“İçimiz dışımız HBO dizisi oldu.” diyenlere, alternatifi Amerika sınırlarının dışında arayanlara, biraz neşeli biraz dramatik bir öneri: Please Like Me. Avustralya’da kısa zamanda fenomene dönüşen dizi ikinci sezonunun startını verdi. Buradaki reklamını yapmak da tabii ki bana düştü!

1

İnternet çağı sağolsun artık herhangi bir ülkede gösterilen diziyi orijinal yayın vaktinden birkaç saat sonra hemen izleyebiliyoruz. Özellikle Amerikan ve İngiliz dizilerine ulaşmak artık o kadar kolay bir hale geldi ki, şimdilerde ne durumda bilmiyorum ama bu işi güncel olarak yapan Türk işi dizi siteleri bile mevcut. Fakat çap büyüdükçe ilgi alanımız da buna göre genişlemeye başladı. İsveç / Danimarka dolaylarından Broen, Fransa’dan Les Revenants, Norveç’ten Lilyhammer derken iyice enternasyonel izleyicilere dönüştük. Bugün de sizlere kültürü ve aksanı hayranlık uyandıran Avustralya’dan bir diziyi yazacağım: Please Like Me. Türkiye’de çok büyük bir hayran kitlesi olmayan yapım, 2013 yılının Şubat ayında altı bölümlük ilk sezonuyla ekranlardaki yerini aldı. Şu aralar ise (ilk sezondan tam bir buçuk sene sonra) ikinci sezonu oynamakta. Yeni bölümlerin onayının geldiğini de ekleyeyim. Yani Please Like Me’ye “Nasıl olsa bitecek.” derdi olmadan gönül rahatlığıyla başlayabilirsiniz.

2

Avustralya Akademisi’nin dağıttığı televizyon ödüllerinden En İyi Komedi Dizisi heykelciğiyle ayrılan dizi Josh Thomas isimli bir komedyen tarafından yaratılmış. Hem başrolü üstlenen hem de senaryoyu kaleme alan Thomas kendi hayatında yaşadığı gündelik zorluklar ve maruz kaldığı kimlik problemlerini alaycı bir dille anlatmaya gayret ediyor. Eşcinsel olduğu tüm arkadaşları ve ailesi tarafından kabul görmesine rağmen henüz özgür bir hayat yaşamaya başlayamayan, kim olduğunu da yüksek sesle dile getiremeyen esas oğlanımız dizinin ilk bölümünde hayatına giren Geoffrey (Wade Briggs) ile tabularını yıkıyor. Ardından da Tom (Thomas Ward) ile Claire’den (Caitlin Stasey) oluşan küçük arkadaş grubu ve ailesinin de yer aldığı sıradan olayları kimi zaman mizahi, kimi zaman dramatik bir bakış açısıyla seyirciye aktarmaya çalışıyor.

Please Like Me

Please Like Me’nin en dikkat çekici özelliklerinden biri neredeyse tüm karakterleri kendine has insanlar olsa da dizinin her yerine saçılan bu orijinallik içerisinde doğal bir atmosfer yakalayabilmesi. Daha ilk bölümden itibaren Josh ve çevresindekilerin garipliklerine ayak uyduruyor, verdikleri uç tepkileri büyük bir soğukkanlılıkla karşılıyorsunuz. Mesela Josh hayatındaki ilk erkek arkadaşına sorumsuzca davranınca kızamıyor, onu öyle kabul ediyorsunuz. Annesinin psikolojik problemleri başınızı ağrıtacak olsa da zaaflarıyla birlikte kucaklıyorsunuz. Teyzesi Peg’in sivri dilini, en yakın arkadaşının sevgilisinin dominantlığını, babasının tüm olaylar üzerindeki belli belirsiz etkisini sorun etmiyorsunuz. Ki tüm bunlar da Please Like Me’yi yüzde yüz doğal bir dizi haline dönüştürüyor. Çoğumuzun daha önce şahit olmadığı ailevi ya da kişisel sorunlar karakterlerle fazlasıyla bütünleştiği için biz de onlara ufak tümseklerde destek olmaya gayret ediyoruz.

4

Josh Thomas dizisinin her yerine imzasını atarken bölüm isimleri ve jeneriklere de el atmadan edememiş. Please Like Me’nin her bölümüne farklı bir yemek ismi vermiş ve bir şekilde o yemeği bölüm içerisinde bir yerde öyküye dahil edilirken görüyorsunuz. Dizinin herhangi bir gastronomik hikayesi mevcut değil; fakat özel hayatında da yemek yapmaktan çok hoşlanan Josh Thomas renkli ve ilginç tariflerini tamamen kendi eseri olan diziye dahil etmeden duramamış. Televizyondaki en farklı komedilerden biri olmasının yanı sıra Avustralya’daki oyuncu piyasasına hakim olmayan bir izleyici için tamamı yeni yüzlerden oluşan bir dizi Please Like Me. Kendini seyircisine ve tabii ki de çevresine sevdirmeye çalışan ana karakteri kusursuz olmasa da bir şekilde hayatınızda yer edinmeyi başarıyor. Louie’nin daha hafif, daha genç ve daha az karanlık versiyonu olarak kabul edildiğini de yazıyı sonlandırmadan ekleyeyim.