Osmanlı’nın son yıllarında sanat ve tarih adına yaptığı çalışmaları günümüze kadar ulaşan Osman Hamdi Bey, dönemin sadrazamı İbrahim Ethem Paşa’nın oğlu olarak dünyaya geliyor ve iyi bir tedrisatın ardından hukuk öğrenimini tamamlamak üzere Paris’e giden ancak sanata olan yeteneği ve ilgisi hukuku bırakmasına vesile oluyor. İşte Osmanlı’nı yetiştirdiği son kıymetli isimlerden Osman Hamdi Bey’in hayatı ve eserleri…

Osman Hamdi Bey
Osman Hamdi Bey | Fotoğraf: Youtube

Türk müzecilik tarihinin dönüm noktası olan ve çok yönlü kişiliğiyle ömrünün sonun kadar durmadan çalışan Osman Hamdi Bey, günümüz Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi ve İstanbul Arkeoloji Müzelerinin kurucusu olarak biliniyor. 1881 yılında Müze-i Humayun müdürü olarak atanmasının ardından İmparatorluğun farklı bölgelerinde kazılar düzenleyerek binlerce eseri Osmanlı İmparatorluğu’na kazandırıyor. Kazılarda bulunan eserlerin yurt dışına kaçırılmasının önüne geçmek içim 1884 yılından Asar-ı Atika Nizamnamesini çıkarıyor. Böylece Osmanlı topraklarında bulunan eserlerin devletin malı olarak görülmesini ve tarihi eser kaçakçılığının önüne geçilmesini sağlamış oluyor.

Müzeci, arkeolog, ressam ve diplomat olan Osman Hamdi Bey, Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde yetişmiş ve tarih, sanat ve arkeoloji alanında yaptığı çalışmalar günümüze kadar sirayet ediyor. 30 Aralık 1842 yılında dünyaya gelen Osman Hamdi Bey, II. Abdülhamit’in sadrazamı İbrahim Ethem Paşa’nın oğlu. İlk okulu Beşiktaş’ta bir mektepte tamamladıktan sonra hukuk alanında eğitim alması için 1856 yılında Mekteb-i Maarif-i Adliyye’e başlıyor. Hukuk eğitimine devam etmesi için Paris’e gidiyor ancak burada sanata olan düşkünlüğü nedeniyle hukuk derslerine pek devam edemiyor. Dönemin önemli ressam ve sanatçılarından dersler almaya başlıyor ve resim alanındaki yeteneğini geliştiriyor. Osman Hamdi Bey’in hocalarından Jean-Leon Geromo, oryantalizmin önemli temsilcilerinden biri ve Osman Hamdi’nin eserlerinde hocasının üslubundan etkilendiği görülüyor.

Osman Hamdi Bey Nemrut Kazılarında
Osman Hamdi Bey Nemrut Kazılarında | Fotoğraf: Arkeofili

Osman Hamdi Bey 12 yıl Paris’te kaldıktan sonra İstanbul’a dönüyor ve dönemin Bağdat Valisi Mithat Paşa’nın daveti üzerine Vilayet-i Umur-u Ecnebiyye müdürlüğü görevine başlamak üzere Bağdat’a taşınıyor. Bağdat’ta 2 yıl kaldıktan sonra tekrar İstanbul’a dönüyor ve İstanbul’da çeşitli devlet kademelerinde görev yapıyor. Bürokrat olarak görevini ifa ederken sanatından da vazgeçmeyen Osman Hamdi ‘iki karpuz bir koltuğa sığmaz’ ve ‘uçurtma’ isimli iki tiyatro oyunu kaleme alır.

1876 yılında Abdülaziz’in tahttan indirilişinin ardından memuriyetine son verilse de devletin çeşitli kurumlarında görev yapmaya devam ediyor. Osman Hamdi’nin müzecilik hayatının başlaması ise 1877 yılında Müze-i Humayun komisyonu üyesi olmasıyla başlıyor. Komisyon üyesi olmasının ardından Müze-i Humayun Müdürü Philipp Anton’un vefat etmesi üzerine müze müdürlüğüne getiriliyor. 1881 yılına kadar birçok görevde yer alan ve çeşitli sergilere katılan, eserler ortaya koyan Osman Hamdi bu zamana kadar edindiği tecrübelerle Müze-i Humayun müdürü oluyor. Bu zamana kadar edindiği tecrübe ve birikimlerle tarihi eserlerin korunması, yeni eserlerin devlete kazanması gibi konularda ciddi girişim ve çalışmalarda bulunuyor. Anadolu’nun farklı yerlerinde kazılar yaparak binlerce eseri envantere kaydediyor ve tarihi eserlerin korunması için 1884 yılında Asar-ı Atika Nizamnamesini düzenleyerek eserlerin ülke dışına çıkarılmasının önüne geçiyor.

