1920’lerde Dr. Jacob Levi Moreno tarafından geliştirilen psikodrama, bireylerin geçmiş veya geleceğe dair sahip oldukları duyguların, düşüncelerin veya yaşadıkları olayların oyunlaştırılarak sergilenmesini içerir. Madde bağımlılığı, ilişki problemleri, yeme bozuklukları ve otizm gibi terapi gereksinimine ihtiyaç duyulan çeşitli durumlarda kullanılan psikodrama, hem grup halinde hem de bireysel olarak yapılabilen bir terapi türü olarak da adlandırılabilir.

adobestock_187575700-1536x1024
Psikodrama | Fotoğraf: avalonmalibu.com

Psikodrama

Psikodrama, bireylere önceden yaşadıkları bir durumun, geleceğe dair sahip oldukları bir korku veya endişenin drama ortamında canlandırılarak tekrar yaşanması ile hem bireye hem de uygulamaya katılan diğer tüm grup üyelerine bu tür durumlarla baş etme stratejileri kazandırıyor. Grup üyeleri sahnelenen “oyundaki” rollerin özünü anlamaya çalışıyor ve adeta sahnelenen roller ile empati kurabiliyor, böylelikle de hissetikleri duygularda yalnız olmadıklarının farkına varabiliyorlar. 

Psikodramaya Başlamadan Önce

Psikodramaya başlamadan önce psikodramanın gerçekleşeceği mekân düzenlenmeye açık olmalı. Örneğin eşyaların yerleri kolaylıkla değiştirilebilmeli. Ayrıca dekor olarak kullanılabilecek malzemelerin de bulunması çok önemli. Zira bu malzemeler, hikâyeyi daha iyi anlatabilmek, aynı duyguları ve durumu gerçeğe en yakın olacak şekilde tekrar yaşayabilmek için elzem. Malzemeler, bireyin olguyu gerçeğe en yakın şekilde tekrar yaşaması, aynı duyguların ve aynı zihinsel süreçlerin tekrar ortaya çıkmasına yardımcı olması açısından çok önemli bir yere sahip.

Terapistin Görevleri

Grup üyelerini paylaşım yapmaya teşvik etmek, sahnelenen olguya bireylerin tedavi gereksinimlerini karşılayacak şekilde yön vermek ve diğer üyelerin yaşamış olduğu duygu yoğunluğunun seans sonunda yok edilmesi, terapistin en önemli görevleri arasında yer alıyor. Ayrıca terapinin işlevsel olabilmesi için terapistin tedavi açısından birbirine katkıda bulunacak kişileri seçip bir araya getirmesi ve tüm grup üyeleri ile bireysel olarak ilişki içerisinde olması da çok önemli.

Başlangıçta terapist gruptan bir gönüllünün çıkmasını bekler. Gönüllü, sahneyi yani psikodramanın gerçekleşeceği mekanı kendi paylaşımına göre düzenler. Olayın yaşattığı duyguların sahnede tekrar yaşanması için çeşitli eşyaların yerini değiştirmek, temsili eşyaların kullanılması, mekanın ışığının ayarlanması veya mekanda belirgin bir koku kullanılması gibi değişiklikler yapılabilir. Örneğin bir sandalye paylaşım esnasındaki bir kapıyı temsil edebilir.

Psikodrama | Fotoğraf: Cottonbro (Pexels.com)

Gönüllü paylaşımında yer vermek istediği olguyu canlandırması için grup üyeleri arasından seçim yapar ve onlara rollerini tanıtır. Seçilen kişiler olgudaki herhangi bir karakteri, eşyayı veya duyguyu canlandırabildiği gibi gönüllünün kendisini de canlandırabilir. Bunun yanısıra gönüllü de olgu içerisinde hem kendini hem de diğer karakterleri ya da bir duyguyu canlandırabilir. Bu duruma ise “rol değiştirme” denir. Rol değiştirme ile gönüllü, olgu içerisinde başka insanların ne hissettiğini de anlama fırsatı bulur çünkü olguya başkasının “gözünden” bakmayı deneyimleyebilmiştir.

Seçilen kişi, gönüllüyü canlandırdığında da gönüllü aslında hissettiği ama gözden kaçırdığı ya da bastırdığı duygu ve düşüncelerin farkına varmış olur. Gözden kaçan bu duygu ve düşünceler gönüllüye yeni bakış açısı, baş etme stratejileri ve farkındalık kazandırır. 

Bir başka uygulamada ise gönüllüyü birden fazla kişi canlandırır. Bu “oyun”da “oyuncu”lar gönüllünün farklı yönlerini temsil eder. Örneğin, bir oyuncu gönüllünün güçlü yönlerini ve potansiyel baş etme stratejilerini bir başka oyuncu ise gönüllünün duygularını temsil eder. Her oyuncu temsil ettiği yöne uygun hareket eder ve kendi özelliğini ön plana çıkarır. Bu sayede gönüllü aslında güçlü yönlerinin farkına varır ve kullanıp kullanmamanın kendi elinde olduğunu anımsar. Aynı zamanda bastırmış olabileceği duygularının farkına varmak da gönüllüye kendini iyi hissettirir. 

Psikodrama | Fotoğraf: Tima Miroshnichenko (Pexels.com)

Oyun bittikten sonra sıra paylaşım aşamasına gelir. Bu aşamada terapist ve grup üyeleri oyuna dair geri bildirimler verirler. Terapistin ve diğer üyelerin vermiş olduğu geri bildirimler, sahnelenen durumu daha da anlamlı kılar. Grup üyelerinin geri bildirimleri sayesinde gönüllü yalnız olmadığının farkına varır ve yüzleşmekte zorlandığı durumlara karşı çeşitli baş etme stratejileri kazanmış olur.

Grup üyelerinin, gönüllünün ve oyunda yer alan diğer üyelerin duygu, düşünce ve davranışlarında kendi hayatlarından benzerlikler bulması ve bunları paylaşmaları hem oyun sırasında ortaya çıkan duygu yükünün azalmasına ve hem gönüllünün hem de oyuna katılan diğer üyelerin rahatlamasına yardımcı olur. Bu yönteme ise “özdeşim geri bildirimi” denir.

Oyun bittiğinde ise sahne eski haline döndürülür. Sahnenin eski haline döndürülmesi gönüllünün ve diğer grup üyelerinin gerçekliğe dönmesini kolaylaştırır.

Peki sizce bu yöntem günlük hayatımıza uyarlanabilir mi? Uyarlanırsa, faydalı olabilir mi? Görüşlerinizi yorumlarda yazabilirsiniz.

Kapak Fotoğrafı: Cottonbro (Pexels.com)

İlginizi çekebilir: Ezgi Şengel’den Karşımızdakinden ‘Evet’ Duyma Sanatı