Evden çıkıp, sokağın sonundaki Starbucks’tan grande boy laktozsuz sütlü filtre kahvemi aldım ve bu satırları yazmaya başlıyorum… Bu sabah kahvemi alırken düşünmeye başladım, Starbucks hayatımıza nasıl bu kadar girdi? Ders molasında, mesaiye başlamak üzere ofisin yolunu tutarken, sahilde yaz akşamı arkadaşlarımızla sohbet ederken karton bardak üzerindeki deniz kızı hep en iyi arkadaşımız oldu. Peki ya ben Starbucks’tan ilk kahvemi nerede içmiştim de bu alışkanlığı edindim?

Filmlerde Starbucks
Filmlerde Starbucks | Fotoğraf: Devil Wears Prada

Sonra cevabı buldum, hayatımda pek çok şeyin yer etmesi gibi, bu alışkanlığım da sinema sevgimden kaynaklanmıştı; film karakterlerinin elinde gördüğüm o karton bardaklar bir şekilde benim de elimde bitivermişti işte. Pazarlama stratejisi olarak, çok fazla televizyon reklamı yapmayı tercih etmeyen Starbucks, aslında muhteşem bir pazarlama stratejisiyle beyaz perde ve sevdiğimiz karakterle bizlerin hayatına sinsi sinsi girmişti.

The Devil Wears Prada’da patronunun gözüne girmeye çalışan Andrea’nın (Anne Hathaway) elinde Starbucks bardaklarıyla koşturmasını hatırlarsınız elbet, sanki iş hayatının o kaosunda en büyük kurtarıcı hep Starbucks logosundaki o deniz kızı olmuştu. Ofise giderken aldığım grante misto, bu nedenle olsa ki hep güne iyi başlamamı sağlamış, adeta bir kahraman gibi güne başlangıcımı kolaylaştırmıştı. Çok güzel bir reklam stratejisi değil mi?

youtube play youtube play

Sonra biraz daha düşündüm ve fark ettim ki; Starbucks’ın logosu pek çok filmde bize bazen kenardan köşeden, bazen de ana kahraman olarak hep göz kırpıyor. Tüketim toplumunu en iyi eleştiren kitaplardan biri olan ve sinemaya uyarlamasıyla gönüllerimizi fetheden Fight Club’da pek çok sahnede karşımıza o karton bardaklar çıkıyor mesela. Adeta tüketim toplumunun bir simgesi haline gelen bu bardaklar, filmin pek çok sahnesinde adeta ben buradayım, beni unutma diyor. Tüketim kültürünü bu denli başarılı eleştiren; bizi varoluşsal amacı hayal kurmak ve satın almak olan itaatkar tüketiciler olarak kapitalizmin çerçevesine dahil eden bu filmde, Starbucks, Ikea gibi tüketim toplumun adeta simgesi olan firmalarının kullanıldığı sahneler oldukça başarılı. Bazı kamera arkası dedikoduların konuşulduğu kanallara göre, Fincher filmin sonunda patlatılan cafenin Starbucks olmasını istemiş ancak firma buna izin vermemiş; e biz öyle hayal edelim o halde.

i-am-sam
Filmlerde Starbucks | Fotoğraf: I’m Sam

Gözlerimdeki yaşların asla durmadığı Sean Penn’in performansıyla hafızalarımıza yer ettiği 2001 yapımı I’m Sam’de; Sam’in çalıştığı yer olan Starbucks, filmin pek çok sahnesinde çok fazla karşımıza çıkıyor. Adeta başrol gibi, sahnelerce Starbucks’ta geçen diyalogları izliyor, sürekli olarak o yeşil logo ile buluşuyoruz. Beatles hayranı, zekası 7 yaşındaki bir çocukla eş değer olan Sam’in hikayesini izlediğimiz I’am Sam, Sean Penn’in olağanüstü performasıyla bizleri büyüleyen muhteşem bir drama. Sam’in kızını canlandıran Dakota Fanning ile tanıştığımız, Michelle Pfeiffer’in güzelliğiyle büyülediği film, izlediğim en etkileyici baba kız hikayesi olabilir. Bu denli etkileyici bir dramla, bir kahve firmasının bir araya gelmesi; sizde de duygusal bir bağ oluşturuyor mu?

