Sophie Basch, aslında hep aramızda… O, Belçikalı bir yazar, akademisyen, edebiyat ve Kapalıçarşı tutkunu bir Avrupalı Türkolog. Sorbonne’da Görsel Edebiyat dersleri de veren Basch’ın Türkçe’deki ilk kitabı olan “Pandora İstanbul’da” nihayet yayımlandı. Bu vesileyle Sophie’ye, heyecanını paylaşmak üzere, sorularımızı yönelttik.

Karaköy’de iyi bilinen, naif bir balıkçı restoranı. Galata Köprüsü’nü gören yükseklikteki bir binadan Haliç’e bakarken, Belçikalı sanatsever gezginlerine İstanbul’u anlatıyor Sophie Basch. Konuşma bittiğinde bizi de davet ettiği masaya dönüyor ve konuşmamızı sürdürüyoruz.

İlk kez yıllar önce onun İsviçreli bir yayıncının bastığı Les Portes Sublimes kitabı ile serbest bir editör olarak ilgilenmiş, yayınevimi kurduktan sonra da yayıncı olarak doğrudan kendisiyle hem tanışmak hem de ilk Türk yayıncısı olma teklifimi sunmak için yazışmıştım. O günlerden bugünlere Les Portes Sublimes her ne kadar onun özel ilgi ve geliştirmesini daha da bekleyedursun, Neslihan Özakıncı’nın özenli çevirisiyle, İstanbul’a dair bir ilk kitap ricamın da sonucu olan “Pandora İstanbul’da” nihayet yayımlandı.

Sophie Basch, aslında hep aramızda, Belçikalı yazar, akademisyen, edebiyat tutkunu bir Türkolog. Sorbonne’da Görsel Edebiyat dersleri de veren Basch’ın Türkçedeki ilk kitabı olan “Pandora İstanbul’da” adlı uzun akademik makalenin bir kısmı daha önce Toplumsal Tarih dergisinde yayımlanmıştı. Metnin tamamının kitaplaşması için bugünlere gelmemiz gerekti elbette. Ünlü Fransız şair ve gezgin Gérard de Nerval‘in yazdığı son eser olan Pandora‘dan yola çıkan Sophie Basch, Nerval’in İstanbul seyahatine adeta kaleydoskopik bir bakışla onun bu sıradışı metnindeki ikonik ve kültürel Şahmaran olgusunu ustaca yorumluyor; özetle kitabı hakkında şimdilik diyebileceğimiz sözler bunlar.

Bunun da ötesinde Sophie’ye kendisi, özel bağlar da kurduğu Türkiye, Doğu, Türkler ve İstanbul hakkında sorularımı yöneltiyorum.

Fotoğraf: dadakitap.com

Bu ilk kişisel kitabın, Türk yayın hayatına ilk girişin… Duyguların ve bunun dışında mesleki ve özel tepkilerin neler?

Kitabımın Türkçe’ye çevrilip yayınlanmasından dolayı çok hoşnutum. Nerval’in bu metni ancak Türkçe referanslarla aydınlatılabilirdi, öyle ki şairin 1843 yılındaki İstanbul gezisinde Galata Köprüsü’nde görünce hayranlık duyduğu camaltı resim işleri gibi örneğin. Aslına bakılırsa, gizemi çözmek için Türk Resim Sanatı ve Pandora metinleri arasında – Pandora öyküsü hâlâ karanlıkta kalsa da- ilişkisi kurması da yeterliydi. (1) Ne var ki en azından yazınsal vasiyetinin kapısını aralamak açısından Pandora’nın Nerval’in yazdığı son metin olduğunu söylemeliyiz. Eleştirmenlerin düşündüğünün aksine, Pandora öyküsünün geçtiği yer sadece Viyana değildir, öyle ki Türk halk sanatında efsanevi bir kişilik olan ve Nerval’in hayran olduğu Şahmaran mitosu bu yönde düşünmemize yol açmaktadır. Dolayısıyla Pandora İstanbul’da kitabımın Nerval’in gözdeleri arasında yer alan bir şehir olan İstanbul’da basıldığını görmek benim için çok coşku verici bir durum. Tam da burada Şahmaran’ın fiziksel olarak Nerval’in Pandora‘daki kadın kahramanına benzerliğini de eklemeliyim.

İlk sorumda hemen belirtemedim. Senin hakkında çeşitli bilgilere ihtiyacımız var aslında. Her ne kadar Pandora İstanbul’da kişisel özgeçmiş olarak önemli bir simge sayılsa da yazarının ağzından ona dair ve biraz da bizim merak ettiğimiz neler var Sophie Basch’ın hayatında?

Hiç kuşkusuz kişisel yaşamım mesleki yaşamımı da beslemiştir. Araştırmalarımda, sanat tarihi edebiyatı ile kişisel koleksiyonlarımı asla birbirinden ayrı tutmam. Halk sanatlarıyla da şahsen çok ilgiliyim, ki Nerval, Gautier gibi romantikleri çok etkilemiş bir konudur bu. Araştırmalarımı yönlendiren tutkularımla, antikacı ve eskici gezmelerimde beni saran zevklerim arasına asla sınır çekmedim. Pandora araştırmalarımın gerçek nedenini bana veren ilginç bir karşılaşmayı burada anlatmak istiyorum hemen: Tamamen tesadüf eseri Beyazıt civarındaki bir handa, Kapalıçarşı yakınlarında bulunan bir antikacıda, Şahmaran’ın temsil edildiği bir camaltı resim işine rastladım. Bu lir şeklinde tasvir edilmiş örgüyü, gümüş boynuzları, 6 küçük yılan şeklindeki ayakları görünce hemen kendime dedim ki: “Bu Pandora!” Bu aydınlanma, Fransız edebiyat tarihinin en büyük gizemlerinden birini açığa çıkarmama yol açtı: Pandora‘nın ilham kaynağı kimdi?

