Hepimiz bazen kaçmak istiyoruz. Yaşadığımız şehirlerden, çözemediğimiz problemlerden, sonunu getiremediğimiz dertlerimizden… Alıp başımızı gitmek istiyoruz; sakin ve sessiz şehirlere bazen. Türkiye’nin ilk “Citta Slow” şehri unvanını alan Seferihisar tam da böyle bir yer. Kaçıp gitmelik, kendi halinde, huzurlu, ilaç gibi. Bu yazımızda da bu hislerin hepsini yaşama şansı bulduğumuz, Seferihisar’a bağlı sıcacık bir yeri tanıtmak istiyoruz sizlere; karşınızda Sığacık rehberi.

Sığacık Rehberi
Sığacık Rehberi | Fotoğraf: Erhan-Ecem Özden

İzmir Seferihisar 2009’da İtalya’daki bir komite tarafından Türkiye’nin ilk Citta Slow şehri (Sakin Şehir) seçilmiş. Bu unvanı alabilmek için bir yerin nüfusunun 50 binin altında kalarak şehirleşmemiş, mimarisini ya da kültürünü bozmamış, sürdürülen tarım faaliyetleri ile organik ve temiz beslenmenin günlük hayatta önem kazanmış olması gerekiyor. Burası gerçekten de öyle..

Sığacık ise Seferihisar’a bağlı bir mahalle. Küçücük, tam ismi gibi.. Halkı ise dünya tatlısı. O kadar dürüst, sıcakkanlı ve mutlular ki.. İnsan şehirden gelip, burada yaşayanların mutlu yüzlerini görünce hiç geri dönmek istemiyor.

Seferihisar- Sığacık Rehberi
Seferihisar- Sığacık Rehberi | Fotoğraf: Erhan-Ecem Özden

Sığacık’ın en meşhur şeylerinden birisi; her sene Kaleiçi’nde kurulan Üretici Pazar’ları. Biz maalesef bu meşhur pazarı göremedik çünkü pandemi sebebiyle bu sene kurulmamış. Esnaftan öğrendiğimiz kadarıyla her Pazar kurulan bu pazarda yiyecek, içecek ve hediyelik eşya satışları yapılıyormuş. Tabi burada satılan her şey üreticisi tarafından satılıyor. Yani tüm Seferihisar halkı kendi emekleriyle yaptıkları şeyleri satıyorlar. Bu sayede halk olarak üretmenin ve birlikte gelişmenin önemini daha iyi kavradıklarını söylüyorlar.

Sığacık’ta en sevdiğimiz yerlerden biri Kaleiçi oldu. Taş sokakları, renkli ve az odalı butik otelleri, restoranları, tatlı kafeleri ile cıvıl cıvıl bir yer. Pandeminin soğuk gölgesi sokaklara düşse de, eski sıcaklığı ve neşesi yerindeydi bizce.

Sığacık’a gelmişken Kaleiçi’nin en ünlü balık restoranlarından biri olan Milos’a da mutlaka uğramak lazım. Kendine has lezzetlerinden fesleğenli mezgit, isli uskumru, hardal soslu levrek başta olmak üzere yediğiniz, içtiğiniz her şeyin ayrı bir tadı var. Bunda ambiyansın da mutlaka önemli bir payı var. Asmalar altında ve fonda dinlediğiniz eski şarkılarıyla Milos, Sığacık’ın en sıcacık meyhanelerinden biri.

 La’dude Art Cafe
La’dude Art Cafe | Fotoğraf: Erhan-Ecem Özden

Selçuklular’dan kalan bu tarihi Kale’nin içinde bir de tatlı bir kahvaltıcı önerimiz var: La’dude Art Cafe. Burada aslında sadece kahvaltı yok; zeytinyağlıları, akşam yemekleri de oldukça güzelmiş. Ama biz Sığacık’ta yaşayan insanlardan kahvaltısının çok güzel olduğunu duyduk. Ne iyi etmişler de burayı önermişler. Limon reçeli, kağıt helvalı bal, sütlü tahin gibi kendilerine has lezzetlerle tanışmış olmaktan çok mutlu olduk. Sanat aksesuarları ile süslenmiş keyifli bahçesi ile La’dude, keşfettiğimiz nadide yerlerden biriydi bizim için.

Kahvaltı
Kahvaltı | Fotoğraf: Erhan-Ecem Özden

Kaleiçi dışında Sığacık Marinası da mutlaka görülmeli. Hatta deniz kenarında rüzgar güllerine karşı duran masalarda bir şeyler yiyip-içmek, bolca hayal kurmak ve huzur dolmak lazım. Gittiği yerlerin tarihi yapılarını merak edenlerdenseniz Teos Antik Kenti’ni de ziyaret edebilirsiniz. Zeytin ağaçları içinde maksimum 2 saatlik bir geziyle M.Ö. 1000 yıllarından kalma kalıntıları görebilirsiniz.

Sığacık Plajları
Sığacık Plajları | Fotoğraf: Erhan-Ecem Özden

Bu kadar güzel bir beldede denizin güzelliğinden bahsetmemek de mümkün değil tabi. Birbirinden güzel koyları bulunan Sığacık’ta en sevdiğimiz yer Akarca plajı oldu. İlk olarak Akarca Plajı’nın başında yer alan Labranda Lebedos Princess Otel’e gittik. Bu sene salgın sebebiyle oteli açmamışlar, sadece beach kısmı açıktı. Şatafattan uzak, sessiz, kalabalık olmayan, huzurlu bir yerdi. Denizin suyuna hayran kaldık desem abartmış olmam sanırım. Sakin, tertemiz, kadife gibi bir su… Bu yaz Ayvalık, Cunda, Datça ve çıktığımız tekne turlarında girdiğimiz denizleri düşününce en güzel suyun burada olduğuna karar verdik. Akarca Plajı’nın sonunda bir beach denememiz daha oldu. Bodrum/Çeşme tarzı bir beach olan Bongo Beach’in işletmesi yani yemekleri, servisi ve ambiyansı Labranda’dan çok daha iyiydi ama denizi daha kötüydü. Dalgalı ve çabuk derinleşen bir koydu.

Sığacık Rehberi
Sığacık Rehberi | Fotoğraf: Erhan-Ecem Özden

Akarca dışında tavsiye edebileceğimiz diğer plajlar; Büyük Akkum Plajı ve Ekmeksiz Plajı. Büyük Akkum, manzarası ve doğal koy yapısı ile çok güzel olsa da çok kalabalık olduğu için ne yazık ki güzelliği gölgeleniyor. Sığacık’ta yaşayan insanların en çok gittikleri plaj; Ekmeksiz Plajı. Çünkü harika bir doğası ve turkuaz renginde bir denizi var. Ama ne yazık ki işletme yok ve denize yakınlaşmak için karadan epey yürümeniz gerekiyor. Yine de en çok sevilen yerlerden biri burasıymış.

Araçla ulaşılamayacak güzel koylar için bir günümüzü de tekne turuna ayırdık. Müziğin olmadığı, sadece dalga ve rüzgar sesiyle dinlendiğimiz tekne turlarını hep çok sevmişizdir. Aldığımız keyif ve huzurun yanında Papaz Koyu ve Taş Koyu gibi turkuaz renkli sularda yüzmek ise paha biçilemez oldu bizim için. Çok sevdik Sığacık’ı.. Yolu düşenler umarım siz de sever, hissedersiniz bu sıcaklığı..

Kapak Fotoğrafı: Erhan-Ecem Özden

İlginizi çekebilir: Eda Geven’den Sığacık