Filmlerde Starbucks
Filmlerde Starbucks | Fotoğraf: You Got Mail

Bence romantik komedi deyince akla gelen ilk filmlerden biri You’ve Got Mail’dir. 90’lı yılların romantik komedilerinin vazgeçilmez ikilisi Tom Hanks ve Meg Ryan’ın başrollerini paylaştığı bu film, özellikle benim gibi 90’lı yıllara ait filmlerin hayranı olan ve dönüp dolaşıp kendini 90’larda bulan kişiler için unutulmazlar arasındadır. Bu filmde de diğerlerinde olduğu gibi; Starbucks yine önemli bir rolde kendini gösteriyor. Hatta benim dikkatimi ilk olarak bu filmde çekmiş bile olabilir.

Tom Hanks’in canlandırdığı Joe karakterinin söylediği şu sözler aradan yıllar geçse de hala doğru değil mi? “Starbucks gibi yerlerin amacı, hiçbir karar verme yeteneği olmayan insanlara sadece bir fincan kahve satın almak için altı tane karar verdirmektir. Küçük, büyük; açık, koyu; kafeinli, kafeinsiz; az yağlı, yağsız vb. Yani ne yaptıklarını ya da kim olduklarını bilmeyen insanlar, sadece 2,95 dolara sadece bir kahve fincan değil, belirleyici bir benlik duygusu alabilirler. Tall boy kafeinsiz cappucino!

the-terminal
The Terminal | Fotoğraf: The Terminal

Yine Starbucks, yine Tom Hanks desem, sizlerin de aklına The Terminal gelir mi? New York’un John F. Kennedy Havaalanı’nda mahsur kalan ve memleketine dönemeyen Doğu Avrupalı bir adamı konu alan The Terminal, hafızalarımıza kazınan politik komedi örneklerinden biri kesinlikle. Peki ya hava alanında geçen bir film olur da bu hava alanlarının vazgeçilmezi Starbucks olmaz mı? Kuşkusuz, pek çok sahnede yine o yeşil logoyla karşı karşıya kalıyoruz. Normal hayatımızda, hava alanlarını Starbucks’sız düşünmeyen ben gibi pek çoğumuz, bu filmde bu markayı görmeyi yadırgamamıştır.

Venti ve Large Kavgası

youtube play youtube play

Yıl 2008, artık biz de Starbucks alışkanlığı edinmeye başlamıştık ki, Paul Rudd’un başrolünde yer aldığı Role Models’de Rudd’un canlandırdığı Danny karakteri kafamdaki o karmaşayı cevapladı. “Venti is twenty, Large is large” Burada Starbucks’a güzel bir gönderme ile kahve boylarının adlandırılması keyifli bir şekilde gündeme getirilir. Filmde, o bildiğimiz yeşil logoyu ve Starbucks adını görmeyiz aslında ama, hafızalarımıza çoktan Starbucks olarak yer etmiş bile. Role Models, 150 saat zorunlu toplum hizmeti yapmak zorunda kalan ve çocuklarla vakit geçirmek durumunda kalan Dany ve Wheeler’ın hikayesini anlatıyor. Bir Pazar sabahı keyifli vakit geçirmek için izlenebilecek bir film.

Starbucks, standart bir kahve firmasından çok daha fazla bir şey sundu aslında bizlere. You’ve Got Mail’de geçen cümledeki gibi, “belirleyici bir benlik duygusu” kadar büyük bir değer katmadı belki ama kişiye özel hazırlanan kahvelerle tüketicilere kendilerini özel hissettiği bir yer sunduğu kesin. Bir kahvenin bu denli güçlü bir mesajı veriyor olması, bireysel tercihlerin isminin yazdığı karton bardakla özelleştirilmesi ve standart bir bardak kahvenin sıradanlığından uzaklaşması… ve tüm bunları tamamen o yeşil logo ile bütünleştirmemiz, başarılı bir reklam stratejisi değil de ne? Film kahramanı edasında; günümüzü kurtarma gücünü elimizde tuttuğumuz o karton bardaklar, çoktan sıcak bir bardak kahveden biraz daha fazlası olmuş bile… 

Kapak Fotoğrafı: Teen Vogue

İlginizi çekebilir: Food by Melito’dan Pumpkin Spice Latte