Vikingur Olafsson Türk dinleyicisinin yabancı olduğu bir piyanist değil. Yorumcu daha önce farklı etkinlikler kapsamında Türkiye’de üç konser verdi. Piyanisti bu kez 27 Eylül 2019 tarihinde Neue! Step Festivali kapsamında dinleme şansı bulacağız. Neue! Step kendi alanında Türkiye’de bir ilk. Neo-klasik müziğin Türkiye’deki dinleyicileri son yıllarda türün bazı önemli isimlerini farklı etkinlik ve konserlerle dinleme şansı bulmuştu. Festival, Türkiye’de ilk kez bu müziğe yönelik bir etkinlik olarak türün önemli isimlerini bir arada görmemize olanak sağlayacak. Bu noktadan hareketle, festivalin bu tür müziğin dinleyicilerini mutlu edeceği gibi bu türe, özellikle de genç kuşaktan yeni dinleyiciler kazandıracağını düşünüyorum.

Ne zaman Bach dinlesem, özellikle Goldberg Çeşitlemeleri’ni ve en başta da ilk çeşitleme olan Aria’yı, şunu düşünürüm: Bach sanki bu müziği kendisinden 200 yıl sonra yaşayacak olan Glenn Gould’u hayal ederek bestelemiş. Vikingur Olafsson’un Philip Glass-Piano Works albümünde Etudes No:5’i dinlerken de benzer bir hisse kapıldım: Glass da Etüdleri bestelerken, adeta onları 27 yıl sonra icra edecek olan Olafsson’u hayal etmiş.

Dünya üzerinde nüfusuna oranla en fazla müzisyene sahip ülke olan İzlanda, rock, pop, ambient ve elektronik türlerinde olduğu gibi neo-klasik müzik alanında da önemli müzisyenler yetiştiriyor. Johann Johannson, Olafur Arnalds, Hilmar Örn Hilmarsson, Hafdis Bjarnadottir, Örvar Smarason, Arnor Dar, Kjartan Sveinsson, ve Bara Gisladottir gibi neo-klasik müziğin dikkat çeken temsilcileri İzlanda’yı bu türün öncü ülkelerinden biri konumuna getiriyor. Tüm bu isimlerin yanında bu küçük ülke klasik müzik alanında da çok önemli bir müzisyeni, son dönemin en parlak Bach yorumcusunu da yetiştirmeyi başarmış: Vikingur Olafsson. Olafsson, gerek geleneksel klasik müziğe getirdiği taze ve yenilikçi yorumla, gerekse de klasik müzik ile elektronik müziği birleştiren ve ambient – neo-klasik etkileri taşıyan çalışmaları ile son on yılın en çok dikkat çeken piyanistleri arasında yer alıyor. 

Olafsson, müzik dünyasındaki ilk çıkışını çok genç yaşta, 2009 yılında çıkardığı Debut albümü ile yaptı. Brahms ve Beethoven’ın yapıtlarından örneklerin yer aldığı bu albümü çok daha parlak sayılabilecek bir çalışma takip etti: 2011 tarihli Vikingur Olafsson: Chopin – Bach albümü. Bu albüm Olafsson’un yetenekleri hakkında sağlam bir fikir veriyordu ama onun dünya sahnesinde döneminin en büyük piyanistlerinden biri olarak kabul edilmesi, 2017 yılında çıkardığı ve tekniğinin mükemmelliği yanında yorumuna kattığı ruh ve derinlik ile birlikte kısaca ‘nefes kesici’ olarak tanımlanan Philip Glass: Piano Works çalışması sayesinde oldu. Kanımca 2017 yılının en başarılı film müziği olan Dario Marinelli’nin Darkest Hour çalışmasının başarısında da Olafsson’un piyanosunun da büyük katkısı vardı. Filmin başındaki ‘Prelüd’, Olafsson’un Marinelli’nin müziğine ve söz konusu filme nasıl derin bir anlam kattığının en belirgin örneğiydi. Zaten daha o yıl, Glass Albümü’nün hemen ardından, New York Times gazetesi yazarlarından Anthony Tommasini, Olafsson’u ‘İzlanda’nın Glenn Gould’u’ olarak tanımlamıştı.

Bu tanımı haklı çıkartmak istercesine Olafsson hız kesmeden 2018 yılında Johann Sebastian Bach albümünü çıkardı. Bu albüm, klasik müzik tarihinde son 150 yılda Stradal, Busoni, Kempff, Rachmaninov ve Gould gibi büyük piyanistlerin oluşturduğu Bach geleneğinde yeni bir aşamayı işaret ediyor. Olafsson’un bu albümdeki performansı ben dâhil pek çok Bach dinleyicisinin tarihin en büyük Bach yorumcusu Glenn Gould’un ruhunun 21. yüzyılda soğuktan, kuzeyden gelen yeni bir piyanistin parmaklarında genç bir ruhla yeniden canlandığını düşünmesine yol açtı. Albümün, BBC tarafından 2018 yılının en iyi albümü seçilmesi de 35 yaşındaki piyanistin küresel düzeyde nasıl takdir gördüğünün en iyi göstergelerinden biriydi.

