım, yüzlerce davaya girdim, binlerce dilekçe yazdım ancak hayatımın hiçbir döneminde -bir saniye için bile olsa- kendimi avukat gibi hissetmedim ya da hissetmek istemedim. O nedenle bırakması çok zor olmadı benim için. Yazmak ise lise yıllarımdan bu yana hayatımın parçasıydı, üniversite yıllarımda daha da fazla hayatımın parçası oldu. Fanzininden teknoloji dergisine kadar sağda solda yazmaya da o sıralar başladım. Adliyeden çıkıp yazı işleri toplantısına ya da bir basın sunumuna yetiştiğim çok olmuştur.

Ömür İklim Demir | Fotoğraf: Ömür İklim Demir

İlk öykünüzü bitirdiğinizde, ilk ödülünüzü aldığınızda ya da ilk kitabınız yayınlandığında neler hissettiniz?

İlk öykümü bitirdiğimde “Yahu bu şaka maka kitaplarda okuduklarıma benzedi sanki.” diye geçirmiştim içimden. Sonra o öyküyü Varlık Dergisi’ne göndermiştim. Her ay gidip heyecanla Varlık Dergisi aldığımı hatırlıyorum. Çünkü yayımlamadıkları öyküler için bile kısa bir eleştiri yazısı yazıyorlardı. Aylarca aldım dergiyi, en azından o kısa eleştiriyi görürüm diyordum. Gönderdiğimden beş ya da altı ay sonraki sayıda görebildim sonucunu: Öyküyü yayımlamışlardı. Bu bahsettiğim olay 2010 yılında olmuştu, öykünün adı da Uzun Uzun Çalan Ziller ve Bir Mutfak Kapısı Hakkında idi.

Muhtelif Evhamlar Kitabı yayımlandığında, daha doğrusu yayınevinden gelen e-postayı gördüğümde gerçekten çok sevinmiştim. Ödülleri ise hiç beklemiyordum, her birine ayrı ayrı şaşırdım.

Muhtelif Evhamlar Kitabı ile güzel bir başarıya imza attınız. Benim de çok sevdiğim ve çevremdeki herkese tavsiye ettiğim bir kitap oldu. Bu kadar ilgi görmesini neye bağlıyorsunuz?

Zor bir soru… Bir cevabı var mı emin değilim; varsa bile, fazlasıyla metnin içinde olduğumdan ne olduğunu pek göremiyorum. İnsan biraz körleşiyor yazdığı metne karşı. Bir de ne bileyim, aslında kitap böyleydi, okuyucu da şöyleydi, ben böyle yazdım, onlar da şöyle gördü vesaire vesaire vesaire gibi yorumlar çok anlamsız geliyor bana. Bence ne sebeple olursa olsun okurla kitap arasına girmemek lazım.

Muhtelif Evhamlar Kitabı’nın yayımlanmasının üstünden altı yıl geçti. Sizce bu sürede evhamlarımız nasıl değişti, sebebini nelere bağlıyorsunuz?

Evhamlar isim ya da şekil değiştirse de özünde hep aynı kalıyor bence. Elli yıl önce çekilmiş bir filmi izlerken ya da iki yüz yıl önce yazılmış bir romanı okurken daha da iyi görüyorum bunu. Hem çok değişmişiz hem de hep aynı kalmışız gibi hissediyorum. Hayatın da sihri burda galiba.

Kum Tefrikaları hakkında herkes finalin ne kadar şaşırtıcı olduğu konusunda hemfikir. Kitabın sonu belirlenmiş miydi, yoksa yazarken mi şekillendi?

Kitabın sonu başından beri belliydi çünkü bütün hikâye çölde koşan mavi bir atı rüyamda görmemle başladı. İsmiyle, cismiyle, bütün mitolojisiyle çıktı karşıma. Bana da onu anlatması düştü.

Kendi kitabınıza bir okuyucu gözü ile baktığınızda, Kum Tefrikaları’nı bir ‘’ilk roman’’ olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yazdığım metne sürekli maruz kaldığım için değerlendirme yapmam sağlıklı olmaz. Ancak genel olarak yazdıklarımı yetersiz buluyorum, beğenmiyorum, beğenemiyorum, çoğu insanın yazdığını da beğenemiyorum gerçi; daha iyi bir cümle, daha gerçek bir his hep mümkünmüş gibime geliyor. Gibime de gelmiyor, mümkün aslında, devam etmemi de sağlayan bu sanırım.

Kum Tefrikaları gerçekten de; geçmişle geleceğin arasında sabırla mekik dokuyor. Kitabı yazarken nasıl bir yol izlediniz? Sizin için kurgulamak mı yoksa yazmak mı daha zordu?

Yazmayı ve kurgulamayı net çizgilerle birbirinden ayıramam. Yerine göre birbirinin içine geçen, birbirinden beslenen süreçler bunlar. Yazarken genellikle başlangıç noktasını ve bitiş noktasını biliyorum ancak bu iki noktanın arasındaki yolun nasıl virajlara gireceğini tam olarak bilemiyorum. Bu bilinmezlik de yazmayı bir tık daha -zor demeyeyim de- disipline ve dikkate muhtaç hâle getiriyor.

Hayatımıza kazandırdığınız birçok karakter var, her karakterde sizden bir parça var mı? Bu karakterlerden Ömür İklim’e en çok benzeyen hangisi?

Yok desem de inanmayın, istesem de istemesem de her karakterde mutlaka benden bir parça vardır, olmaması düşünülemez. Ama en fazla o kadardır, bir ya da birkaç parça vardır, fazlası değil. Muhtemelen çoğu yazar için de durum böyledir.

Araştırdığım kadarıyla okumayı seviyorsunuz. Edebi birikiminizin kitaplarınıza yansıdığı da yadsınamaz. Sizce kitap okumayan bir insanın iyi bir yazar olması mümkün mü?

Yazma eyleminin, özellikle de kurmacanın, kuralların ve çeşitli kategorilerin içinde boğulmasına karşıyım. Bu sebeple elbette mümkün diyorum ama biraz daha zor olacaktır. Evet, hiç kitap okumamış ya da okumayı yeni öğrenmiş biri de yazabilir bana kalırsa, çoğunluğu otobiyografik metinler olmakla beraber iyi örnekleri mevcut.

Son olarak, yazar adaylarına önerileriniz nelerdir? Bir röportajınızda Yüreğine sağlık diye yorum yapanlardan koşarak uzaklaşsınlar.’’ diyorsunuz. Bunun sebebini de öğrenebilir miyiz?

Her zaman dediğim cümleyi tekrar edeyim: Yazdıklarını çöpe atacak kadar cesur, çöpe attıklarından daha fazlasını yazacak kadar inatçı olsunlar. Yüreğine sağlık meselesine gelince, bir kere fonetik olarak çok itici geliyor bana bu ifade. Asıl nedeni ise bu tarz sebepten yoksun yorumları, pohpohlamaları zararlı bulmam. İnsanlar genellikle yazdıklarını eşe, dosta, akrabaya okutuyor, sonra da onlardan öyle iyi yorumlar alıyor ki gerçeklik algısını kaybedip yönünü şaşırıyor. Bu sebeple öyle söylemiştim.

Kapak Fotoğrafı: Ömür İklim Demir

İlginizi Çekebilir: Nisa Sümertekin’nden Kum Tefrikaları