Osman Hamdi'nin Sayda Kazılarında bulduğu Ağlayan Kadınlar Lahdi
Osman Hamdi’nin Sayda Kazılarında bulduğu Ağlayan Kadınlar Lahdi | Fotoğraf: Melek Ardıç

Müze müdürü olduktan sonra ülkenin farklı yerlerinde kazılar düzenleyerek binlerce eser buluyor. Osman Hamdi Bey’in 1887 yılında yaptığı Sayda kazılarında İskender Lahdi ve Ağlayan Kadınlar Lahdi gibi pek çok önemli eseri ortaya çıkarılıyor. Bulunan eserler Osman Hamdi Bey’in kontrolünde İstanbul’a getiriliyor ancak dönemin müzesi yeni eserlerin sergilenmesinde yeteriz kaldığından yeni bir müzeye ihtiyaç duyuluyor. Bunun üzerine mimarlığını Alexandre Vallaury yaptığı müze binası Sayda kazılarında bulunan Ağlayan Kadınlar Lahdi modelinde inşa ediliyor. 1891 yılında bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzeleri olarak bilinen “Lahitler Müzesi” olarak açılıyor.

Arkeoloji Müzesinin açılmasından 9 yıl önce faaliyetine başlayan Sanayi-i Nefise Mektebi 1882 yılında yine Alexandre Vallaury mimarlığında ve Osman Hamdi öncülüğünde açılıyor. Mimar Sinan Güzel Sanatla Üniversitesi olarak bilinen Sanayi-i Nefise Mektebi, arkeoloji müzesiyle aynı avlu içinde açılıyor. O dönemde sanat eserlerinin sergilendiği müzeler bir akademi olarak kabul edildiğinden iki kurum yan yana faaliyetlerini sürdürüyor.

İmparatorluğa Güzel Sanatlar Üniversitesi ve Arkeoloji Müzeleri kazandıran Osman Hamdi aynı zamanda Kaplumbağa Terbiyecisi, Mimozalı Kadın, İki Müzisyen Kız, Ab-ı Hayat Çeşmesi Tablosu, Yeşil Cami Önü, Türbe Kapısı, Mihrap gibi önemli tabloları resmediyor. Resimlerinde kullandığı üslup ve tarz oryantalist hocalarından ilham aldığı görülüyor. Osman Hamdi Bey’in en önemli tablosu olarak kabul edilen ve bugün Pera Müzesinde sergilenen Kaplumbağa Terbiyecisi tablosunun, Batılılaşmaya başlayan Osmanlı toplumunun yenilikler karşından ne kadar zorlandığını anlatmaya çalıştığı düşünülüyor.

Türk müzeciliğini çok farklı bir yere taşıyan, yaptığı kazılarla ve çıkardığı kanunlarla tarihi eserlerin korunması ve muhafaza edilmesinde önemli çalışmalara imza atan Osman Hamdi Bey, tüm bu çalışmalarının yanında Kadıköy’ün ilk belediye başkanlığını yapıyor. Böylece 68 yıllık ömrüne arkeolog, ressam, müzeci ve bürokrat olmayı sığdırıyor.

Osman Hamdi Bey’in, Türk müzeciliğinin gelişmesine, tarihi eserlerin korunmasına ve Osmanlı İmparatorluğunda güzel sanatlar üniversitesi açmasının yanında eşsiz resim çalışmalarıyla doldurduğu 69 yıllık ömrü 24 Şubat 1910 günü sonlanıyor ve vasiyeti üzerine Eskihisar’daki yazlık evinin bahçesine defnediliyor.

Kapak Fotoğrafı: Artkolik

İlginizi çekebilir: Melek Ardıç’tan Alexandre Vallaury