Bach Müziğine Yeni Yorum

 FotoğraF: klassikakzente.de/
FotoğraF: klassikakzente.de/

Olafsson bir sonraki albümü Back Reworks ile Bach müziğine farklı bir boyut getirdi. Albüm, Olafsson’un ‘geleceğin anahtarı’ olarak tanımladığı Bach müziğine günümüz müzik anlayışı doğrultusunda getirdiği yorumları ve farklı müzisyenlerle yaptığı işbirliklerini içeriyor. Bu çalışmasında Olafsson, elektronik ve ambient türleri aracılığıyla Bach’ın müziğinin çağdaş boyutlarını ortaya çıkarmayı deniyor. Albümde geleneksel olarak yorumladığı Bach’ın en bilinen ve dinlenen melodilerinden biri olan Solo Cello İçin Suit No.1 Prelüde’ü farklı bir boyuta taşımakta. For Johann’da hem hayran olduğu büyük besteciyi anarken, hem de 2018 yılının Şubat ayında beklenmedik bir şekilde yaşamını yitiren neo-klasik müziğin en değerli isimlerinden biri olan vatandaşı Johann Johannsson anısına da adeta bir ağıt yakıyor.

Olafsson, eşinin eğitimi için Oxford’da bulunduğu üç yıl için şöyle diyor: “Bu üç yıl kendi sesimi bulmak, kendimin öğretmeni olmam için uygun bir zamandı. Sonrasında, gerçekten Bach dinlemeye, çalmaya ve onun üzerine düşünmeye başladım. Bach öğretmenim oldu.”

Bach ve Bach Reworks albümlerinin derinlikleri, Olafsson’un Bach’un müziğine hem klasik hem de elektronik-ambient yorumlarla getirdiği yeni yaklaşım mevzubahis bu üç yıllık dönemin bir sonucu. Nitekim piyanistin şu sözleri bize onun Bach yorumu ve anlayışının çıkış noktasını anlamak için yol gösteriyor: “Bach’ın müziği saf bir yapıdır. Onu renklerle doldurmak zorundasınız.(…) Bir noktada geçiş yapmalı ve Bach’ın belki de müzik tarihinin en büyük şairi olduğunu anlamalısınız.” Olafsson, müziğin matematikçisi olarak anılan Bach’ın müziğindeki saklı şiiri çıkarmayı başarırken aynı zamanda onun müziğine taze ve genç bir yaklaşım getiriyor. Bu, ölümü üzerinden 270 yıl geçen bestecinin müziğinde kesinlikle yeni bir aşamayı temsil ediyor. 

Gerek Philip Glass gerekse de Bach albümleri Olafsson’un tıpkı kıyaslandığı Gould gibi klasik müzik dinleyicisinin farklı yorumculardan defalarca dinlediği yapıtlara kendi damgasını vurmasını ve dinleyicinin bu yapıtların derinliğinin farklı boyutlarını keşfetmesini sağlıyor.

Vikingur Olafsson Neue! Step Festivali’nde!

Vikingur Olafsson Türk dinleyicisinin yabancı olduğu bir piyanist değil. Yorumcu daha önce farklı etkinlikler kapsamında Türkiye’de üç konser verdi. Piyanisti bu kez 27 Eylül 2019 tarihinde Neue! Step Festivali kapsamında dinleme şansı bulacağız.

Neue! Step kendi alanında Türkiye’de bir ilk. Neo-klasik müziğin Türkiye’deki dinleyicileri son yıllarda türün bazı önemli isimlerini farklı etkinlik ve konserlerle dinleme şansı bulmuştu. Festival, Türkiye’de ilk kez bu müziğe yönelik bir etkinlik olarak türün önemli isimlerini bir arada görmemize olanak sağlayacak. Bu noktadan hareketle, festivalin bu tür müziğin dinleyicilerini mutlu edeceği gibi bu türe, özellikle de genç kuşaktan yeni dinleyiciler kazandıracağını düşünüyorum.

Festivalin son dönemde Türkiye’de gerçekleşen en önemli müzik etkinliklerinden biri olduğuna şüphe yok. Yakından takip ettiğim ve sık sık dinlediğim Nils Frahm ve Slyvain Chauveau ve Vikingur Olafsson’un konserlerini heyecanla bekliyorum. Sadece Olafsson konseri bile tek başına bile büyük bir müzik olayı olarak adlandırılabilir.

İlginizi çekebilir: Ahsen Akıllılar’dan Lykke Li