Tam da burada Sophie, sana kitabınla 19. yüzyılın gezgin Fransız yazarlarının oluşturduğu bağlam arasındaki ilişkileri soracağım. Ve bunların yanı sıra hem kişisel hem de akademik değerlendirmelerini…

Bana öyle geliyor ki, özgürlük rüzgârı, Nerval’in metnini kuşatıyor baştan sona ki büyük şair, gizemli sanatını oyunlarıyla süslerken çok eğlendiği gün gibi ortada, hem de dayanılması öyle bir dönemde yapıyor ki bunu hezeyan krizleri geçirdiği sırada hekimler onun ruhsal sağlığını yazılarından takip etmeye çalışıyorlar. İlk bakışta Pandora bir deli saçması metin olarak görülebilir. Nerval riskleri göze alıyordu: Bu metnin görünüşteki tutarsızlığı, hekimlere akıl sağlığının bozuk olduğuna dair bir kanıt oluşturabilirdi. Ben şahsen bu konuya el atarken hiçbir risk aldığımı düşünmüyorum, ama benim görüşlerim aynı zamanda kimi zaman kendi disiplinleri içine kapanmış, donmuş bir akademik dünyaya da hitap ediyordu. Birçok filolog Pandora‘nın başına üşüştü ve bir şeyler anlayabilmek için metnin sayfalarını durmadan çevirip durdular. Ve nihayet açıklama hariçten geldi, Osmanlı döneminde yapılmış bir camaltı boyamadan… Gerçek her zaman olduğu sanılan yerde değildir: Yazılarında İstanbul’a çokça değinmiş olan Nerval’in Galata Köprüsü’ndeki ressamlardan söz etmesi daha da ciddiye alınmalıydı.

Türkoloji, türkofoni gibi tabirler ve Türkiye ile iyi bir geçmişin olduğunu düşünüyorum. Senin açından Türkiye, tarihinden ve geleceğine doğru Avrupa’nın gözünde nasıl gidiyor?

Türkiye’nin resmi gelişimi beni çok yakından ilgilendiriyor. Özellikle de akademik özgürlükler konusundaki ihlalleri, Türkiye’deki demokrasi için en önemli tehditlerden biri olarak görüyorum. Bu gelişimde Avrupa’nın sorumluluk payına gelince; küçümseyici tavırlar içindeki kimi yöneticiler, yerine göre provokasyonlara da yol açabiliyorlar. Türkiye’nin AB ile bütünleşmesine karşı çıkan muhaliflerin, ya az ya da hiçbir şey bilmedikleri zengin bir tarihe ve kültüre karşı düşmanlıklarının ifadesi olan cehaletleri beni gerçekten hayretler içinde bırakıyor. Yine de bana öyle geliyor ki Türkiye’deki sivil toplumun olağanüstü bir direnç de dayanıklılık kapasitesi var. Bu dinamizm evcilleştirilemez veya kesintiye uğratılamaz. Ancak şu anda engellenmiş durumda ve temel hakların savunulması için harcanan enerjiyi görmek çok kolay.

Kitabında diyorsun ki “Sürrealistler Nerval’i keşfetmeden önce her şey için çok geçti.” Sence Nerval ilk sürrealist miydi ve de Pandora ilk sürrealist yapıt mı?

Pandora gerçekte Nerval’in nihai metnidir – bu tür bir vasiyetin (Nerval kesinlikle onun son yazısı olduğunu düşünmediyse de) fantastik bir Doğu yaratığına bir övgü olarak ortaya çıkması heyecan vericidir, ki onun görüntüsü on yıl öncesinde Galata Köprüsü’ndeki keşfinden bu yana peşini bırakmıyordu. Sürrealistlere gelince, Fransız edebiyatı şöhretlerinin gömülü olduğu Panthéon’da Nerval’in de bulunmasına yardımcı oldular yaptıklarıyla, şüphesiz büyük şairin esinlemelerinin yarattığı düşgücünün önemi nedeniyle oldu bu. Ancak burada yanılgıya düşmeyelim: Pandora, ayrıksı görünümlerine rağmen, kesinlikle sürrealizmin yazı tekniği olan otomatik yazının bir ön-temsili olmamıştır. Umarım göstermiş olduğum gibi, her şeyin bir anlamı var ve Nerval hiçbir şeyi şansa bırakmadı.

Son sorum: Pandora ve Şahmaran sence kızkardeşler miydi, ki öyleyse babaları Nerval olabilir mi?

Şahmaran efsanevi bir figür, çok iyi özdeşleştirilmiş ve kaydedilmiştir. Nerval’in, Şahmaran ve Burak’tan esinlenme hatları taşıyan Pandora’sı ise romanesk bir karakter, folklorü ve bilimsel kaynakları karıştırmayı seven şairin hayal gücünün saf karmaşık bir ürünü. Dolayısıyla Nerval, Pandora’nın babası, ama Şahmaran’ın değil.