‘Anne olunca anlarsın!’ derler hep; benim yerime geç de Hanya’yı Konya’yı görürsün… Annem çok kullanmaz bu lafı, bilir… Her ne saçmalık yapıyorsam yakında farkına varacağımı. Anneyi anlamak için anne olmaya gerek yok aslında, sadece büyümek gerek. Büyüdükçe, gerçek hayatla karşılaştıkça anlıyorum annemi. Her şeyi biliyor, seziyor, söylediği her şey -bazen beni etse de- bir bir çıkıyor. İçimdeki aklın, sağa duyunun ete kemiğe bürünmüş hali annem. Bu yüzden bazen çok da doğru bir işin, ilişkinin, olayın içinde olmadığım zaman ‘Keşke bir kerecik çenemi tutabilsem de anneme anlatmayıp kendim çözsem,’ derim ama işte, anneme söylemeden duramam ben. O da her ne rahatsız edecekse beni o işle alakalı çat diye onu söyler, basar damarıma, yanlışı devam ettirmemi imkansız kılar. Hayatta yapabileceğin büyük küçük bütün hataların kısa yoldan u dönüşü gibi anne, bir lafıyla döndürüverir seni yoldan. Büyüyüp de annemi gittikçe daha iyi anladığım bu dönemde, Galerist’teki Semiha Berksoy sergisinde Berksoy’un resimler ve hikayeler aracılığı ile annesiyle kurduğu mistik bağ beni çok etkiledi. Berksoy’un da resmettiği gibi, yakında olsun uzakta olsun anneler ve kızları hiç kopmaz, ilahi bir bağ vardır aralarında.

annem ud
Annem Ud Çalarken

Semiha Berksoy’un internette hakkında pek de bilgi bulmak mümkün olmayan annesi ressam Fatma Saime Hanım, 27 yaşında, 1. Dünya Savaşı’na katılmış eşi Cenap Bey’in kışladan eve taşıdığı gribin bulaşmasıyla karnında bebeği ile ölür. Semiha Berksoy’un her yerde bulunan biyografisinde annesinin ancak adı geçer ve sonraki cümlede ‘Sanatçı, ses ve güzel sanatlar yeteneğini babasından almıştır,’ diye eklenir. Bu biyografide Semiha Berksoy’un zamanında verilmiş bir onayı var mıdır bilemem ama, Fatma Saime Hanım’ın sadece anılıp geçen bir isimden ibaret olmadığı Semiha Berksoy’un eserlerinde açıkça görünüyor.

yeşil
Karafilli Kız Otoportre

Annesi, yanında olsun olmasın, Semiha Berksoy’un hayatında daimi önemli figürlerden biri olarak yer almış ve Berksoy’un eserlerine yansımış. Ölümle hayatı birbirinden çok da ayrı tutmayan ve yakın olduklarının ruhlarını fiziken olmasalar da ruhen yanında hisseden Semiha Berksoy, yaşamında iz bırakan bu kişilerin yansımalarını odasındaki Halüsinasyon Duvarı’nda gördüğünü söylermiş. Halüsinasyon Duvarı’nda görüp ilham alarak resmine konu ettiği ana kişilerden biri ise annesi Fatma Saime Hanım. Semiha Berksoy, annesi ile mistik ilişkisine yoğunlaşan eserler yaptığı gibi kendini tanımlarken de annesinden ilham almış. ‘Karafilli Kız Otoportre’de kendini ne istediğini bilen, kendine güvenli bir kadın sanatçı olarak resmederken aynı zamanda kendini halen annesinin rahminde, onun koruması altında ve henüz doğmamış resmetmiş. Resimdeki rahim, annesinin en sevdiği eflatun renkte ve onun enerjisini yansıtıyor. Serginin en etkileyici resimlerinden ‘Annem ve Ben’de küçük Semiha’nın hamileyken ölen annesi, bir elinde bebeğini tutarken diğer eli ile öbür dünyadan Semiha’ya uzanıyor ve onu koruma altına alıyor. Bu resimde de yine Fatma Saime Hanım’ın en sevdiği eflatun rengi, başının etrafını bir hare gibi sarıyor. Semiha Berksoy’un küçüklüğünden ilk gençliğine hayatını yansıttığı otobiyografik diyebileceğimiz (sergide bulunan) resimlerinde duygusal dalgalanmalarını ve bu dalgalanmalarında annesine olan ihtiyacını da görüyoruz. Kadınların annelerine en çok ihtiyaç duydukları zamanlardan biri olan kalp kırıklığı dönemleri, sergide  ‘Mezardan Gelen Mektup’ ile hissediliyor. Semiha Berksoy’un aşık olduğu Nazım Hikmet’in evli olduğunu öğrendiğinde yazdığı ‘Mezardan Gelen Mektup’ hikayesi, Berksoy’un yanında olmayan annesi ile yine sanat ve edebiyat üstünden bağ kurarak teselli bulduğunu gösteriyor. Hikayede uzakta yaşayan sevgilisi gelmediği için intihar etmeye karar veren genç kadını bir anda kendisine ulaşan, ölü annesinin mezarından yazdığı umut dolu mektup vazgeçirir. Yani anne, mezarında bile olsa bir şekilde yanlış karardan kızını döndürür.

SB-Annem-ve-Ben-630×891
Annem ve Ben
mezar
Anneme Otoportre

Berksoy, eserlerinde annesini bu hayata çağırır, onunla bu hayatta bir şekilde bağ kurarken bir yandan da onunla kavuşacağı günü de hayal etmiş. ‘Anneme Otoportre’ çalışmasında Berksoy, tüylü şapkası, inci kolyesi ve bembeyaz yüzüyle bir tabutun içinde, toprağın altındadır; fakat bu Berksoy’a göre dramatik bir durum değildir. Tabut, Berksoy’un annesine kavuşacağı, dolayısıyla cennete açılan parlak kırmızı bir kapıdır aslında. Berksoy bu sebepten dolayı ölümden korkmaz ve hayat boyu sık sık ailesinin, yakınlarının ve hayran olduğu sanatçıların mezarlarını severek ziyaret eder.

çarşaf
Anka Kuşu: Berksoy’un  dev bir çarşaf üzerine yağlı boya ile hayatından kesitler canlandırdığı eseri

Semiha Berksoy’un annesi ile olan ilişkisi, Berksoy’un renkli kişiliği ve operadan resme uzanan çok yönlü sanat hayatı gibi, hikayelerinden sadece birisi. 10 Ocak’a kadar Galerist’te devam eden sergide Berksoy’un Nazım Hikmet’e olan aşkından Fikret Mualla ile olan dostluğuna kadar birçok kişisel anısını sergide yer alan ses kaydı, video, fotoğraf, kişisel obje ve belgeler sayesinde keşfedebilirsiniz. Berksoy, bugün hayatta olmasa da resimlerine yansıttığı gibi eserleriyle ölümle hayat arasındaki o araftan geçebiliyor ve yanımıza gelebiliyor; çünkü o, ‘Do sesini verdi, ölümü yendi!’